29. Bölüm

275 23 9
                                    

Suppasit elindeki çantayı salona bırakıp heyecanlı adımlarla sevdiği çocuğu aramaya başladı. Bir yandan da elinde tuttuğu kamerayı ayarlıyordu.

"Bebeğim neredesin? Bak ne getirdim!"

Kana elinde yarım kalıp çikolata ile mutfaktan fırladı.
"Suppasit!"

Suppasit hemen kameranın merceğini Kana'ya doğrultup deklanşöre bastı. Esmer çocuk daha ne olduğunu bile anlamadan flaş suratının ortasında patlamıştı. Suppasit az önce çektiği fotoğrafı açtı ve ekranda Kana'nın ağzı çikolata bulaşığı olmuş figürü ile karşılaştı.

Kana koşar adımlarla Suppasit'in yanına gitti. Ekrandaki halini görünce yüzünü buruşturup huysuzca mızırdandı.
"İnanamıyorum sana Suppasit! Niye haber vermiyorsun? Çok kötü, şuna bak! Sil çabuk!"

Suppasit gülerek kamerayı Kana'dan uzaklaştırdı.
"Hayır, silmem. Hem neresi kötü? Çok sevimli çıktın. İçinde senin olduğun bir şey nasıl kötü olabilir ki zaten."

Kana inatla kameraya uzanmaya çalıştı.
"Ya Suppasit! Hayır diyorum. Sil şunu!"

Suppasit tek eliyle kamerayı arkasına saklayıp diğer eliyle de Kana'yı sarmaladı.
"Boşver şimdi onu. Sana daha güzellerini çekeceğim. Hadi dışarı çıkalım. Ama önce..."
Kana'nın dudaklarının kenarına bulaşmış çikolatayı yaladı. Esmer çocuk neye uğradığını şaşırıp gözlerini kırpıştırdı. Suppasit dilini şıpırdattı.
"Hmm, sütlü çikolata?"

Kana'nın küçük kulakları kızardı. Suppasit'i göğsünden ittirip kapıya doğru kaçtı. Suppasit gülerek onun peşinden gitti. Bahçeye çıktıklarında Kana çimenlerin üstünde kahkahalar atarak koşarken Suppasit art arda deklanşöre basıyordu. Gün ışığında parıldayan esmer çocuk göz kamaştırıcıydı.

Suppasit iki parmağını ağzına sokup uzun bir ıslık çaldı. Islık sesini duyan iki köpek ahırın arkasından rüzgar gibi koşup geldi.
"Luna ve Diesel'e sarıl bebeğim."

Kana dizlerinin üstüne çöktü. Köpekler hemen onlarla aynı hizaya gelen çocuğa sürtünmeye başladı. Salyalı dilleri ile Kana'nın suratını yalamaya çalışıyorlardı. Kuyrukları kıpır kıpır sallanırken arada bir Kana'nın gövdesine çarpıyordu. Esmer çocuk küçük kahkahalar ile sevimli köpeklerin dil darbelerinden kaçmaya çalışırken Suppasit çoktan onlarca poz depolamıştı kameranın içine.

Çiftliğin içinde oradan oraya koştururken her bir köşede ayrı bir anı ölümsüzleştirdiler. Kana'nın ağzı kulaklarında yüzlerce fotoğrafı kameranın film rulosunu süslemişti. Kucağında yavru kedilerle, tavukları yemlerken, keçiye sarılırken, at binerken, bahçeden meyve toplarken, saman balyalarının üstünde otururken...
Suppasit her bir kareyi keyifle yakalamıştı. Sanki kameraya değil de zihnine kaydediyordu esmer çocuğun her bir yüz ifadesini.

Kamerayı zaman ayarlı yapıp bir köşeye koyduktan sonra ikisi karşısına geçip birkaç aşk dolu poz vermeyi de ihmal etmemişlerdi. Güneş batmaya başlarken yorgunlukla evlerine girmiş ve birbirlerine sarılmışlardı. Sonra Kana oturduğu yerden bir şey hatırlamış gibi aniden ayaklandı.
"Suppasit sen hep benim fotoğraflarımı çektin ama senin hiç fotoğrafın yok. Hadi ben de seni çekeyim."

Suppasit oturduğu koltukta iyice yayılırken yorgunca söylendi.
"Seninle birlikte çekindim işte. Sonra çekersin boşver. Gel dinlenelim."

Kollarını iki yana açıp Kana'yı kucağına çağırdı ama esmer çocuk onun yerine sehpaya bırakılmış kamerayı aldı. Suppasit'i kolundan asılıp ayağa kaldırdı.
"Hadi Suppasit! Mızıkçılık yapma!"

