Gülmekten boğalacak durumdayken Teomanın karnımda oynattığı parmaklarını üzerimden çekemiyordum. Kahkahalarımın ardı ardı kesilmiyordu. Buna bir son vermeliydi çünkü gıdıklanmayı sevmiyordum. Her ne kadar gülmeden duramasam da bu hoşlanmadıklarımın arasındaydı.
Gözlerim kapalıyken Teomanın durması için bir şey yapmam gerekiyordu. Elime gelen ilk şeyi çekmeye başladım. Bunun Teomanın saçı olduğunu o bağırdıktan sonra fark etmiştim.
''Ah! Saçımı bırak Hayat.''
Samimi olan ses tonu eğer saçını bırakırsam beni gıdıklamaya devam edeceğini söylüyordu. Bu riski göze alamazdım.
''Ellerini karnımın üzerinden çekersen.''
''Saçım.''
''Ellerin.''
Gülmemek için kendimi zor tuttuğum dakikalarda dudağımı ısırıyordum. Eninde sonunda vazgeçen o olacaktı derken ellerinin karnımın üzerinden kalktığını hissettim. Tedbiri elden bırakmamak için saçlarını o ellerimi karnımdan çektiğinde bıraktım. Yerde doğrulduğumda saate göz attım. Önüme gelen saç parçasını Teoman kulağımın arkasına atmıştı.
''Neden her seferinde bunu yapıyorsun?''
Hafif gülümsemesi hoşuma gitmişti. Bana her dokunduğunda ürperiyordum. Tatlı olan bu ürperiş beni mutlu ediyordu.
''Gözlerinde kaybolmamı engelliyor.''
---
Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk şey Teoman olmuştu. Alnımdaki teri elimle silerken gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalıştım. Beraber geçirdiğimiz anlardan bir tanesiydi sadece. Saçımla oynadığı anılardan. Onlardan bir tane daha yaşamak için nelerimi vermezdim.
Kendimi hiç bu kadar güçsüz hissettiğimi, zayıf düştüğümü hatırlamıyordum. Ben bu değildim. Hayat Kayaoğlu bu olamazdı. Düştüğü gibi kalkmayı bilen biriydi. Şu anda kalkamaya bile yetinemez durumdaydım. Beni kaçıranın, hayatımda nefret ettiklerim arasına eklediğim kişinin kollarında ağlayan kız değildim ben. Düşmanını iyi bilen, savunmasını da yerinde yapacak birisiydim.
Yatakta doğruldum ve komidinin üzerindeki dijital saate baktım. 03:26'yı gösteriyordu. Ellerimi saçıma götürmeden önce yatağın karşısındaki kanepe yatan kişinin Savaş olduğunu fark ettim. Sırt üstü uzanmıştı ve bir eli başının üzerindeydi. Gözlerimi ondan kaçırarak banyoya doğru ilerledim. Soğuk bir duş alırken bugün buradan nasıl kurtulacağımı planlıyordum.
Suyun soğuk tarafını açıp fıskiyeyi kafama doğru götürdüm. Kaslarım soğuk sudan kasılırken bir daha ağlamak için kendimi şartlıyordum. Bana nasıl davranılıyorsa öyle davranacaktım. İçten içe büyüttüğüm nefret topunun büyük bir bombaya dönüşmesi için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Hayatımın başkası tarafından yönlendirilmesine izin vermeyecek kadar büyümüştüm. Benim yönetimim olan bu hayatta piyon olan ben olmayacaktım.
---
Duştan çıktığımda dolaptan rastgele bir bornoz alıp üzerime geçirdim. Kıyafetler Savaşın dizdiği valizdeydi. Dışarıya ıslak saçlarımla çıktım ve valizlerin olduğu yere doğru yürüdüm. Şu an onun uyanık olup olmaması umrumda değildi. Valizden aldığım kıyafetlerle beraber banyoya giderken uyanık bir şekilde beni izlediğini fark ettim. Bir şey söylemeden beni yarı çıplak şekilde rahatsız etmiş olsa da söyleyeceklerimi yuttum. Ona daha sonra patlayacaktım. Elimdeki kıyafetleri sinirden avcumun içinde sıkarken Allahtan sabır diledim.
---
Enesin hazırladığı kahvaltı sofrasındaki kızarmış ekmek kokusu merdivenlerin ucuna kadar geliyordu. Savaş telefon görüşmesi yapıyordu. Bende onu beklemeden enfes kokuyu takip edip mutfağa geldim.
![](https://img.wattpad.com/cover/35944541-288-k534066.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMPAS
Romance... Renksiz dudaklar ve insanı derin bir uykuya çeken koyu kahverengi gözler.. Etrafına parfüm gibi yayılan ağır sigara kokusu.. Teslim olmamam gereken arzular.. Ve pes etmemem gereken bir savaş. ...