Oylarımızı verelim mii? 🥺🥺
İyi okumalar canlarımm
***
Güzel bir salı öğleninden merhaba çiçeklerim. Müzik evinde, kahve içmekteyim. Dün, ablamların evinde son gecemi geçirdiğimi size söylemekten gurur duyarım. Bugün erken kalktım, dışarıda halletmem gereken birkaç işi halledip müzik evine geçtim.
Müzik evinin bu kadar sessiz olmasına alışık değilim aslında. Dün gece Bahar, Levent'in babasının fenalaştığını ve tekrar Edirne'ye gitmeleri gerektiğini söyleyen bir mesaj attı. O yüzden ne yazık ki tatsız bir sakinlik bu.
Henüz kahvemi yarılamadan, kapı açılıyor. Ve güzel bir kız hiç vakit kaybetmeden kucağıma koşuyor. "Hoş geldin prenses." diyorum Derin'e karşılık verirken. Onun arkasından giren avukata bir baş selamı vermekle yetiniyorum. Bugün Derin ile dersimizi burada yapacağımızı ablama söylediğimde; Derin'i onun bırakacağını tahmin etmiştim aslında. Yine de kendimi en konforlu hissettiğim alanda bile karşıma çıkması tadımı kaçırıyor.
"Hadi güzelim başlayalım biz, sen biraz ellerini ısıt geliyorum ben de."
Derin'i yukarı gönderiyorum. Henüz ayakta olan avukatla baş başa kalıyoruz böylece. Ondan o kadar hoşlanmasam da, bir parçam ona yardımcı olmayı diliyor hep. Büyük şeyler değil bunlar, o geçerken kapısını açabilirim mesela. Böyle yardımlar.
"Ne zaman biter işiniz?" diye soruyor Yağız. Bu saatte oldukça boş olan kafeye şöyle bir göz atıyorum. "Dersimiz bir saati biraz geçer ama sen istersen burada çalışabilirsin. Bu saatte gelen giden olmaz pek."
Onun da gözleri mint yeşili ve pembe, ufak mobilyalarla döşenmiş kafede şöyle bir dolaşıyor. "Öyle yapayım o zaman." diye mırıldanıyor ağzının içerisinde. "Bir görüşmem var, burada yapmam sorun olmaz herhalde."
Başımı iki yana sallıyorum. "Keyfine bak." Mutfağı işaret ediyorum. "Zeynep'e seslenirim şimdi ilgilenir sizinle."
Sonrasında Derin'in yanına çıkıyorum. Derin'in benden aldığı tek şey kesinlikle yüz hatları değil. Müzik yeteneğinde de azımsanamayacak bir payım olduğunu mütevazılığı şöyle bir kenara koyarak söyleyebilirim. Tabii o benim kadar ilgili olmasa da, genel olarak iyi bir öğrenci. Bu yüzden her zaman olduğu gibi, önümüzdeki bir ders su gibi akıp geçiyor.
Bu sırada Yağız Emre'den görüşmesinin biraz uzadığı ile ilgili bir mesaj da geliyor. İşimize geliyor avukatın işinin uzaması, Derin'le yüzme kursundaki çocuklardan konuşmak için biraz zamanımız kalıyor.
Derin bana sarı saçlı ama biraz havalı olan bir çocuğu anlatırken kapı çalıyor. Girmesini söylüyorum. Daha mesaj atalı çok olmasa da Yağız'ı bekliyorum. Ancak Bahar açıyor kapıyı.
Yüz ifadesi hiç hoşuma gitmiyor. "Bahar iyi misin?" diye soruyorum ayaklanırken. Derin'in de tedirgin olduğunu kolaylıkla fark ediyorum, bir sorun olup olmadığını anlamak için bana çıkıyor bakışları. Onu güven verecek bir göz işareti ile yatıştırıyorum ancak Bahar gerçekten oldukça kötü görünüyor.
"İyiyim, biraz yalnız konuşabilir miyiz?" Sesini 2 adım öteye zor duyuruyor. Koluna girme ihtiyacı hissediyorum. "Teyzeciğim sen telefonumu alabilirsin, 5 dakikaya geliyorum."
Bahar'ı iki ayağı üzerinde bırakmaya korkarak başka bir sınıfa sokuyorum. Baş başa kaldığımızdan emin olduğu anda kolları boynuma dolanıyor. Omuzları sarsılıyor ve ağlamaya başlıyor.
Yarım dakika kadar ağlamasına izin veriyorum. "Bahar, ne oluyor? Levent'in babasına mı bir şey oldu?" diye soruyorum sonra. Panik seviyem kontrol sınırlarımı zorluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Aşıklara Tavsiyeler
General FictionMevcut bir savaşın ortasında 5 tane eski sevgilimle aynı masadayım. Baş düşmanım karşımda kalp yaka gelinliği ile 15 metreden zafer şarkıları fısıldıyor bana. Bu durumdan bir prenses zerafeti ile nasıl sıyrılacağım bana kalsın, ki bunu yapabileceğim...