"Teşekkür ederim bakın gerçekten aç değilim." Bu kaçıncı kendimce nazik reddimdi bilmiyorum ama gerçekten çok ısrarcıydı."Açsın, ve fazla teşekkür ediyosun." midem aç değilim diyorken, kendisi nasıl bu kadar aç olduğumdan emindi? Çok mu bitkin duruyorum acaba onun gözünde.
Ama artık daha fazla uzatmak istemiyordum. Çünkü net bir dille beni yeniden reddecekti artık buna emindim. "Peki." Zaten yeterince işe geç kalmıştım.
Gösterişli restoranın kapısını açıp geçmemi sağlarken, siyah gözlerini yeşil gözlerime dikip konuştu,
"kısa bir kahvaltı olacak sakin ol." Tedirginliğimi ne kadar dışarı yansıttığımı merak etmiştim.Sabah saatleri olduğu için bir kaç müşterinin dışında kimsenin olmadığı restoran da, yanımda ki adamın yönlendirmesiyle cam kenarına yakın şık bir masaya geçtik.
Tamam arabasıyla beni ezmekten son an kurtulduğum için kendini suçlu hissediyodu. Ve bu yüzden kahvaltı etmemi isteyip özür dileyecekti. Ya da dilemiyecekti. Çünkü arabasından indiğinden beridir soğuk bakışları beni odağına almış. Kendisini zorlayarak nezaket kurallarına uymaya çalışıyodu.
"Ye!" Benim fikrimi sormadan siparişi vermiş. Sipariş gelene kadar siyah gözlerini üstümden çekmeyip beni süzmüş. Gözlerini üstümden çekmediği için camdan dışarı bakarak ya da restoranda gözlerimi oyalamıştım. Ve şimdi de yine kendi fikrinin hükmünü sürdürmeye devam ederek, YE! Diyordu. Rica bile etmiyordu. İyce gerilmeye başlamıştım. Her ne kadar aç olmasam da, birşeyler atıştırıp kalkmalıydım.
Yoksa bu " ye" ," aç değilim" muhabbeti uzayıp gidecekti.
"Adın ne?" Elimdeki çatalı ağzıma götürmekten vaz geçip, siyahlarına odakladım yeşillerimi. "Asel" dedim artık bakışlarından ürkerek.
"Asel ne? Soyadın yok mu?" Gerçekten yemediğim kahvaltı için teşekkür edip. Gitmemek için zor tutuyordum kendimi. Derin bir nefes aldım ve ben de siyahlarına dik dik bakarak, "tabi ki de var ARGUN, Asel ARGUN."
"Memnun oldum Asel Argun." Derken adımı onun ağzından duymak ürperti saldı içime. Ve olmayan açlığım tekrardan gün yüzüne çıkarken, kalkmam gerektiğini çoktan anlamıştım.
"kahvaltı için teşekkür ederim. Yalnız geç kalıyorum bu yüzden gitmem lazım İyi günler." Şu an tedirgindim ve nazik olup olmadığımı sorgulayacak durumda değildim. Çantamı bej rengi sandalyeden alıp ayağa kalktım. Her ne kadar bakmak istemesemde, çantamı koluma takarken saniyelik gözlerim kaydı siyahlarına. Ürkütücü bir sakinlikle ellerini çenesinin altında birleştirip dikkatlice beni izliyodu. Bakışlarımı çekip ilerliyecekken, tekrardan o içimi ürperten sesini duydum.
"Ben de Demir SÖNMEZOĞLU. Görüşürüz Asel." Sırtım adının Demir olduğunu öğrendiğim adama döndükken ne yapacağımı bilemedim. Beş kelimeden oluşan cümlesi çok şey barındırıyodu. Sadece kendini tanıtmamıştı. Adını beynime kazımak istemişti! Sıradan bir Görüşürüz dememişti. Bundan sonra hep görüşücez demişti!
Ve basit olan bir cümlenin altında yatan kelimelerle, hayatımı mahvedeceğini bilemedim.
Beni cehennemine sürükleyip, hayatına esir edeceğini hiç bilemedim...Başlama tarihi bırakın lütfen.
Fikirlerinizi ve yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın.
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN GÖLGESİNDE +18
Боевик"DUR!!!" Duyduğum kelimeyle, bedenimin yapacağı işlev aynı değildi. Eğer ki durursam o cehenneme tekrar götürecekti beni. Ve bu kez bana olmayan merhametini de kullanmıyacaktı. Gözümün üzerine düşen saç tellerim her ne kadar görüş açımı zora soksad...