Ben Hayat. 17 yaşında seneye olacak YGS sınavınının önemi daha yeni anlayan ve hazırlanmaya yeni başlayan bir öğrenciyim. Dışardan mutlu,neşeli bir şekilde görünmeme rağmen hiçbir zaman öyle olamadım. Babamı kaybettim. Aslında onu hiç tanıyamadım. Yarın ise doğum günüm. Ben hariç herkesin bugünü sevmesi beni şaşırtmaya yetiyor.''Hayat!''
Teomanın sesi lavabo tarafından geliyordu. Sanırım beni arıyordu. Çıplak ayaklarının parkenin üzerinde yaptığı sesler gittikçe yaklaşıyordu derken iki el birden belime sarıldı. Başını saçlarımın arasında gezdirdi ve derin bir nefes aldı.
''Vanilyalı puding?''
Başımı evet dercesine salladım.
''Neden doğum gününden bir gün önce hep aynı şeyi yapıyorsun?''
''Çünkü hoşuma gidiyor.''
Bir şeyleri pişirmek, kızartmak hoşuma gidiyordu. Ama hazır pakette oldukları sürece. Puding kaynamaya başladığında alt çekmeceden küçük kaseler aldım ve son defa kaşıkla karıştırdım. Teoman çenesini omzuma dayamış bir vaziyette beni izliyordu. Kaselere döktüğüm pudingi tezgaha sıra sıra dizdim. Buzluktaki kakaolu dondurmayı güç bela aldım. Teomanın belimdeki elleri hareket etmemi engelliyordu. Elimdeki soğuk dondurma kutusunu aldı ve tezgahın üstüne koydu.
''Çok güzelsin.''
Bunu söylemesi yanaklarımın kızarmasına neden olmuştu. Gözlerimi derin masmavi gözlerine çevirdim. Yanağıma düşen bir tutam saç parçasını kulağımın arkasına attı. Yenilebilir gülüşüyle tekrar bana baktı. Bir gün bu çocuğa bakmaya doyabilecek miydim?
Elini kot pantalonunun cebine götürdü ve bir kutu çıkardı. Kapağını açtığında zincirin ortasında küçük kartanesi kolyesi vardı. Çok narin ve pahalı gözüküyordu.
''Teoman. Ben bunu alamam.''
''Hayat yapma. Yine aynı konu. Yine aynı terane. Senin yanında bu hiç bile. Yarın bunu maçtan önce senin boynunda görmek istiyorum. Lütfen.''
Kararsız kalmıştım. Benim için böyle harcamalar yapmasına gerek yoktu. Tamam, zengin olabilirdi ama bu parasını bana böyle pahalı hediyeler alarak harcaması anlamına gelmiyordu. Ben çikolata ile de mutlu olan bir insandım.
''Tamam mı? Söz ver bana. Bunu taktığın zaman çıkarmayacağına dair söz ver.''
Daha fazla inat etmemin bir anlamı yoktu. İnat konusunda Teomanla yarışamazdım bile. Başımı tamam anlamında salladığımda yanağımda ufak bir öpücük hissettim. Teoman elindeki kutuyu cebine koydu ve kapıya doğru yöneldi.
''Antremana gitmem gerek. Yarın seni alırım beraber maça ordan da.. Bunu bilmesen iyi olur aslında.'' dedi ve güldü.
Başımı tamam anlamında oynattım ve elimi salladım. Gittiğini gördükten sonra mutfaktan soğumuş pudingimi alıp odama gittim. Müsvedde kağıtlarımı attığım çöp kutusunun altına sıkıştırdığım mektupları elime aldım. Yarın 5. mektubumu korkuyla bekliyordum.
***
''Uyan bakalım!'' diye seslenen annemin sesine gözlerimi açtım.
Yüzüme doğru kapattığım yorganı üzerimden attım ve yatakta doğruldum. Hafif bir gerinmeden sonra ayağa kalktım ve lavaboya gittim. Kendimi çok tedirgin hissediyordum ve bu da başımın dönmesine sebep oluyordu. Tekrar aynı şeyi yaşamak ve hissetmek istemiyordum. Bu konuyu anneme açmaya karar verdim.
''Hayat sana mektup gelmiş! Masanın üzerine koydum!''
Söylediklerini hazmedemezcesine lavabonun kenarına tutundum ve yere çöktüm. Her sene doğum günümde kimin gönderdiğini bilmediğim, hiçbir zaman öğrenemediğim bir mektup geliyordu ve bu yaşadıklarımın bir yalan olduğunu söylüyordu. Bunları gönderen her kimse annemin öldüğünü, benimde hayatımın onun elinde olduğunu ve kendisinin de babam olduğunu iddia eden birisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMPAS
Romance... Renksiz dudaklar ve insanı derin bir uykuya çeken koyu kahverengi gözler.. Etrafına parfüm gibi yayılan ağır sigara kokusu.. Teslim olmamam gereken arzular.. Ve pes etmemem gereken bir savaş. ...