Aynadaki yansımasına baktığında kendinden iğrenmemek için büyük bir çaba sarf etti. Hayatı boyunca hiçbir zaman kendini bu şekilde pazarlamaya çalışmamıştı. Evet, tam olarak yaptığı buydu. O adamın dikkatini çekmek için kendinden vazgeçmişti. Bu işin başında biliyordu kendini elleriyle yok edeceğini ama artık dönüşü yoktu. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı. Şimdiden gideceği ülke bile belliydi. Amerika'ya gidecekti. Tamamen başka bir kıtaya... Olacak olanlardan uzağa... Her şey hazırdı. Sadece bir süre bu iğrençliğe dayanması gerekti.
Aslında bunu yapmayabilirdi. Hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilirdi. Bunu öyle çok istemişti ki... Ama her gece rüyalarına giren kardeşi buna engel oluyordu. Her gece onu gözlerinden yaşlar akarken, abla ben kurtar çığlıklarıyla, duyuyordu. Aklını kaçırmak üzereydi. Tam bir yıldır direnmişti. Gerçekten direnmişti. Böyle bir şey yapmamak için kendiyle büyük bir savaş vermişti. Bu savaşın sebebi o pisliklerin hayatını mahvedecek olmanın verdiği suçluluk değil tamamen kendi hayatında zorlukla kazandığı çoğu şeyi kaybedecek olmanın verdiği üzüntüydü.
Gözleri doldu. Aynada son bir kez daha kendine baktı. Üzerinde kırmızı bir etek ve ceket vardı. Ceketin içinde beyaz bir gömlek... Kıyafetler tüm vücudunu sarmıştı. Otuz iki yaşında bir kadındı ama hayatının hiçbir döneminde böylesine vücudunu ortaya çıkaran tek bir kıyafet bile giymemişti. Ama artık bu işin dönüşü yoktu. Zaten her şeyi ayarlamıştı. İş görüşmesini çoktan yapmıştı. Doğrusu o kadar iyi bir kariyer öyküsü vardı ki iş başvurusu yaptığında neredeyse saniyesinde kabul edilmişti. Bu şaşırtmamıştı onu. İşle alakalı bir endişesi yoktu. Asıl endişesi o adamla yüz yüze geleceği ilk andı. Kardeşinin katiliyle... Onun gözlerine baktığı anda kusmamak için kendiyle büyük bir savaş vermesi gerekecekti. Hatta hiçbir şey yaşanmamış, o pislik gencecik kız kardeşinin, daha yirmi dördüne yeni basacak olan kız kardeşinin katili değilmiş gibi ona gülümseyecek, elini tutacak ve hatta onu etkilemeye çalışacaktı.
Elleriyle başını ovalamaya başladı. Bunları düşünmek bile bu kadar kendini güçsüz hissetmesine sebep olurken nasıl onunla yüz yüze geleceğini bilmiyordu. Ama bildiği tek bir şey vardı artık dönüş yoktu. Bir hayat yok olmuştu. Daha taptaze, bahar gibi bir hayat yok olmuştu... Artık kesinlikle dönüş yoktu.
*****
Bu işte bir terslik vardı. Kesinlikle emindi. Belki bu paranoyaklıktı, belki de önsezi... Bilmiyordu ama kesinlikle bu işte bir terslik vardı. Karşısında oturan adam babasının yirmi yıllık dostuydu. Gençliğinden beri bu adamı tanırdı Çetin. Ondan şüphelenmek şöyle dursun o ne derse sorgulamadan tamam derdi ama bu işte bir gariplik vardı. Elindeki öz geçmişe baktığında bu kadar iyi bir seviyeye çıktıktan sonra burada çalışmak o kadın için kariyer intiharıydı.
"Çetin Bey ülkesine dönmek istemiş olamaz mı?"
"Altı yıldan sonra mı? Kariyerinin parlama noktasındayken mi? Bak sana bir şey söyleyeyim mi Halil abi... Bu kadın altı yılda kendini bir altın gibi parlatmış. Bunu çok az insan yapabilir. Bu kadar kısa sürede böyle bir kariyeri yapabilmek için çok zeki, çalışkan ve hırslı olmak gerekir. Ve inan abi böyle hırslı bir insan kendini olması gerektiği seviyenin altında bir yere layık görmez."
"Bilemiyorum..." dedi Halil. Onunda kafasının karışık olduğu belliydi. "Ama bu kadının şirketimiz için büyük bir şans olduğuna inanıyorum."
"Bir şeyler ters..." dedi eliyle çenesini sıvazlarken. "Bu işte içime sinmeyen bir şeyler var."
"Çetin... Biliyorsun durumları. Son düzlükteyiz. Her geçen gün durum daha kötüye gidiyor. Baban zaten sana parlak bir durumda bırakmamıştı ama şimdi işler daha da berbat bir hal aldı," dedi fazlasıyla ciddi bir sesle. Sonra hafif gülümser bir şekilde ekledi. "Belki de kurtarıcı meleğimiz gelmiştir ha ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar
General FictionCanından bir parça kaybetmişti. Bu kayıp ruhundan ve kalbinden de çok şey götürmüştü. Leyla bir daha asla eskisi gibi olamayacağını biliyordu. Artık her şey için çok geçti. Büyük bir acı ile hayatının altı üstüne gelmişti. Sıra karşı taraftaydı. Ona...