Önüme çıkan bir soru işareti ile tekrar karşı karşıyaydım. Cengiz Şahin.. Kaçmak girişiminde bulunurken Savaşın telefonun yanlışlıkla aramasını kabul ettiğim adam ile mi konuşuyordum? Daha da önemli olan soru ise annemin telefonunu neden o açtığıydı.
"Annem ile görüşebilir miyim lütfen?"
"Nisa Kayaoğlu mu dediniz?"
Sesinde tehditkar bir o kadar da acabalarla yüklü olan ton vardı. Ne demeye çalıştığını anlayamıyordum.
"Evet. Ta kendisi."
Birkaç saniye istemsiz bir şekilde nefesimi tuttum. Karşıdan cevap gelmeyince iyice tedirgin olmaya başlamıştım.
"Alo?"
Telefonu kapatmamıştı fakat cevap vermiyordu.
Şiddetli esen rüzgar irkilmeme sebep olmuştu. Soğuktan donan ellerim, rüzgarın çarpmasıyla yanan gözlerim beni tam bir zavallı kız rolüne sokmuştu.
"Annen nerede olduğunu soruyor."
Bana annemi vermek yerine kendisi dolaylı yoldan söylemişti. Bu adama güvenmiyordum fakat bu Savaşa güvendiğim anlamına da gelmezdi. Tek istediğim buradan kurtulmaktı. İçimi yavaştan yemeye başlayan şüphe adresi vermem konusunda kararsızdı.
Ağzımı açtığım sırada sağ taraftan yaklaşan bir karaltı gözüme çarptı. Koşar adımlarla yanıma yaklaşıyordu. Arkasından vuran sokak lambası yüzünü görmemi engelliyordu. Bana doğru yaklaşması beni tedirgin etmişti. Kendimi savunma sanatımda sadece dizlerimle karşıdaki kişinin kasıklarına vurmak vardı. Yavaşlayan adımlarla yaklaşan kişinin Savaş olduğunu anlamıştım. Ayak parmaklarımdan başıma doğru hızla yükselen ateş beni iyice bataklığa doğru sürüklemişti.
"Orada mısınız?"
Telefonda bekleyen adam bulunduğum adresi öğrenmeye çalışıyordu. Kim için endişeleneceğimi ayırt etmekte güçlük çekiyordum. Hangi yolun doğru olduğunu bilemeyen ben için mi yoksa annemin telefonu sözde babam açtığı için mi?
"Buradayım."
Savaş bir adım daha bana yaklaştı. İstemsiz olarak geri çekilerek başımı hayır anlamında salladım. Kime güveneceğimi bilmiyordum. Ya telefonu kapatıp Savaş ile kaldığımız yerden ordan oraya kaçmaya devam edecektik ya da karşıdaki adama adresi söyleyip beni almasını bekleyecektim ki buna Savaş izin vermezdi. Beni tekrar başka bir yere kaçıracağını biliyordum. Fısıltı halinde fakat duyabileceğim bir seste dudağını kıpırdattı.
"Yapma."
Yüzünde gördüğüm bu kırgınlığın sebebi uyku mahmurluğu muydu yoksa adresi vereceğimden korkutuğu için mi böyle olmuştu. Net cevap veremiyordum. O böyleydi. Hiçbir şeyi tam değildi. Ne verdiği cevaplar ne de gösterdiği duruşlar..
"Hayat?"
Karşı taraftaki adam hala bekliyordu. Savaş sesi duymuş olacak ki tekrar bir atakta bulundu.
"Lütfen. Her şeyi konuşacağız."
Güven veren ses tonuyla konuşmuştu. Derin kahverengi gözlerinden bunu aşılamaya çalışıyordu. Her şeyi anlatacaktı. Kaçıramayacağım bir fırsat elime geçmişti. Her ne kadar içimde ona beslediğim küçük bir nefret topunu büyütsem de ona güvenmek zorunda olduğumy biliyordum.
Elimdeki telefonu yerine yerleştirerek kapattım. Yüzüme rüzgarın çarpmasıyla gözlerimi kapatmıştım. Yine başaramamıştım. Buradan kurtulamamıştım fakat elime Savaş tarafından verilen bu fırsatı kaçırmamalıydım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMPAS
Romance... Renksiz dudaklar ve insanı derin bir uykuya çeken koyu kahverengi gözler.. Etrafına parfüm gibi yayılan ağır sigara kokusu.. Teslim olmamam gereken arzular.. Ve pes etmemem gereken bir savaş. ...