yedi

4.8K 764 124
                                    

Yaz tatiline bir hafta kalmıştı. Romeo ve Juliet oyununa ise sadece bir gün.

O gün okula gitmemiştik. Taehyung yarınki sahne için izinliydi, tüm görevliler gibi. Ben de annemi ikna etmiştim ve kendi iznimi almıştım. Taehyung sürekli tekrar yapmak istiyordu ama buna izin vermedim. Son günü eğitmeninin de dediği gibi dinlenerek geçirmesini istiyordum. Bisikletimi çıkardım, beraber tepedeki çayıra çıktık. Burası bizim kutsal köşemizdi. Mühim konulardan önce buraya gelirdik. Taehyung'un oyunculuğa adım atışı, oldukça mühimdi.

"Eğer sen benim bu konuda iyi olduğumu düşünmeseydin, asla katılmazdım."

"Taehyung, herkes senin iyi olduğunu düşünüyor." Tatlı bir esinti, yaramaz bir biçimde geziniyordu aramızda. Ellerini arkasına sabitledi, küçük kirpiklerinin sıralandığı gözlerini yumarak başını arkaya yatırdı. Onu izliyordum, sadece onu izliyordum. Gülümsüyor, rüzgarın saçlarına ve tenine değmesine izin veriyordu. Sonra açtı gözlerini, tebessümünü silmeden bana döndü.

"Kimseyi umursamıyorum, senden başka."

Onunla sürekli gün batımını izlerdik. Bazen bizim balkonumuzda, bazen onların bahçesinde. Bazen okuldaki bankımızda olurduk, çok nadir olsa da bu çimlere uzanmış bulurduk birbirimizi. Onun suretine vuran akşam güneşini hep çok hoş bulurdum. Eşsiz bir görüntü gibi gelirdi, baktıkça daha çok bakmak isterdim. Yüzüne yayılan kızıllık, benim için paha biçilemez bir manzaraydı.

O akşam, uyumak güç oldu benim için. Bana kostümünü bile göstermemişti. Oyunu neredeyse ezberlemiştim fakat asla sahne ile alakalı şeyleri bilmiyordum. Sürpriz, demişti. Ben de bozmadım.

Cumanın son ders zili de çaldığında, sabahtan beri bünyemde olan titreme daha da arttı. Taehyung yoktu, görevliler derslere girmemişti bugün. Hem yokluğu yüzünden canım sıkılmıştı, hem heyecanlıydım hem de onu özlemiştim. Nihayet ders bittiğinde kendimi büyük salona doğru koşarken bulmuştum.

Henüz başlamasına iki saat vardı fakat en önde oturma şansını kaybedemezdim. Perdeler kapalı, içerisi karanlık ve uğultuluydu. Fısıltılar ulaşıyordu kulağıma. Ellerim titrerken kafamın içinde bu akşamın hayali dolanıyordu. Nasıl olacak? Taehyung nasıl oynayacak? Sahne dekoru ve kostümler nasıl? Koronun söyleyeceği şarkılar hangileri? Taehyung heyecanlı mı? O kızı nasıl öpecek?

Salon dolmaya başlarken annem ve Taehyung'un annesi bir arkama oturmuşlardı. Etrafımda sınıftan birkaç kişi vardı fakat ben hiçbir yere bakamıyordum. Gözlerim sadece o karanlık sahnedeydi. Odaklanmıştım.

Kafamın içinde oyun çoktan oynanmış, selam verilmişti. Kafamın içinde her şey olup bitmişti ve perdelerin yavaşça açıldığını yeni fark ediyordum. İnsanlar narin bir alkışa yönelmiş, sonrasında salonu emsalsiz bir sessizlik bulmuştu.

Oradaydı. Saçları özenle yapılmıştı, başı üzerinde duran aksesuar ne denli şanslı olduğundan bihaberdi. Üzerindeki yer yer gümüş rengi işlemeler barındıran lacivert Hanbok ona öyle yakışmıştı ki nefesimi tuttuğumu çok sonra fark ettim. Oluyordu, başarıyordu. Sahnede güneş gibi parıl parıldı.

Oyunu izlediğimi sanıyordum ama şu an bile biliyordum, benim o akşamki anılarım sadece Taehyung'a dairdi. Diğerlerini hatırlamıyordum fakat Taehyung gözlerimin önünden gitmiyordu. Diğerlerinin kim olduklarını söyleyemezdim ama Taehyung'un arsız saç telinin başındaki Gat'tan kaç defa firar ettiğini biliyordum. Öyle ihtişamlıydı ki sanki sahne için gelmişti dünyaya. Sanki sadece bunun için vardı.

papir skyggerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin