Özel bölüm 1

4.4K 250 403
                                    

Mezopotamya'da güneş dağların ardından gökyüzüne yükselirken perde aralığından içeri sızan ışık uyanmam için yüzüme vuruyordu. Homurdanarak uyuma pozisyonumu değiştirip yüzümü aksi yöne çevirdim. Uyansam da gözlerimi açmaya hiç mi hiç niyetim yoktu çünkü gözlerimi açmak cennetimin sona ermesi demekti.

Antik Mezopotamya medeniyetleri güneşin her gün doğudaki dağlarda bulunan cennet kapılarından ortaya çıkıp, gökyüzünü aşarak batıda bulunan dağların ardındaki cennet kapılarında kaybolduğuna inanırlarmış. Ben de antik Mezopotamya'nın güneşi  gibi her gün batımından sonra cennet kapılarından içeri girip her gün doğumunda çıkıyordum o kapılardan zira bana bu dünyada cenneti yaşatan kadını konakta gündüz vakti yalnız yakalamak bir güneş tutulmasına şahit olmaktan daha zordu. Anam hâlâ Londra'da olduğundan dolayı tüm konağın idare işleri benim Küçük Berdelim'in omuzlarına binmişti.
Sırf bu yüzden anamı affedip geri dönmesini isteyebilirdim fakat iki haftalık bir sürgün onun yaptıklarına karşılık çok hafif bir ceza olurdu. Bu arada bizim yazar sizleri bu özel bölüm için çok bekletmiş olabilir, bizim için sadece iki hafta geçti. Yani Mardin'e döneli sadece iki hafta oldu ve annem hâlâ İngiltere'de çünkü Mardin'e kaçarken onun pasaportunu da yanımda götürdüm ki peşimizden gelemeyesin.

İç sesin akibetini hiç sormayın çünkü gökten düşen elmaları sayarken kafasına iri yarı bir elma düşmüş o gün bugündür iç ses nakavt. Şizofreni tanısı konulmadan kurtuldum anlayacağınız o iç ses belasından. Oh iyi de oldu! Dünya varmış be! Hayat iç ses olmadan daha sessizmiş. Bazen çok mu sessiz diye düşündüğüm oluyor ama hemen siliyorum o düşünceyi kafamdan. Duyar muyar öyle düşündüğümü pörtler yine bir taraflardan, neme lazım değil mi?

Neyse dönelim Dağ Çiçeğim'e...

Dedim ya... Yalan dünyanın cennetini yaşıyorum bu günlerde. Tek şikayetim onu konaktaki diğer insanlarla paylaşmak zorunda olmam. Her sabah babamın kahvaltısını hazırlamak için erkenden kalktığı için her sabah boş bir yatakta uyanıyorum. Belli etmemeye çalışsam da oldukça bozuluyorum buna. Biz daha yeni evli sayılırız değil mi? Babam da kahvaltısını bir saat sonra yapsın ama.

Babam demişken... ona da elimizi uzattık diye kolumuzu kopartıyor canına yandığım. İşleri öğrenmem gerekçesiyle beni her gün peşinden şirkete sürüklüyor arkadaş. "Baba! Ben Londra'da çok uluslu bir şirketin yöneticisiydim!" diye haykırmak istiyorum bazen yüzüne ama olmuyor işte. Ne de olsa babam. Şeytan diyor kaç git buralardan. Ne yalan söyleyeyim. Bu aralar çok uyasım var o şeytana. Hiç öyle bakmayın, bu topraklarda aşkı yaşamak zor arkadaş! Gelemem ben sıkıya. Zaten Londra'dan kaçarken iş yerinden çıkış da almamıştım. Ne zaman döneceksin diye mail atıp duruyorlar. Bahanem de hazır aslında. Üstelik çok özledim Londra'yı biliyor musunuz? Kiraladığım dairemizde Asmin'le baş başa olmak vardı şimdi. Ah ah! Ne de güzel olurdu... Ne zaman istersek uyur ne zaman istersek uyanırdık. Ne konak derdi ne şirket. Keşke Mardin'e değil de ıssız bir adaya kaçsaymışım. Aklıma bilmem ne edeyim. Kaça kaça açık cezaevine kaçmışım. Aslında ben yine kaçardım kaçmasına da... beni burada tutan tek şey Asmin. Onun yüzünde gördüğüm mutluluk. Özellikle ailesine gittiğimiz o akşam gözlerimi onun gözlerindeki pırıltılardan alamadım. O kadar mutluydu ki Küçük Berdelim... Onun o mutluluğuna teslim bu topraklara da mahkûm olmaya razıyım ben. Her sabah gözlerimi açtığımda göremediğim o zümrüt gözlerine küsmeye de her akşam o gül yapraklarıyla gönlümü almasına da, yeter ki o olsun yanımda.

İçimde yoğunlaşan duygular bende feci şekilde Asmin'e sarılma isteği uyandırırken gözüm kapalı bir şekilde elimi yana atarak yatakta diğer yarımı aramaya başladım. Elim Asmin'in sıcak teni yerine yine soğuk çarşafa değince az önceki 'her şeye razıyım yeter ki' modundan hızlıca çıkıp oldukça bıkkın bir ses tonunda Dağ Çiçeğim'e seslendim. Ses vermeyince başımı kaldırıp bakışlarımı odada gezdirdim.
Banyo kapısının altından sızan bir ışık da görmeyince yüzümü düşürerek yataktan kalktım. Neden hep benden önce uyanmak zorundaydı ki bu kadın? Yok neymiş efendim. "Ağa babası kahvaltıyı yalnız mı yapsınmış. Bana her sabah yatakta yalnız uyanmayı reva görüyor ama Hanım Ağamız. Hayal kırıklığımı adımlarıma da yansıtarak banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Ardından eşofman takımı giyinip terasa indim. Babam Asmin'in kurduğu sofranın baş köşesine kurulmuş kollarını sıvıyordu, ağa babasının gelini de çay katıyordu bardaklara. Gözlerime yerleşen öfkeye mani olamadım. Sert adımlarla masaya doğru ilerleyip Asmin'in karşısındaki yerime geçtim.

İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin