- 9 -

905 118 10
                                    

Okumaya başlamadan önce linkini koyduğum şarkıyla okursanız sevinirim :)

-

Giriş salonunun duvarında bulunan aynada kendisine baktı. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Elbisenin kalın askıları, göğüs kısmında derin bir dekolte bırakıyordu. Elbisenin boyu neredeyse yere temas edecek kadar uzundu. Alt kısımdaki yırtmacı fazlasıyla derindi. Saçlarına sadece fön çektirmişti. Makyajı gayet sadeydi. Tabi kırmızı rujunu saymazsa...

Bu düğüne gelmek onun için çok zordu. Kalbi paramparçaydı. Ama gelmek zorundaydı. Çetin ile yakınlaşmak zorundaydı. Bu yüzden bir haftaya yakındır ona karşı daha ılımlı davranıyordu. Birlikte uyum içinde çalışıyorlardı. Onu gördüğünde artık gülümsüyordu ve Çetin'in tavırları da ona karşı yumuşamıştı. Şirketteki herkes bu düğüne çağırılmıştı ama Çetin bizzat odasına gelip ona davetiye vermiş ve gelmesini rica etmişti. Bu planı için büyük bir adımdı.

İçeri girmesi gerekti. Artık düşünmeyi bırakıp içeri girmesi gerekti. On dakikaya yakındır öylece girişte duruyordu. Duygularını bir kenara bırakıp bu gece onlar için seviniyormuş gibi, orada olmaktan çok memnunmuş gibi davranmalıydı. Çetin ile ise olabildiğince yan yana gelmeye çalışmalıydı. Bunların hepsini yapabilecek gücü kendinde bulabilecek mi bilmiyordu fakat bildiği tek şey intikam almak istiyorsa bunları yapmak zorundaydı.

Son kez derin bir nefes çekti içine ve yüzüne taktığı sahte maskesiyle içeriye girdi. Karşısındaki kalabalık onu şaşırtmamıştı. Etrafa bakındı. Tanıdığı tek bir yüz bile yoktu. Biraz daha ilerledi ve ilerledikçe gerginliği biraz daha arttı. Halil Bey'i görme umuduyla etrafına bakındı. En azından tanıdığı birinin yanında olmak ona biraz daha iyi hissettirirdi. Hoş Halil Bey'i de iki haftadır tanıyordu ya... Endişeli gözükmemeye çalışarak biraz daha etrafına bakınmaya devam etmişti ki onun sesini duydu. Tüm bedeni gerildi.

"Beni mi arıyordun?"

Sinirlenmemeye çalışarak ona doğru döndü. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek "Tanıdık bir yüz arıyordum," dedi.

Çetin'e doğru dönmesiyle onun kendisini inceleyen bakışlarını görmüştü ve o bakışlarda açık bir hayranlık görmek hoşuna gitti. Planı iyi işliyordu. Başaracaktı.

"Çok güzel olmuşsun."

"Sizde çok şık duruyorsunuz," dedi. Gerçekten de üzerindeki siyah takım çok iyi duruyordu. Ve bugün her zamanki halinden daha genç duruyordu.

"Senden bunları duymak gerçekten beni şaşırtıyor."

"Neden?"

"Benden nefret eder gibi bir halin vardı."

Senden zaten nefret ediyorum dememek için dilini ısırmak zorunda kalmıştı. Bunun yerine gülümsemeye devam etti. "Söylediğim gibi ilk başlarda biraz çekingen olabiliyorum insanlara karşı..."

"Anlıyorum. Ama doğruyu söylemek gerekirse bu halini tercih ederim."

Leyla bir şey söylemedi. Birkaç dakika sessizce durmuşlardı ki gelin damat için anons yapıldı ve içeri girdiler. Kendini sakin kalmak için zorladı. Bir çuval inciri berbat etmemek için sakin kalması gerektiğini kendine hatırlatarak, kendini onları alkışlamaya zorladı. İçi kan ağlarken yüzünde sahte bir gülümseme vardı. Kardeşinin büyük aşkı başka bir kadınla evleniyordu. Oysa kardeşi bu adam için ölmüştü. Nasıl bu kadar kolay olabiliyordu her şey? İnsanlar nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu? Kardeşini nasıl unutabilmişti? Sevgili oldukları zamanları? Kardeşinin mutluluğunu hatırladıkça yüreği daraldı. Bu adamdan bahsederken büyük bir sevgiyle bahsediyordu. Birlikte yaptıkları her şeyi anlatıyordu Leyla'ya... Ama şimdi her şey farklıydı. Kardeşi soğuk toprağın altındaydı... Emre ise mutlulukla karşısında dans ediyordu. Gözü istemsizce yanındaki adama kaydığında onun da ne kadar mutlu olduğunu gördü. Adeta gözlerinin içi gülüyordu. Herkes mutluydu... Kardeşi ve Leyla dışında herkes... Ama bu mutluluk uzun sürmeyecekti. Bir peri masalı gibi görünen bu düğünün arkasında genç bir kızın gözyaşlarının olduğunu, hatta bu uğurda canına kıymak zorunda bırakıldığını herkes öğrenecekti. Bu ailenin beş para etmez olduğunu herkese gösterecekti.

SonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin