𝚏𝚒𝚟𝚎

622 27 13
                                    

Gece yarısıydı ve genç adamı hiç uyku tutmamıştı. Laurel'ine alacağı hediyeyi hala seçememişti.

İlk önce birkaç arkadaşına danışmıştı. Hepsi elbise, kolye, küpe gibi klişe örnekler vermişti ama bunlar asla içine sinmiyordu. Tanışalı iki gün olmuştu, birbirlerini pek tanımıyorlardı ama Defne kendisi kadar ince ve zarif bir hediyeyi hakkediyordu.

Yorgunca masanın üstünde ki dizüstü bilgisayarını kendine çekip arama motoruna girdi.

"Defne isminin anlamı nedir?"

Cevabı gördüğünde gülümsedi.

'Yaygın olarak kullanılan Defne isminin anlamı bir ağaçtır. Güzel kokulu bir ağaç olan defne ağacı, Akdeniz ikliminde yetişir. Ve yaz kış yeşil kalmasıyla bilinir. Ağacın bu özelliği, ismin sonsuzluğu çağrıştırmasını sağlamaktadır.'

Aklına gelen fikirle yüzündeki mutluluk yayıldı. Ona harika bir hediye verecekti.

*********

Tesislere giriş yaptığında önündeki not defterine bir şeyler yazan Emre ile göz göze geldi. Yanında kimse yoktu.

Defne de yoktu. Yaklaşık beş gündür onu görmüyordu ve meraktan ölmek üzereydi. Kimseye soramıyordu çünkü herkes bu merakının ardında bir sebep arayacaktı.

Cidden neden bu kadar merak ediyordu?

Yüzü düşse de aldırış etmedi. Gece hediyesi ile uğraşmaktan uyuyamamıştı ve bu yüzden sabah geç uyanmıştı. Dolayısıyla antrenmana geç kalmıştı.

Teknik direktör hızlıca yanına geldi. Sinirli gözüküyordu.

"Dimitris, nerede kaldın? Çabuk soyunma odasına geç, hazırlan. Biliyorsun normalde geç kaldığın için ceza verirdim ama sakatlıktan daha yeni çıktın."

"Özür dilerim koç, bir daha olmayacak."

"Umarım."

Pelkas hızlıca soyunma odasına geçtiğinde herkes antrenman da olduğu için bomboştu. Aklı ise tek bir yerdeydi. Bir kaç gün önce tanıştığı birine bu kadar bağlanması normal değildi.

Ayrıca bu kişi Emre Belözoğlu'nun kız kardeşiydi. Ozan haklıydı, o imkansıza bağlanmıştı.

Ama vazgeçmeyecekti. İmkansız ise imkansız. Bu hissin ne olduğunu bilmesede güzel bir şey olduğundan emindi. Kendisini bu kadar mutlu eden, gülümseten şey her neyse onun peşini bırakmayacaktı. Onun için savaşacaktı çünkü o bir savaşçıydı.

Cebinden anahtarını çıkarıp kendi dolabını açtığında ilk gördüğü şey üstünde basit bir kılıç çizimi olan beyaz kramponuydu. Hüzünle gülümsedi.

Sonra aklına antrenmana geç kaldığı dank edince üstündeki tişörtü çıkardı. Giymek için diğer tişörte uzandı.

Bir anda kapının açılmasıyla kafasını kaldırdı.

O gelmişti. Saçlarını tepeden toplamıştı. Üstünde siyah bir crop ve mavi bir kot pantolon vardı. Hafif dalgalı saçlarını tepeden toplamıştı.

"Yanlış bir zaman da geldim sanırım."

"Üstümü değiştiriyordum."

"Farkettim."

Genç kadın geriye doğru adımladı.

"Bir şey sormayacaksan çıkayım ben."

Dimitris sırıttı.

"Ne sormamı istiyorsun ki?"

"Kaç gündür neden hiç buralara gelmediğimi falan sorarsın sanmıştım."

Pelkas Defne'ye doğru adımladı. Saniyeler sonra kadını kapı ile arasına sıkıştırmıştı. Aralarında çok az bir mesafe vardı.

"Neden bana açıklama yapmak istiyorsun? Senin de bir hayatın var sonuçta, her gün buraya gelmek zorunda değilsin. Değil mi Laurel? Hem daha birbirimizi tam olarak tanımıyoruz bile."

Tabi ki de gerçekten böyle düşünüyordu. Günlerdir meraktan delirmişti. Sadece karşısındaki kadını kapana sıkıştırmak istemişti. Aralarında karşı konulamaz bir çekim vardı. İki tarafta bunun farkındaydı.

Artık Defne isminin anlamını biliyor olsa da Laurel diye seslenneye devam edecekti. Çünkü bu kelime ikisinin arasında anlamlı kalmaya devam etsin istiyordu.

Defne alaycı bir gülüş attı.

"Madem birbirimizi tam olarak tanımıyoruz, neden bana yiyecekmiş gibi bakıyorsun?"

İşte bu son noktaydı. Bu harika kadın yine ne yapıp etmiş, ipleri kendi eline almıştı. Pelkas altta kalmak istemedi. Hafifçe eğildi ve gözlerini kapattı.

Burnunu Defne'nin burnuna dokundurdu.

"Bilmiyorum işte, kaptırdım kendimi. Dengeyi sağlayamıyorum."

Sonunda dayanamadı ve karşısındaki kadının dudağının kenarını uzunca öptü. Sonra bu ufacık öpüş, öpüşmeye dönüştü.

Dimitris incitmek istemezcesine Defne'nin saçlarını okşuyordu. Kadının elleri ise adamın çıplak vücudunda gezintiye çıkmıştı.

Defne'nin alt dudağını çekiştirmesi ile artık dayanamadı genç adam. Eli kadının saçlarında ki tokaya gitti. Saniyeler sonra tokayı aldı ve kadının saçları özgürlüğe kavuştu.

Defne elini Pelkas'ın boynuna getirdiğinde genç adam kadını kucaklayarak duvara sertçe yasladı. Fazla sert olmalı ki Defne'nin ağzından boğuk bir inleme çıktı.

"Laurel, sayende kendimi kaybettim. Halime bakar mısın?"

Adamın ıslak dudakları şimdide kadının boynunda geziyordu. İkisi de nefes nefeseydi.

En sonunda tekrardan dudaklarını birleştirdiler fakat bu sefer Defne karşılık vermemişti. Pelkas geri çekilip sorarcasına baktı.

Defne saçlarını düzeltip derin bir nefes aldı.

"Özür dilerim."

Bunu dedikten sonra bir anda odadan çıktı. Ardında ise kırgın ama sinirli bir adam bırakmıştı.

********

Uzun ve sert oldu bu bölüm :) 🔥

Sizce Pelkas'ın hediyesi ne olacak?

Bundan sonra ne yapacaklar?

Defne neden böyle yapmış olabilir?

𝘴𝘸𝘦𝘦𝘵 𝘣𝘶𝘵 𝘱𝘴𝘺𝘤𝘩𝘰, dimitris pelkasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin