Suppasit yüzünü yalayıp geçen sıcak bir nefes ile gözlerini araladı. Kana'nın uyuyan figürü Suppasit'in tam burnunun dibinde uzanıyordu. Esmer çocuk düzenli minik soluklarını Suppasit'in suratına üflüyordu. Suppasit gülümsedi ve diğerinin burun kemerine tüy gibi bir öpücük bıraktı. Bu hareket Kana'nın burnunu kırıştırmasına ve gözlerini kırpıştırmasına neden oldu. Yavaşça uykusundan sıyrıldı.
Suppasit onun alnına dökülen saçlarını eliyle tarayıp düzeltti.
"Bebeğim şimdi daha iyi misin? Dün beni çok endişelendirdin."Kana esnerken gözlerini kaçırdı.
"İyiyim. Özür dilerim seni de korkuttum."Suppasit yatakta doğrulup oturdu ve Kana'yı da beraberinde kaldırdı. Elini Kana'nın yanağına koydu. Kana sıcak avuç içine yaslandı.
"Tamam, şimdi sorun yok. O yüzden ne olduğunu anlatmanı istiyorum."Kana çekingen bakışlarını Suppasit'e yöneltti.
"Sanırım boşuna telaşlandım. Yanlış anlamış olmalıyım. Bir an olmayan şeyler gördüm."Suppasit kaşlarını hafifçe çattı. Kana yutkundu ve soluğunun altından fısıldadı.
"Bir an Felix'i gördüğümü sandım..."Suppasit'in bakışları yaşadığı kafa karışıklığı ile donuklaştı. Sonra koyu renk kaşları daha derinden çatıldı.
"Kana bu küçük bir yanlış anlaşılma olamayacak kadar büyük bir sorun. Niye o an bana anlatmadın? Felix küçümsenecek birisi değil. Kabul ediyorum zor zamanlar geçirdin fakat bunu boşveremeyiz."Kana kafasını eğip bakışlarını kucağında sabitledi. Titrek elleri ile oynuyordu.
"Sokak çok karanlıktı. Ben bir an onu görür gibi oldum. Sonra hemen yok oldu. Özür dilerim Suppasit gerçekten göz yanılması olduğunu düşündüm."Suppasit sıkıntıyla iç çekti. Küçüğün titreyen dudaklarını gördüğünde ağlamak üzere olduğunu biliyordu. Kana'yı tutup sarıldı.
"Gel buraya."Kana kucaklandığında birkaç minik burun çekmeyi serbest bıraktı. Suppasit onun çenesini tutup yüzlerini yaklaştırdı ve alnından öptü.
"Panik halindeyken bile şehir değiştirmemiz gerektiğini akıl ettin. Seninle gurur duyuyorum güzelim. Artık bir yerde uzun süre kalamayız. Takip ediliyor olabiliriz bu yüzden daha dikkatli olmalıyız."Kana'nın akmak için hazırda bekleyen bir damla gözyaşı yanağından yuvarlandı.
"Suppasit ya o gerçekse ve bizi bulursa. Ya beni alıp geri götürürse. Ya-"Suppasit baş parmağını Kana'nın telaşlı dudaklarının üstüne bastırdı.
"Şşşttt. Ben yanındayım bebeğim. Kimse seni benden alamaz."Kana'nın dolu gözleri hüzünlü bir gülümseme ile kısıldı. Suppasit uzanıp onu dudağından öptü. Yumuşak bir öpücüktü. Güven veriyordu. Sözünde duracağına yemin ediyordu.
Kahvaltıdan sonra üstlerini değiştirip daha rahat kıyafetler giydiler. Kazak, pantolon, tişört, ceket ve spor ayakkabı gibi basit kıyafetlerin içinde bile ikisi de hâlâ birçok insanın dikkatini çekecek kadar göz kamaştırıcıydı.
Suppasit yeni gelmelerine rağmen bu şehirde fazla kalmalarının risk oluşturabileceğini düşünüyordu. Bu yüzden bir an önce gitmek üzere yola çıktılar. Çıkışa ulaşmak için şehrin içinden geçmek zorundaydılar. Gündüz sokaklar daha kalabalık, yollar daha işlekti. Araçların ve yayaların oluşturduğu trafik hızlarını yavaşlattı. Bir yaya geçidine geldiklerinde kırmızı ışık yandı ve Suppasit yayalara yol vermek için durmak zorunda kaldı. Yayalar karınca sürüleri gibi iki yöne doğru gidip gelmeye başladılar.
Gulf ön camdan dışarıya bakarken önündeki karmaşayı izliyordu. Karşıdan karşıya geçen insanlardan bazıları aceleyle koştururken bazıları umursamazca ağır ağır yürüyordu.
Kalabalığın arasında bir gölge yaya geçidinin ortasında dikilmişti. Yanından geçip giden insanlar bu siyah kapşonlu adamı fark etmiyor gibiydiler. Kana'nın tam gözlerinin içine bakan bu tanıdık gölge yine dün geceki pis sırıtışını dudaklarına yerleştirmişti.
Kana irice açtığı gözlerini hızla Suppasit'e çevirdi. Adam bayık gözlerle önündeki kalabalığa bakıyor ve bir an önce yolun açılmasını bekliyordu. Kana yeniden önüne döndüğünde gölge yine yok olmuştu. Kana'nın vücudu karıncalanmaya başladı. Solukları yetersiz geliyordu.
Gözleri bu sefer yan camdan dışarıya kaydı. Gölge tüm dişlerini gösteren ürkütücü bir gülüşle tam camın önünde belirdi. Kırmızı gözleri Kana'ya kilitlendi. İki elini aniden cama vurup arabaya yaslandı. Kana çığlık atmak için ağzını kocaman açtı ama sesi çıkmadı. Sanki birisi ses tellerini almıştı. Arabanın içi sağır edici bir sessizlikteydi.
Suppasit'e bakmak için arkasına döndü. Sürücü koltuğunda Suppasit'in olması gerektiğini biliyordu ama onun yerine gölge tam oradaydı. Soğuk eller birden boğazına sarıldı ve Kana'yı boğdu. Kana bağırıyordu ama sesini kaybetmiş gibiydi. Kimse onu duymuyordu. Kalbi korkuyla çarpıyordu. Gözyaşları kucağına damlıyordu.
Yakasına yapışmış eller Kana'yı ileri geri sarstı. Uzaklardan tanıdık bir sesin boğuk yankıları kulaklarına ulaşıyordu. Ses ona sevgi sözcükleri fısıldıyordu.
Kana aniden gözlerini açtı. Gözyaşlarından bulanıklaşmış bakışları ile karşısındaki suratı birkaç saniye boş boş seyretti. Derin nefesleri göğüs kafesini şişiriyordu. Karşısındaki bulanık surat elini uzatıp Kana'nın yanaklarını okşadı ve hâlâ dökülmeye devam eden gözyaşlarını sildi.
"Geçti bebeğim. Sadece bir kabus. Hepsi geçti."
Suppasit'in fısıltıları Kana'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. Kana kötü rüyanın etkisini üstünden attıkça zihninin açıldığını hissediyordu.Gördüğü rüyada olduğu gibi arabanın içinde oturuyorlardı. Ama şehrin kalabalığında değillerdi. Aksine şehir dışındaki ıssız otoyolda Suppasit arabayı kenara çekmişti.
Kana'nın telaşlı gözleri emin olmak için hızlıca etrafa bakındı. Suppasit onu kendine çekip kucaklandığında Kana titrediğinin ve hâlâ ağladığının farkında değildi. Suppasit'in dudakları küçük dokunuşlar ile Kana'nın cildine değiyor, yanan tenini sakinleştiriyordu. Esmer çocuğun başının arkasındaki terli saçlarını okşuyordu.
"Sorun yok güzelim. Ben buradayım. Sarıl bana. O kötü bir kabus sadece. Gerçek değil."
Kana ağlamayı kestiğinde bile Suppasit bir süre onu bırakmadı. Sıkı kucaklaması ve güven verici dokunuşları esmer çocuğun yeniden uykusunu getiriyordu. Suppasit ona rüyasında ne gördüğünü sormadı. Kana bunun için mutluydu. Çünkü aynı korkuyu anlatırken bir kez daha yaşamak istemiyordu.
Suppasit ise Kana'ya rüyalarında bile işkence etmeye devam eden şeyin ne olduğunu tahmin edebiliyordu. Gözlerini önündeki boş asfalt yola odaklamıştı. İçindeki öfkenin geçen her saniye büyüdüğünü ve damarlarını kasıp kavuran bir zehir gibi tüm vücuduna yayıldığını hissediyordu.Felix denen o şerefsiz kendi ölümüne yürüyerek değil resmen koşarak geliyordu.
Selamlar 👋 Ben vize haftamı atlatıp geldim. Ve hikayenin sonraki bölümlerini kafamda çoktan kurguladım. Sizleri çok ilginç şeyler bekliyor şimdiden hazır olun 🤭😉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poker Face /MewGulf
FanficSuppasit hilekar bir kumarbaz. Yaşadığı ülkenin dört bir yanında herkesi dolandırıp kazandığı paraları amaçsızca harcıyor. Kana müşterisi çok olan bir clubda direk dansçısı. Onu izlemek için gelen çok insan var. Zarif vücudu ve kıvrak hareketleri il...