𝚝𝚑𝚎 𝚎𝚗𝚍

546 27 87
                                    

(Dün attığım bölümü okumayanlar varsa, onu okuyup buraya geçmenizi rica ediyorum. Bazen farketmeden bölüm atlamaları olabiliyor.)

Düdüğün çalması ile Defne pür dikkat sahaya odaklanmış olan abisine baktı. Maç başlamıştı. Ardından sakatlığından dolayı maçta oynayamayan Altay'ın yanına oturdu.

"Sen ne düşünüyorsun? Konuşamadık bir türlü."

Altay kolundaki sargıyı gösterdi.

"Takımı böyle bir zamanda yalnız bıraktım. Berke'ye çok güveniyorum tabi ki ama koyuyor işte."

Defne de yorgundu. Rehabilitasyon merkezine dönmüştü resmen. Herkesi motive etmek yormuştu.

"Bu senin elinde olan bir şey değil. Şimdi kafana takma ve maçı izle."

Dakikalar sonra maçın 20. Dakikasına geçmiştik. Zemin hava faaliyetlerinden dolayı berbat ve kaygandı. Sırf bu yüzden dört tane net gol şansı kaçmıştı bile.

Şampiyonluk maçıydı, tribünlerde ise bu sefer o güzel besteler söylenmiyordu. Herkes hep bir ağızdan bağırıyordu.

"ALİ KOÇ İSTİFA!"

Haklılardı ve bu tür bir durumda bile takımı desteklemeyecek kadar kaybetmişlerdi heyecanlarını. Onları suçlayamazdı hiç kimse.

İlk yarının sonlarına yaklaşıldığında ise bir şey oldu. Sivasspor forveti ceza alanımıza ani bir kontra atak ile yaklaştı.

Net gol denilebilecek o pozisyon da Min Jae, topu kayarak dışarı çıkarmıştı.

Bir sorun vardı. Zeminin kayganlığından dolayı topu kornere atması ile, bileğini kale direğine vurması bir olmuştu.

Szalai, Berke ve diğer herkes toplanmıştı etrafına. Bileğinin durumunu kötü olduğu çok netti. Sağlık ekibi ona doğru koşarken herkes endişeliydi.

Gözlerini açtığında fısıldadı.

"공이 성에 도착했습니까?" (Top kaleye ulaştı mı?)

Herkes kafasını hayır anlamında sallayınca gülümsedi. O sırada ilk yarı bitmişti zaten. Herkes içeri geçerken Koreli futbolcu, sedye ile içeri taşınmıştı.

Emre panikle konuştu.

"Min Jae yerine mecburen Tisserand dahil olacak oyuna. Onun dışında gayet iyisiniz ama pozisyonları bitirebilmeniz gerekiyor. İrfan 8 numaraya geç. Pelkas'a yüksekten pas atmayın, yerden atınca daha rahat çalım atabiliyor. Yüksek pas atacaksanız Valencia'ya atın, onun kafa topları iyi."

Herkes onaylarken Min Jae çevirmene bir şeyler söyledi. Çevirmen ise kaşlarını çatarak konuştu.

"Maça çıkmak istediğini, bileğinin kötü olmadığını söylüyor."

Herkes itiraz etti. Ölüm kalım maçıydı ama kimsenin sağlığı riske atılamazdı.

Dakikalar süren tartışmalardan sonra Emre konuştu.

"Tamam, dene bakalım. Tek bir şartla, zorlandığını görürsem direkt alırım oyundan."

*********

Son 10 dakika. Min Jae toparlanmış gibiydi, yine de çok fazla koşmamayı deniyordu.

Herkes umudunu yitirmişken Defne gözleri dolu olan, ağlamamak için kendisini tutan Altay ve abisine baktı.

𝘴𝘸𝘦𝘦𝘵 𝘣𝘶𝘵 𝘱𝘴𝘺𝘤𝘩𝘰, dimitris pelkasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin