Başlamadan önce oyları alalım mııBölüm birkaç gün gecikti, yoğunluktan ölmek üzere olduğumdan sorryy
***
Bir listeye tik atar gibi, kendimi olmak istemeyeceğim her şeyin koynuna teker teker atıyorum.
Tavandan görkemli bir avize sarkıyor, her gün cilalanıyormuş gibi parlak çatal bıçaklar şakıyor. Tasasız kahkahalar çınlıyor, hoş sohbetler edilip kristal kadehler yuvarlanıyor.
Bütün her şey, bana kişisel işkencem için kurulmuş bir sahne gibi her zamanki ritminde oynuyor. Ellerim piyano tuşlarına saniyede birkaç kez değiyor. Dudağımdaki gülümseme yerini sevmiyor. Garsonlardan biri, mutfaktan elinde gösterişli bir tabakla çıkıyor.
Herkesten birkaç adım yüksekteyim. Konuşmuyor da olsam sesim herkesten yüksek çıkıyor. Elimin altındaki pahalı piyano, tüm salona tasasızca yayılıyor. Ama kimse beni görmüyor. Her gece yanımda uyuyan kabuslardan birindeyim sanki.
Kimse beni görmüyor. Ben en iyi bildiğim şeyi yaparken bile.
Bir kişi hariç. Birkaç masa ötemde oturan Yağız'ın bakışları ara ara bana değiyor. Ara aradan fazlası belki de. Ritmim her değiştiğinde, başka bir parçaya her geçişimde, her kreşendoda hatta uzun platolarda bakışları bana değiyor.
Karşısındaki iki adamla konuşurken de, önüne uzatılan bir kağıdı okurken de bakışları bana değiyor.
Bana her baktığında, benden ona uzanan bir ip düğümleniyor. Her düğümlendiğinde, sanki onu biraz daha bana getiriyor. Oysa orada otururken yerinden biraz bile kıpırdamadığından eminim.
Bir şeyler değişiyor, bunu anlayabiliyorum en nihayetinde. Ancak bir türlü ne olacağını kestiremiyorum. Bugün, dünden daha farklı iki kişiyiz sanki. Ve yarın da aynı iki kişi olmayacağız.
Son parçaya geçiyorum, beni dikkatle dinlemeyen kimsenin fark edemeyeceği narin bir geçişle. Yağız ile bakışlarımız son kez kesişiyor. O fark ediyor. Karşısındaki iki adamla el sıkışıyorlar. Ölçülü bir gülümseme yerleşiyor yüzüne.
Kafamı iki yana sallıyorum bakışlarımı ondan almak için. Etrafımdayken, hareketlerim yavaşlıyormuş gibi geliyor bana, size de öyle gelmiyor mu?
Lüks bir restoranda, kuyruklu bir piyano çalıyor olduğumu tahmin etmiş olmalısınız. Bunu yapmaktan hiç ama hiç hoşlanmadığımı da yeterince iyi anlattığımı düşünüyorum sizlere. Peki neden buradayım, kendimle zorum mu var benim? Mazoşit eğilimler içinde miyim yoksa? Doktora mı gitmeliyim?
Hayır hayır, hala hayatımı idame ettirebilecek kadar sağlıklıyım ve çektiğim acılardan bir gram bile zevk almıyorum. Gerçi, alıyor olsam hayatım ne kadar güzel olurdu öyle değil mi?
Neden burada olduğumu anlatmak için ise bir hafta öncesine gitmemiz lazım, çok değil. Derin'in hemen yanında, ablamların ise karşısındaki odada üzerimde sarı pijamalarımla yatağımda dönüp dururken telefonuma sarılmamla başladı bizi buraya getirecekler aslında.
Hemen alt katıma denk gelen odada uyuyan adamın numarasını buldum telefonumda ve ona mesaj attım. "Tamam, kabul ediyorum. Ortak olalım."
Sonrası ise her şey sanki benim tek bir sözüme bakıyormuş gibi hızlı ilerledi. O günün sabahında müzik evine -sanırım orası artık bir avukatlık bürosu da aynı zamanda ama buna alışmam biraz zamanımı alacak- bir sürü çalışkan adam girdi. Mutfağımı yıktılar, onlara son bir kez orada çay demlemiş olmama rağmen hem de. Masalarımı tozlu elleriyle kaldırıp pembe koltuklarımın yanına yığdılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Aşıklara Tavsiyeler
General FictionMevcut bir savaşın ortasında 5 tane eski sevgilimle aynı masadayım. Baş düşmanım karşımda kalp yaka gelinliği ile 15 metreden zafer şarkıları fısıldıyor bana. Bu durumdan bir prenses zerafeti ile nasıl sıyrılacağım bana kalsın, ki bunu yapabileceğim...