2.BÖLÜM

417 39 22
                                    

"Hayat buradayız!''

Diclenin 'Hayat' diye seslenişini duymuştum ama bu kalabalıkta sesin nereden geldiğini görememiştim. İki okulun birbirine karşı yaptığı tezahuratların bağırışları arasında kaybolmuştum. Böyle ortamlardan oldum olası nefret etmiştim. Hele mektupta yazılan adres olunca sinir katsayım artmaya başlamıştı. Teoman içimi okumuşçasına ellerime kenetledi parmaklarını daha da sıktı. Ona dönüp gülümsedim. Diclenin olduğu yeri gösterdi ve adımlarımızı hızlandırdık.

Bizimkilerin yanına geldiğimizde hepsi beni kucaklayıp doğum günümü kutlamıştı. Dicleye sarıldım ve kulağına az sonra geleceğimi söyleyip Teomanın yanına gittim. Maça daha bir saat vardı ama oyuncular ısınma hareketleri yapacakları için hazırlanmaları gerekiyordu.

Teoman kapının önünde bekliyordu. Beni gördüğünde yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti. Sımsıkı sarılıp hafif parfüm kokusunu içime çektim. Ondan ayrı kalacağım iki saat boyunca aslında hep yanında olacaktım. Sırtında birleştirdiğim ellerimi birbirinden ayırıp ona döndüm.

''İyi şanslar.''

Yanağıma narin bir öpücük kondurdu ve geriye çekildi.

''Hayatımda olduğun sürece ona ihtiyacım yok.''

Yüzümün kızarıklığı daha fazla belirginleşmeden oradan ayrıldım. Diclenin yanına gittim ve başımı omzuna yasladım. Dün gece rahat uyuyamamıştım, bugünde kendimi yorgun hissediyordum. Yorgun ve tedirgin.. Kafamı kaldırıp etrafıma bir göz attım. Dikkatimi çeken bir şey yoktu. Diclelerin yanında olduğum sürece kendimi biraz daha güvende hissediyordum.

''İyi misin?''

Başımı kaldırmadan cevap verdim.

''Sadece biraz yorgunum. Dün gece geç uyudum.''

''Az kendine gel. Ne bu böyle uyuşuk uyuşuk. Daha doğum gününü kutlamaya gidicez. Bana da o kolyenin hikayesini anlatacaksın.''

Klasik Dicle işte. Meraklı ve her zaman olduğu gibi enerjik. Hayat da her zamanki ben. Uyuşuk ve yorgun.

***

Millet ayaklanıp alkışa başladığında maçın başladığını anlamıştım. Bir saatten beri Diclenin ısrarları üzerine Teomanın dün verecek gibi olduğu kolyeyi, arabadaki konuşmalarımızı anlatıyordum. Maç başladığında bir 'oh' çekmiştim.

Ayağa kalktım ve direkt Teomanla göz göze geldim. Bana gülümseyip maçtaki yerini aldı. Isınma hareketlerini biz muhabbete daldığımızda yapmış olmalılardı. Oynayışlarını anlamadığım bu oyunda odaklandığım tek şey Teomandı. Gözlerimi ondan ayırmıyordum derken ilk dakikalarda bana bakarak güzel bir üçlük attı. Diclenin hoşlandığı çocuk da sayılar atmaya başlayınca sevinç çığlıkları yükseliyordu. Bir yandan karşı takıma karşı yapılan tezahuratlar, bir yandan da bizim okulun öğrencilerin elindeki davullar..

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştık. İlk dakikalarda iyi giden sayılara nazar değmiş gibi yerinde sabit kalmıştı. Bu sayı karşı okulun olmuştu. Dicleye 'geliyorum' işareti yapıp Teomanın yanına gitmek için aralardan sıvışmıştım. Salon çok kalabalıktı. Kabinlerin önüne geldiğimde telefonumu elime aldım. Teomanın numarasını tuşlayacağım sırada gözüm karardı. Daha fazla ayakta duramayacağımı anladığımda yere düştüm. Hissettiğim son şey birisinin kolları arasında olduğumdu.

***

Gözlerimi açamıyordum. Gözkapaklarımın üzerine düşmüş ağır bir yük vardı. Kendimi ne kadar zorlasam da her yer hala simsiyahtı. Daha fazla direnmenin bir anlamı olmadığını anlayınca kendimi tekrar uykuya verdim.

KUMPASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin