İçi daralıyordu. Nefesi ağzında atıyordu resmen. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ama kendini çok berbat hissediyordu. Hala üzerinde pijamaları vardı ve salondaki koltuğa uzanmıştı. Üzerinde ise ince bir battaniye vardı. Boş bir şekilde televizyona bakıyordu. Televizyondaki kadın spiker bugün yağan yağmurun birçok yerde sele sebep olduğunu söylüyordu. Tabi bunun yanında birçok şey daha söylüyordu ama Leyla ancak bu kadarına dikkat edebilmişti.
Aslında iyiydi. Dün yemekten sonra şirkete geri dönmüş çalışmıştı ve herkes gibi saatinde çıkmıştı. Akşam hafif bir şeylerde atıştırmıştı ve sonra uyumuştu ama sabah olunca böyle berbat bulmuştu kendini. Pazar günlerini zaten sevmezdi. Böyle hissedince daha da sevimsiz geldi gözüne Pazar günü.
Hasta gibi de değildi ama hiçbir şey yapası yoktu. Öylece olduğu yerde durmak istiyordu. Kimseyle konuşmak ya da görüşmek istemiyordu. Bu düşünce ile kendine acı bir şekilde gülümsedi. Kimi vardı ki görüşecekti. Anne ve babası çoktan gitmişlerdi. Kız kardeşi de onların yanındaydı. Tabi kendi hayırsız öz babasını saymazsa bu hayatta yapayalnızdı. Gerçi öz babası ile de kan bağı dışında ortak hiçbir durumu yoktu. Onun yüzünü bir iki kez resimlerde görmüştü ama o zaman da çok küçüktü ve o babası olacak olan adam gençti. Şimdi yanından geçse tanımazdı bile. Tanımasına da gerek yoktu. Kendini kızını yok sayan bir adam hayatında olmayarak ona en büyük iyiliği yapıyordu. İstemsizce kendine kızdı. Yine nereden gelmişti bu konuya? Bu konuyu yıllar önce bitirmişti ama elinde değildi. En olmadık zamanlarda aklına geliyordu. Aklına gelmekle kalmıyor kalbini acıtıyordu. Ne kadar garip değil mi? Bir kez bile yan yana geldiğini hatırlamadığı bir adamın yokluğu kalbini acıtıyor, canını yakıyordu. Bu hiç adil değildi.
Telefonunu eline alarak saate baktı. Saat öğleden sonrayı gösteriyordu ama o daha pijamalarıylaydı ve ağzına bir lokma sokmamıştı. Kederden değilse bile açlıktan ölme ihtimali çok fazlaydı. Ve bunu bildiği halde yemek yemeyi unutuyordu.
Zilin çalması ile istemsizce ayağa kalktı. Gelecek kimsesi yoktu. Büyük ihtimal kapıcıydı. Ayaklarını sürüye sürüye kapıya giderek açtı ve karşısında Ömer'i görmesi ile nutku tutuldu. Ömer mavi bir gömlek ve kotu ile giyinmiş bir haldeydi. Saçları her zamanki gibi düzgün taranmıştı. O an kendi görüntüsü aklına geldi. Üzerindeki pijamalar ve dağınıkça toparladığı saçı... Kısacası berbat bir halde görünüyordu.
"Beni içeri almayacak mısın?"
Ömer'in sesiyle kendine geldi ve mümkünü varmış gibi kapının arkasına saklanmaya çalıştı ama çabasının boşa kürek çekmek anlamına geldiğini iyi biliyordu. Ömer çoktan onun bu paspal halini görmüştü bile.
"Aslında ben..." dedi ama ne diyeceğini bilemedi.
"Depresyonda mıydın?"
"Hayır, sadece..."
"Ellerim ağrıdı," dedi Ömer ve elinde tuttuğu poşetleri göstererek "İçeri alır mısın beni artık?" diye sordu.
"Tabi..." diye Leyla zorlukla kendini geri çekti ve Ömer içeriye girdi. Direk olarak salona girmişti ve masanın üzerine elindeki poşetleri koydu.
"Biliyor musun burada çok güzel ev yemekleri yapan bir yer var. Ben sürekli oradan ev yemekleri alıyorum. Bugünde ikimiz için aldım."
"İkimiz?"
"Evet, yemeyecek misin? Hadi otur."
Kendisi Leyla'yı beklemeden sandalyelerden birine oturarak poşetlerin içinden yemekleri çıkarmaya başlamıştı bile.
"Aslında ben daha kahvaltı bile yapmadım. Ağır olmasın yemekler?"
"Bende yapmadım ama bana güven. Çok beğeneceksin. Ağır falan gelmeyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar
General FictionCanından bir parça kaybetmişti. Bu kayıp ruhundan ve kalbinden de çok şey götürmüştü. Leyla bir daha asla eskisi gibi olamayacağını biliyordu. Artık her şey için çok geçti. Büyük bir acı ile hayatının altı üstüne gelmişti. Sıra karşı taraftaydı. Ona...