FİNAL
Önümdeki fincanın dumanı tütmüyordu artık. Lafa nasıl gireceğimi bilemiyordum. Her yerde, herkese kendimi affettiğimi söylüyordum ama bunu gerçekten başarabilmiş miydim? Dudaklarımı ıslattım, oturduğum yerde kıpırdandım. Bir şekilde yapmam gerekiyordu.
"Zorlanıyorsanız bırakabiliriz, Jeon Jungkookssi."
"Hayır, iyiyim."
Dün akşam, Taehyung Japonya'dan dönmüştü. Cenazeden beri daha da hassas birine dönüşmüştü. Ne oradayken ne de geldiğinden beri dibimden ayrılmamıştı. Akşam ona yarın terapim olduğunu söylediğimde benimle gelmek istemişti. Ben burada oturuyordum, o da dışarıda beni bekliyordu. Doktor ise benim bu yaşımda, on üç yaşındaki Taehyung'u karşıma alıp konuşmamı istiyordu.
"Sadece, nereden başlayacağımı bilmiyorum. Kusura bakmayın." Histerik bir gülüş çıkmıştı dudaklarım arasından ama gülmekten başka her şeye benziyordu doğrusu. Çayı boş verip suya uzandım.
"Kusurluk bir durum yok. Dediğim gibi, istediğiniz yerden başlayabilirsiniz ya da burada bırakabiliriz." Başımı salladım. Bırakmak istemiyordum. Taehyung'tan korkmak istemiyordum. Derin bir nefes aldım.
"Bir keresinde," Lafa girmiştim, ne anlatacağım da az çok kafamdaydı ama kelimeler dilimden kaçıyordu sanki. Direndim. "öğretmen aile resmi çizmemizi istemişti. O resimde ben de vardım. Senin yanında duruyordum, elini tutuyordum. Böyle çizmiştin beni. O zamanlar çok resim yapardın, seni izlemeye bayılırdım. Yaptığım tek şey sen ne yaparsan yap seni izlemekti zaten.
"Sen o gün, o tuvalette bir kızı öptüğün için ağlıyordun. Çünkü kendini biliyordun. Kalbinin ne istediğini biliyordun, cesurdun. Annem seninle arkadaş olmanın beni asosyal yaptığını, senin beni kötü etkilediğini söylerdi. Oysa ben tam tersini düşündüm durdum yıllarca. Senin kendini kabullenişini kıskandım. O yaşta, kimin elini tutmak istediğini biliyordun. Ben bunu yapamadım, kaçtım. Seni yüz üstü bıraktım, sen aksini söylesen de.
"Ziyaretine gelebilirdim. Aklımdan çok kez geçirdim ama yapmadım. Korktum. Nefes nefese kaldığın an silinmiyordu gözlerimin önünden. Sen olmadan sana düşman olmak, seni özlemek, seninle konuşmak ve kavga etmek çok kolaydı. Ama karşına çıkıp da gözlerine bakmak hep zor geldi bana. Yapamadım, seni terk ettikten sonra hiçbir şey olmamışçasına sana gelemedim.
Oysa bakıldığında, bir şey olduğu da yoktu. Küçüktük, çocuktuk. Çocuksu duygulardı, şimdiki aklımla böyle düşünüyorum. Belki kaçmasaydım, gitmeseydim ben de seni öperdim. Belki iki gün sonra olanları unutur, yine annenin kurabiyelerinden yerdik. Belki çok fena kavga eder, düşman olurduk. Belki o zaman tuttuğum elini şimdiye kadar hiç bırakmamış olurdum. Öyle çok belki var ki kafamda, Taehyung... Şimdi seninle çok güzel bir hayatım var ama ben hala o boş evin boş odasında kalmış gibiyim. Annemin eski model arabasının arka koltuğundan, bana doğru koşan çocuğa bakıyorum. Senin hiçbir suçun yok, benim hiçbir suçum yok. Annemin hiçbir suçu yok. Kaderin hiçbir suçu yok. Yalnızca..." Nefesim kesiliyordu. Biraz soluklandım, tekrar su içtim.
"Yalnızca çocuktum. Hepsi bu. Seni artık özgür bırakıyorum, küçük Taehyung. Artık her şeyi biliyorum, seni yaşıyorum. İçimde kalmaya, çocuk olmaya devam edeceksin ama artık gülümsüyorsun. Biz seninle o tepedeki ağacın altında oturuyor olacağız, her zaman."
Ağladığımı gördüğü için belki, eve gelene kadar Taehyung hiçbir şey söylememişti. Evden alacağım birkaç şey vardı, sonra Loteoseu'a geçecektim. Yukarı çıkmamasını söylemiştim ama bir yandan da benimle kalmasını istiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/165839593-288-k763930.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
papir skygger
Fanfiction🌟 "Çünkü bilirsin, bazı şeyler konusunda aynı kaderde yürüyoruz." Küçük yaşta birbirlerinden kopan iki arkadaş Jungkook ve Taehyung, yıllar sonra yeniden karşılaşır. flashbacks, friends to lovers, trauma TAMAMLANDI