Önce oylar lütfenn 💖💖
Kitapla, karakterlerle ya da benimle ilgili bir sorunuz varsa, buraya sorabilirsinizz ☀️🙂
***
Elimdeki çikolatalı ekmeği hemen karşımda oturan Derin'e uzatıyorum. "Al bakalım prenses." Kalabalık sayılabilecek ve keyifli bir kahvaltı masasındayız. Eniştemin ve Yağız'ın üzerinde kusursuza yakın birer takım elbise var yine. Ablam diz kapaklarının altına kadar uzanan kalın askılı elbisesinin içerisinde bir kraliyet üyesi gibi parıldıyor.
Bu saatte üzerimde pijamalarımla kahvaltıya inmiş olmak beni biraz bile paspal hissettirmiyor. Onlar şimdi evden çıkacak, akşama kadar önlerine vurulan bürokrosiden duvarı aşmaya kalkışacak.
Ben ise burada kalacağım. Derin ile bir ders piyano çalışacağız. Sonra muhtemelen havuza gireriz. Duş alır, hazırlanır ve dışarı çıkarım. Önce kendime ev ararım, bunun için dün gece aklımda bir bütçe hesaplaması da yaptım hem.
Daha sonra müzik evine uğrar akşamki birkaç dersimi hallederim. Hem, artık akşamlarımı tıka basa derslerle doldurmama da gerek yok. Gitmeyi sonuna kadar geciktirmeye çalıştığım cehennemden bozma bir evde yaşamıyorum. Başıma baş zebaniyi dikilmedi en nihayetinde.
Çok zor geceler geçirdim. Ağlamadan yatağa girmediğim aralıksız 5 yılım olduğu üzerine yemin edebilirim size. Şimdi geriye dönüp bakınca, dün geceye zor demek diğerlerine büyük haksızılık olur. Kendime bu saygısızlığı yapamam elbette.
Ne olursa olsun, dün gece ilk defa özgür bir kadın olarak yatağıma girdim ben. Müzik evimin birkaç aylık daha borcu var evet. Ya da hala araba kredisi ödüyor olabilirim. Ancak artık elinde geçerli bir mesleği olan bir kadınım. Küçük, belki çok küçük bir ev tutarım. Yetmezse arabamı satarım; biraz yürürüm, biraz metrobüse binerim. Bunlar ufak tefek pürüzler hayatımda. Hepsinden önce, ben özgür bir kadınım artık.
"Ne yaptın, beğendin mi dünki büroyu?" diye soruyor İlker abim ve sessiz geçen kahvaltımızı canlandırıp beni iç dünyamdan koparıyor.
Yağız Emre'nin stabil yüzü iki yana salınıyor. "Yok, büro falan olmaz oradan." Gözünün önüne dün gezdiği yer gelmiş olacak ki biraz sinirlendiğini hissediyorum.
"Emlakçı bugün birkaç yer daha gösterecek işte. Babam taş koyuyor gibi hissediyorum, umarım yanılıyorumdur" diyor.
"Saçmalama." diyor eniştem. "O senin onunla çalışmayacağını biliyor, zorlamaz artık. Sen geri dönme diye evini büro yapar hatta. Belli etmiyor." Yağız Emre tepkisiz kalınca devam ediyor. Onun da bu durumda canı yanan taraf olduğunu görebiliyorum. Yağız Emre'ye dayanamıyor olmalı.
"Tamam, şirkete gelirsin o zaman yine. O toplantı odası senin zaten oğlum, bulana kadar bir büro orada takılırsın dert etme."
İlker eniştemin dünyanın en basit şeyinden bahsediyormuş gibi anlattığı düzenin Yağız Emre'nin canını sıktığını görebiliyorum.
Eniştem, ablamın da ortak olduğu bir hukuk şirketini yönetiyor. İşlerinin gayet iyi olduğunu, nadir uğrasam da küçük sayılmayacak bir şirketlerinin olduğunu biliyorum. Orada Yağız'a da bir oda ayarlamak zor olmasa gerek. Ancak Yağız'ın babası da, emekliliğe adım atmış olsa da hala arada eski şirketine gidip geliyor. Bu yüzden orada ayarlanacak bir odanın onu mutlu etmediğini görebiliyorum.
Yağız Emre önündeki tabağı neşesizce, yemeğinin de tam ortasında itileyiveriyor. Keyfinin kaçtığını görebiliyorum. Normalde bu durumun içimdeki küçük şeytanı sevindirmesi lazımdı. Ancak olmuyor. Ufak bir kıymık gelip kalbimin tam ortasına batıyor, vicdanımı buluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Aşıklara Tavsiyeler
General FictionMevcut bir savaşın ortasında 5 tane eski sevgilimle aynı masadayım. Baş düşmanım karşımda kalp yaka gelinliği ile 15 metreden zafer şarkıları fısıldıyor bana. Bu durumdan bir prenses zerafeti ile nasıl sıyrılacağım bana kalsın, ki bunu yapabileceğim...