Gece 01:20Jaemin'in bakış açısından
Pişman hissetmiyordum. Ama kavuşmaktan çok bir veda gibiydi dudakları. Beni her öptüğünde içinden gelen vedaları daha da hissettim. Bu beni daha da yaktı. Onu daha da çok istedim. Onsuzluk daha da vurdu vücuduma, kalbime. Dokunduğu her yeri kibritle dağlıyor gibiydi.
Sonra durduk. Daha önceden yapmamız gereken şeyi yaparak odaya girdik. Oda... Aynıydı. Senelerce önce neyse oydu. Yatağın üzerindeki nevresimleri ve tozlanmasını önlemek için konulan beyaz çarşafı aldım. Silkeledikten sonra çamaşır makinesine koydum. Jeno'nun yerleri süpürdüğünü duyuyordum. Odaya tekrar geldiğimde süpürge açıktı ama o kütüphanesinin önünde duruyordu. Bir şey baktığını fark ettiğimde yanına gittim. Bir fotoğraf vardı. Annem, annesi ve biz. Sahildeki balıkçı abi fotoğrafımızı çekmişti. Güzel bir Temmuz akşamıydı. Asla unutamadığım güzel anılarla dolu olsa da şuan bakmak acı veriyordu. Jeno'ya da öyle. Gözyaşlarını durduramıyordu. Fotoğrafın arkasında birbirimize yaptığımız fotoğraf albümleri duruyordu. İki tane vardı. Benim albümümde benim çektiğim Jeno'nun fotoğrafları, onda da onun gözünden benim fotoğraflarım vardı. İkisini de gitmeden bu kütüphaneye koymuştuk. Birbirimizi özlediğimizde bu albümler bize güç olur diye düşünüyorduk. Sonra aynı şehirde okula gidince hiç ayrılmayacağımızı düşünerek burada bırakmıştık her şeyi. Belki de aptaldık. Belki de birbirimize duyduğumuz aşk kör etmişti gözümüzü. Gerçekleri görmek istememiştik.
Mezun olduktan sonra çekildik kendi hayatlarımıza. İtiraf ediyorum. Ben Jeno'yu kıskandım. Onun benden uzaklaşması beni her zaman mahvetti. Yokluğu bastırdığı her an sinirlendim. Ama o hiçbir işe yaramayan arkadaşlarının benden uzaklaştığı yolun sonunda olduğunu duyunca her şey daha da kötü oldu benim için. Kendimi zaman ayırmaya layık olmayan biri gibi hissettim. Jeno ile bu durumu konuşmak aklıma bile gelmedi. Hep içime attım. Ve her şey şuan durduğumuz odada, bu hale geldi.
Jeno bana bakıyordu. Düşündüklerini ve istediklerini biliyordum. Omzuma yaklaştı. Yüzünü boynuma gömdü. Canım çok yanıyordu. Onu yavaşça uzaklaştırarak arkamı döndüm ve bir şeylerle meşgul olmaya çalıştım. Bu hareketimle onu sinirlendirdiğimi fark etmemiştim. Kütüphanede ne varsa hepsini yere fırlatmaya başladı. Deste deste düşüyordu kitaplar. Bense arkamı dönmeye cesaret edemiyordum. Yerde bağdaş kurup omzuma, koluma düşen kitaplara bakıyordum.
'Jaemin. Bana bak lütfen.'
Kafamı hafifçe kaldırıp ona doğru döndürdüm. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Asıl şaşırdığım ağlamasının birazını bile duymamış olmamdı.
'O gün o kavgayı çıkarmasaydın. Şuan burada bu halde olmayacaktık. Biliyorsun değil mi?'
'Yine mi başa döndük Jeno? Sana defalarca söyledim. Eninde sonunda arkadaşlarına tepkimi gösterecektim.'
'Bana niye gelmedin Jaemin? Neden kendi içinde halletmeye çalıştın her şeyi?'
Yüzüne bakamadım. Haklıydı. Ama beni de biliyordu.
'Bilmiyorum. Değersiz hissettim Jeno. Değersizleşiyorum sandım gözünde. Beni bırakıyorsun, elimden kayıp gidiyorsun sandım. Bu yeterince korkunçtu zaten ve sen anlamadın...'
'Seni bırakmak mı?'
Biraz sakinleşmişti. Sesinin sakinleştiğini duyunca ben de sakinleştim. Kitapların arasına yanıma oturdu. Elime geçen ilk fotoğraf albümünü aldım. Jeno'nun olduğu albümdü. İçinde yüzlerce fotoğraf ve yazı vardı. Hepsini yavaş yavaş karıştırıyordum. İyi gelmediğini bile bile bana doğru gülen ve albümün sayfalarını çevirdikçe yaş alan Jeno'ya bakıyordum.
'Yalnız hissettim. Hissettikçe şehirden de iğrendim. Hep buraya geri dönmek istedim. Çünkü sana yaklaştıkça... Uzaklaşıyor gibiydin. Benimle birlikte olmaktan utanıyorsun gibi hissettim. Onlardan biri oldun gibi hissettim.'
'Neler diyorsun Jaemin?'
Dolan gözlerimle bana gülümseyen 17 yaşındaki Jeno'nun fotoğrafına dokundum, okşadım. Sonra Jeno'ya döndüm.
