Elimdeki dosyaları masama bıraktığımda sandalyemde dikleştim ve gerindim. Bugün fazlasıyla yorucu bir gün olmuştu. Tüm hastalarım bittiğinde çıkardığım topuklu ayakkabılarımı tekrardan ayağıma geçirdim ve ayağa kalktım. Odamdaki camın önüne geldiğimde gök pembeye boyanmış, hava kararmak üzereydi. Yorgundum, eve gitmeye üşenecek kadar yorgun...
Tüm gün hastalarımla ilgilenmiş hayat hikayelerini anbean dinlemiş ve not almıştım. Mesaim bitttiğindeyse geriye birkaç burukluk, kırgınlık ve yorgunluk kalıyordu. Zordu, yaşamak ya da yaşamaya çalışmak çok zordu. İç çektiğimde masamın üzerindeki telefonun çalması aynı anda olmuştu. Birkaç adımda masama gittim ve telefonu açtım.
"İyi akşamlar Deniz Hanım. Mesainiz bitti biliyorum ama kapıda bir beyefendi var, randevusu olduğunu iddia ediyor fakat kayıtlarda yok. Şimdi de özel olarak haberinizin olduğunu söyledi. Bir dakika Deniz Hanım..." arayan sekreterim Özgeydi. Genç, hırslı ve oldukça başarılıydı. Doğrusu ona elini veren kolunu kaptırabilirdi.
"Kusura bakmayın Deniz Hanım beklettim. Beyefendi diyor ki 'biraz daha beklemek zorunda kalırsam doktor falan dinlemem dalarım odaya, sanki başıma cerrah' ben demedim beyefendi dedi bir yanlışlık olmasın lütfen" demişti Özge. Kaşlarımı istemsiz bir şekilde çattığımda kaba olduğunu bilsem dahi telefonu kapattım ve odamdan çıktım. İki katlı küçük bir evdi kliniğim. Herkesin rahatlığı göz önünde bulunarak dizayn edilmişti. Merdivenleri indiğimde Özge adamların başına dikilmiş sinirli bir şekilde beni bekliyordu.
Belli ki ben inmeden saniyeler öncesinde bir şeyler kopmuştu ve odaya dalacağını idda eden adamlar nedense sakince koltuklarda oturuyorlardı. Bu kolunu kaptırdıklarının belirtisiydi. Yüz ifadeleri fazlasıyla gergindi. Hem endişeli hem de öfkeliydiler. Yanlarına ilerlediğimde elimi Özge'nin omzuna koydum ve gülümsedim. Bana karşılık verdiğinde tekrardan masasına geçmişti. Tüm herkesin yani üç adamında bakışları bana döndüğünde aralarından biri memnun bir şekilde gülümsemişti.
"Evet beyler, kiminle randevum var?" demiştim fazlasıyla naif ve sakin bir ses tonuyla. Belli ki hastanın durumu acildi. Benim görevim her an dinleyip yardım etmekti. Mesaimin bitmiş olması geçerli bir bahane değildi. Aralarından biri sinirle ayağa kalktığında bana baktı. Çok öfkeliydi, sanki öfkesi banaydı, sanki hayatını elinden almıştım...
"Buyurun odama çıkalım" dediğimde merdivenlere baktı ve hızla yukarı çıktı. Bir daha ne arkasına bakmıştı ne de bekleme gereğinde bulunmuştu. Dudaklarımdaki gülümsemeyi silmeden elimde bırakmadığım telefonla birlikte yukarıya doğru çıktım.
Odama girdiğimde beyefendi koltuğuma oturmuş bir şekilde sertçe ayağını yere vuruyordu ve sabırsız bir şekilde beni bekliyordu. Bir yere yetişmek ister gibi bir hali vardı. Hiçbir şey demeden karşısındaki koltuklardan birine oturdum ve ona baktım.
"Bir şey içer misiniz?" demiştim sakinlikle. Rahatlamasını istiyordum, fazla gergindi ve bu durum bana da yansıyordu. Alayla gülmüş dayanamamış tok bir kahkaha atmıştı. Sadece tebessümle onu izliyordum. Hayır anlamında kafasını salladığında hiçbir tepki vermedim.
"Hazır olduğunuzda terapiye başlarız olur mu?" demiştim konuşması için. Sessizlik güzeldi ama hastalarımla olan sessizlik sinir bozucuydu.
"Ben deli değilim Doktor Hanım. Terapi için gelmedim. Seni almaya geldim. Benim hayatım, hayatımın anlamının hayatı senin elinde. Sanki bilmiyorsun. Buralarda keyif sürene kadar aileni arasaydın bir" demişti sinirle. Bağırmamıştı ama sesi fazlasıyla yükselmişti. Kaşlarımı çattım ve tepki vermedim. Ta ki masanın üzerine hem kimliğini hem de belinden çıkardığı silahı koyana dek.
"Öz!-" tam bağıracaktım ki ani bir hızla ayağa kalmış ve ağzımı kapatmıştı. Gözlerimin içine içine baktı. Mavilerimden boncuk boncuk yaş düşmeye başlamıştı. Yanılıyordu, benim ailem yoktu. Ben kimsesizdim ama korku bedenime yayılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BARAN AĞA
General Fiction"Hoş kal" demiştim sadece, kırık bir ses tonuyla. "Sende, umarım hayat karşına daha iyilerini çıkarır" dediği anda dudaklarımda buruk bir gülüş var olmuştu. Kalbim söyleyemiyorken dilim söylemişti, buz kestim ama umursamadım. "Umarım, seninde" art...