Bahçede uçuşan kuşlara gülümsedi Jimin. Aradan tam tamına üç ay geçmişti. Lisa denen kız kendine zar zor gelerek anne ve babasının yanına taşınmaya gitmişti.
Askeriyenin bir yılını güç bela tamamlamış, önünde sadece bir yıl kalmıştı.
Jimin derin bir nefes alarak sıraya geçti. Jungkook komutan tüm askerlerin önünde durduğunda Jimin utanarak bakışlarını kaçırdı. Artık yarası iyiydi ve şu sıralar Jungkook'u her gördüğünde yerli yersiz gülümsüyordu.
"Askerler! Bu gün sizler ile her zaman yaptığımız, şınav, mekik yada plank yapmayacağız..."
Askerler merak ile komutana bakarken, Jimin başını yana yatırmış gülümseyen yüzü ile sevgilisine bakıyordu.
"Komutanım ne yapacağız savaş mı var?"
Jimin'in gülen yüzü sokarken, komutan bir anda bağırdı.
"Hayır, asker! Bu gün ormana gideceğiz orada küçük bir düzenek kuruldu o parkuru yapacaksınız ayrıca bir saatlik vaktiniz var derhal hazırlanın. Bir saat sonra arabalara binip yol alacağız."
Askerler saatli bomba varmış gibi hepsi yurt binasına doğru giderken, Jimin bahçede hâlâ Jungkook'a bakıyordu. Jungkook gülümseyerek başıyla Jimin'e gel işareti verdi.
"Sen burada, yurtta kalacaksın."
Jimin yüzünü askarak alt dudağını büzdü. Asker olduğu gerçeğini hâlâ komutan anlayamamıştı.
"Ama beni götürmezseniz ben ağlarım."
Jungkook küçük bir kahkaha atarak, Jimin'e sıkıca sarıldı.
"Sana şaka yaptım. Biliyorum ben ne dersem diyeyim sen ne yapar ne eder gelirsin peşimden... Tıpkı savaşta olduğu gibi."
"Beni çok iyi tanıyorsun komutan!"
Jungkook küçük eli kavrayarak kulübeye doğru sürükledi. Jimin koltuğa otururken Jungkook üzerindeki hırkayı çıkardı. Jimin'in gözleri yapılı gövdeye kayarken, yutkundu.
"Çok yakışıklısın komutan."
Jungkook başka bir kazağı üzerine geçirecek iken, durdu. Gözleri önündeki miniği süzüyordu.
"Sen böyle konuştukça ben rahat duramıyorum ama küçük askerim."
Jimin sarı saçlarını karıştırarak omuz silkti. Artık belli bir noktaya gelmişlerdi ve Jimin komutanı istiyordu.
"Durma o zaman sende komutan!"
Jungkook'un bakışları yoğunlaşırken, yatakta oturan küçük bedene doğru eğildi. Jimin'in yüzündeki o hafif tebessüm silinirken, gözlerini kırpıştırdı.
"Ne dedin sen? Ne demeye çalıştın?"
Jimin alt dudağını yalayarak başını dikleştirdi. Vücudunda adrenalin duygusu harekete geçerken, parmaklarını uzatıp, Jungkook'un çıplak göğüsüne yasladı.
"Duydun beni komutan... Bana istediğini yapabilirsin."
Jungkook'un bedeni kasılırken, Jimin Jungkook'u kendine doğru çekerek dudaklarını, dudaklarına bastırdı. Saniyesinde Jungkook karşılık verirken, Jimin ansızın dilini komutanın diline değdirdi. Kalbinde hissettiği basınç, kasıklarında ki sızı ile komutanının dudakları arasına boğuk bir şekilde inledi... Jungkook dilini yalayarak kısık bir nefes aldı.
"Mahvediyorsun beni Jimin."
Jimin gülümseyerek başını geriye yasladı. Jungkook beyaz boynu boydan, boya yalayarak, küçük öpücükler bıraktı.
"Benim olacaksın Jimin."
Jungkook'un boğulu sesi odayı doldururken, Jimin tırnaklarını Jungkook'un sırtına saplayarak, üzerindeki bedeni kendine bastırdı. Jimin'in kalbi alev alırken, dudaklarını araladı. Her hücresi Jungkook'u çağırıyorken, bir anda kapının tıklaması ile Jungkook sinir ile kendini geri çekti.
"Kim o!"
"Komutanım tüm askerler sizi bekliyor ne zaman geleceksiniz?"
"Geliyorum şimdi... Arabalara binin siz!"
Jungkook sinirli bakışlar ile Jimine döndüğünde, Jimin önündeki kızgın boğaya baktı. O kadar yakışıklı görünüyordu ki farkında değildi.
"Üzerini giyin sen, ben hazırım zaten."
Jungkook eğilip Jimin'in dudaklarına küçük ama sert bir öpücük bırakarak kendini geri çekti.
"Seviyorum seni."
"Bende seni çok seviyorum komutan."
...
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1912 / JİKOOK
Fanfiction(TAMAMLANDI) Askeri bir kurgudur. 1912 & 1914 yılları arasında yaşanmıştır. ... /Kurgu bana aittir. /Benden habersiz kopyalanmasına karşıyım. /Smut vardır.