'Kuruntu yapmış olabilirim ve bunu sana söyleyerek reddedebilirdin o an. Ama söylesene... Biraz bile beni boşluyormuş gibi hissetmedin mi o zamanlar? Ya da arkadaşların bizi öğrenir diye biraz bile tereddütte olduğun olmadı mı? Çünkü ben o tereddütü gözlerinde çok gördüm Jeno. Bu beni uzaklaştırdı her şeyden. Çarşının içinde beni öpen Jeno'dan artık eser yokmuş gibi hissettim.'
Kafasını eğip düşündü. Tereddütte kaldığını hissetmiştim ve bunu fark etmek içimdeki her şeyi koparıp atmıştı. Hayır demeliydi. Tamamen kuruntu yapmışsın demeliydi. Ama dudaklarından hiçbir şey çıkmadı.
Ayağa kalkıp kitapları toplayıp verandaya götürmeye başladım. Bir süre sonra Jeno da bana katıldı. Hala hiçbir şey söylemiyordu. Tek kelime etse rahatlayacaktım belki de. Konuşmadığı her dakika haklı olduğumu daha da hissediyordum.
Kitapları verandaya bırakınca kütüphaneyi temizledim. Jeno yerleri süpürmeye ve silmeye devam etti. Jeno'nun çalışma masasını ve giysi dolabını da temizledikten sonra evden getirdiğim temiz çarşafları Jeno'nun yatağına serdim. İşini bitirdikten sonra Jeno da çarşafın bir ucundan tutarak bana yardım etti. Gözlerim ondaydı. O ise bana hiç bakmıyordu.
Her şeyi hallettikten sonra Jeno'nun yatağına uzanıp tavana baktım. Jeno'ya dönüp bakmak istemiyordum. Bir süre daha dinlenip gidecektim. Sadece ona cevap vermesi için biraz daha zaman vermiştim. O ise yatakta oturuyordu sadece. Ona doğru döndürdüm bedenimi. Hissetmiş gibi kafasını çevirdi. Yorgun ve sahte bir gülümseme bıraktı yüzüne. Aptaldı. Çok aptaldı. Ama daha da aptal olan biri varsa o da bendim.
Yatağına doğru çektim onu. Yanıma uzandı ve bana döndü. Elimi tutup dudaklarına götürdü, gözlerini kapattı. Nasıl hissettiğini bilmiyordum. Ben mutlu olamıyordum. Birazdan her şey için teşekkür edilip kovulacakmış gibi hissediyordum. Ama dokunuşları... Sıcacık ve nazik dokunuşları. Gözlerime bakışı. Aynı odada... Biraz soğuk olsa da üzerimize alacağımız eski battaniyemiz olmasa da sıcacık hissettiriyordu.
Gözlerimden birkaç damla düştü yeni nevresimlere. Kafasını hafif kaldırıp önce yanaklarımı sonra dudaklarımı öptü. Ondan vazgeçmek o kadar zordu ki... Kendimi bu konuda asla büyütememiştim. Büyütemezdim. Çünkü o Jeno'ydu. Tekrar birlikte küçük çocuklar olmayı istediğim tek insandı... Hayatımın anlamıydı. Her şeyimin tek sebebiydi.
Düşüncelerimin verdiği acıyla ben de karşılık verdim öpüşlerine. Kendimi geriye çekmeye ikna ettikçe vücudum daha da üzerine gidiyordu. Yine de yavaşça bırakmayı başardım dudaklarını.
'Uyu artık. Eve gidiyorum.'
Beni durdurdu.
'Jaemin. Lütfen benimle kal.'
'Jeno nas...'
'Lütfen sebebini düşünmeden ve sorgulamadan sadece bu geceliğine yanımda kal. Sana sarılıp uyumama izin ver.'
'Jeno bu...'
'Jaemin... Lütfen.'
Kendimi asla büyütemiyordum. Büyütemeyecektim.
Sımsıkı sarıldı belime. Vücudunu iyice yaklaştırdı. Boynuma yüzünü gömdü. Hayatımda hem bu kadar huzurlu hem de bu kadar acı dolu bir an yaşadığıma inanamıyordum. Yarın giderse ben ne yapacaktım? Bir süre sonra söylediklerimin doğru olduğunu söylerse burnuma dolan deli olduğum bu kokuyu nasıl unutacaktım?sabaha doğru 04:05
Saatlerdir uyumuyordum. Onun uyuduğuna ise emindim. Kolları gevşemişti, gözleri çekilmişti. O kadar güzel duruyordu ki... Saçlarını yüzünden çekerken aklımı kaybedecek gibi hissediyordum. Yanağına küçük bir öpücük kondurup üzerimde olan pikeyi üstüne örttüm. Kollarından yavaşça ayrıldım. Sabah ne düşüneceğini ya da ne hissedeceğini bilmiyordum ama uyandığında burda olmak istemiyordum. Her şeyin unutulmuşcasına arka plana atılacak olmasına gönlüm razı olmazdı.
'Üzgünüm sevgilim. Seni seviyorum.' diyerek yüzünden çektiğim saçlarıyla yanağını bir kez daha öptüm ve odadan çıktım. Yavaşça kenardaki ayakkabılarımı alıp evden ayrıldım. Bundan sonra uyku tutmayacağını biliyordum. Bir şeyler yapmalıydım. Bir şeyler olmalıydı. Ve ben her şeyi unutmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
us | nomin
Fanfiction-selam. -mesajlarımın sana ulaşamayacağını biliyorum -ama umarım yazdıklarım kalbine ulaşabilecek bir yol bulur. (Fic'in ismi us=biz olarak değiştirilmiştir.) #1 nana -texting- -story- başlangıç: 17.09.2021 bitiş: 21.11.2021