Acı. Hissettiğim tek şey içimde kıvranan bu amansız duygu karışımıydı. Başım, karnım, ellerim, midem.. Her bir tarafım tuhaf ve kötü bir şekilde acıyordu. Ağzımın içindeki kanın tadını alabiliyordum. Bu kusma isteğimi arttırıyor ama bir türlü öğürüp rahatlayamıyordum.
Nefes. Ağzımın içindeki kanlar soluk alıp vermemi engelliyordu. Tüküremiyordum. Şu anda istediğim tek şey hissettiğim tüm bu acılara son vermekti.
Uyku. Gözlerimin üzerindeki ağırlık bir türlü kalkmıyordu. Beni parlaklığını, gücünü yitirmiş bir ışığa doğru sürüklüyordu. Direndikçe oraya doğru gidiyordum. Ne yapsam işe yaramıyordu. Korkuyordum. En başından beri korkuyordum.
Uyku. Uyku. Uyku.
--
Üzerime ne zaman giydiğimi bilmediğim beyaz bir tuvalet elbise vardı. Her yer bembeyazdı. Beyazlıktan başka bir şey yoktu. Yalnızdım. Söylediğim her şey yankı yaparak bana geri dönüyordu. Karnımda ne bir sancı, ağzımda dolup taşan ne bir kan birikintisi vardı. Halsizdim fakat o kötü anıdan hiçbir iz kalmamıştı.
"Hayat?''
Tek değildim. Savaş buradaydı. Nerede olduğunu göremesem de sesini duymuştum.
''Neredesin?''
Neredesin.. Neredesin.. Neredesin.. Sesim tekrar yankı oluşturmuştu.
''Buradayım. İleriye doğru gel.''
Burada yön yoktu. Her yer bembeyaz olduğu sürece sağ sol hiç belli olmuyordu. Dediği gibi ileriye doğru gitmeye başladım. Elbisenin paçaları ayaklarıma dolanıyordu. Ellerimde kıyafetin kenarından tuttum ve ileriye doğru koşmaya başladım. Nefesim kesilene kadar koşmayı sürdürdüm.
''Savaş?''
Savaş.. Savaş.. Savaş.. Geri cevap gelmemişti. Onu kaybetmiştim. Beyazlığın içinde tek başınaydım. Yine tek başınaydım.
Yere oturdum ve başımı dizlerime dayadım. Ellerimle bacaklarımı kendime doğru çekip gözlerimi yudum. Aniden esen şiddetli rüzgara karşılık buram buram terliyordum. Alnımda hissettiğim narin öpücük ve elimi tutan sıcacık el üzerimdeki yükü hafifletmişti.
--
Kabus. Gördüğüm onca şey bir kabustu. Üzerimde beyaz bir tuvalet yoktu. Ama elimi tutan sıcacık bir el hala üzerimdeydi. Gözlerimin üstündeki ağırlık hala geçmemişti. Karnımın sızı, bacağımdaki acı hala devam ediyordu. Buz gibi elimi tutan sıcacık elin sahibi konuşmaya başladı.
"Çok korktum. Küçük bir çocuk gibi. Yolunu kaybetmiş küçük bir oğlan gibiydim Hayal."
Makineden çıkan düzenli dıt dıt sesine karşılık yelkenlerini suya indirmiş güzel sesli Savaş konuşuyordu. Onu dinlemek uykumu getiriyordu.
"Seni tekrar kaybetmekten korktum. Seni tekrar koruyamamanın getirdiği korkudan korktum. Tekrar elini tutamaktan, sana tekrar doya doya bakamamaktan o kadar çok korktum ki.."
Devamını getirememişti. Ağlıyordu. İlk defa benim yanımda ağlıyordu. Beni Hayal adında bir başkasıyla karıştıyordu. Ona ağlamamasını söylemeyi ne kadar çok istesem de dudağımı kıpırdatamadım. Elimle beni sımsıkı sarmalayan eline baskı bile uygulayamıyordum. Uyanıktım. Uyanmış fakat bunu dile getirememek çok daha kötüydü.
"Sana baştan söylemeliydim. En başından seni kaçırınca o kapıda benden kaçarken gerçekleri açıklamalıydım. Keşke bunu yapsaydım. Bunlar başımıza gelmeyebilirdi.. Ah, keşke.."
![](https://img.wattpad.com/cover/35944541-288-k534066.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMPAS
Romance... Renksiz dudaklar ve insanı derin bir uykuya çeken koyu kahverengi gözler.. Etrafına parfüm gibi yayılan ağır sigara kokusu.. Teslim olmamam gereken arzular.. Ve pes etmemem gereken bir savaş. ...