Yeniden verandaya çıkarken Suppasit'i de arkasından sürüklüyordu. Ciddi anlamda sürüklüyordu çünkü adamın yürüyecek hali kalmamıştı. Sabah haftalık raporunu vermek için şehire inmişti ve geri geldiğinde Kana'nın peşinde koşturmuştu. Şikayetçi değildi tabi ki ama genç olanın hızına ve enerjisine ayak uyduramıyordu bazen.

Güneşin batışı verandaya kesik ışık hüzmeleri şeklinde vuruyordu. Suppasit gelen ışıktan korunmak için elini gözlerine siper etti. O sırada deklanşörden gelen tık sesiyle bakışlarını o tarafa çevirdi. Kana tıpkı tüm gün Suppasit'in ona yaptığı gibi yakışıklı adamın doğal pozlarını yakalamaya çalışıyordu. Suppasit gülüp ona ayak uydurmaya karar verdi. Yere çöküp sırtını ahşap veranda duvarına dayadı. Hem yorgunluktan hem de yüzüne vuran akşam güneşinden bakışları karanlık çıkıyordu. Bu durum ise ona ayrı bir hava katmıştı.

Birkaç poz sonrası Kana çektiği fotoğrafları açıp incelemeye başladı. Kaşları şaşkınlıkla çatılırken ayağını huysuzca yere vurdu.
"Bu nasıl olabilir? Orada öylece otururken bile çok yakışıklısın. Bir de bana bak. Tüm fotoğraflarda ya göbeğim katlanmış ya da gülerken şişko yanaklarım yüzümü kocaman göstermiş. Haksızlık bu!"

Suppasit hızla yerinden doğruldu. Kana'ya doğru ilerlerken esmer çocuk devamında olacak şeyleri bildiği için kaçmaya çalıştı. Suppasit ona kendisine haksızlık ettiği ile ilgili şeyler söyleyecek ve gönlünü almaya çalışacaktı. Kana daha kapıya bile varamadan kendisini Suppasit'in kolları arasında buldu. Suppasit ona arkadan sarılmıştı. Adamın soluklarını ensesinde hissedebiliyordu. Sonra karnını kaplayan büyük eller hissetti. Suppasit küçük olanın kulağına doğru konuştu.

"Her bir kıvrımına bayıldığım bu yumuşak göbeği sevmiyorsun demek?"

Tek eli hâlâ göbeğinin üstündeyken diğeri yavaşça yukarı kayıp yanağını okşadı.
"Ya gözlerinin içine baktığımda, iltifatlar ettiğimde, dudaklarımı üstlerine bastırdığımda kızaran ve şeker tadı aldığım bu elma yanaklar?"

Kana'nın boynuna ıslak bir öpücük kondurdu.
"Saatlerce bakmaya doyamadığım, tüm dünyadan kıskandığım, hayal gibi güzelliğin... Sen şimdi benim hayran olduğum tüm bu tapılası vücudu beğenmediğini mi söylüyorsun? Sen kendini benim gözümden görüyor musun ki? Kalbimi ağzıma getiren güzelliğinin farkına varamıyor musun?"

Kana yutkundu. Kafasını arkaya çevirdi. Gözleri dolu doluydu. Büzülü dudakları ve havaya doğru kıvrılmış kaşları ile Suppasit'e baktı. Burnunu çekti kısaca. Titrek sesiyle fısıldadı.
"Ben o kadar güzel miyim gerçekten?"

Suppasit onu kolları arasında tamamen döndürüp yüz yüze gelmelerini sağladı. Gülümsemesini yüzünden bir saniye bile eksik etmemişti. Küçük olanın burnunun ucundan öptü.
"Çok güzelsin. Sana aşığım Kana. Kusursuz bedeninin içinde barınan o güzel ruhuna aşığım. Öyle aşığım ki onunla birlikte canlanıp yeşeriyorum. Sen benim hem yaşam suyum hem de güneşimsin."

Kana'nın gözyaşları veranda zeminine döküldü. Uzun ve ince kollarını sevdiği adamın omuzlarına doladı. Birkaç hıçkırık kaçtı aralık dudaklarının arasından.
"S-Suppa-S-Suppasit..."
Konuşmak istediğinde kesilen nefesi kelimelerini düzgün söylemesine izin vermemişti ama Suppasit onun kalbinden geçenleri anlıyordu. Dudaklarını küçük olanın omzuna bastırdığında ona karşılık verdi.

"Ben de seni çok seviyorum güzelim."

Poker Face /MewGulfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin