Nehrin kenarında yürümeye başladığımız andan beri Soomin bir şeyler anlatıp duruyordu. Yanımda heyecanlanması, konuşurken sürekli ellerini hareket ettirmesi, gülümsediği anlarda küçük elini dudaklarına yaslaması, uzayan kaküllerini her iki dakikada bir geriye atması ve diğer tüm hareketleri her şeyiyle benimleyken nasıl mutlu olduğunu gösteriyordu bana.
Onu seviyordum, bunu inkar edemezdim. Gülünce kısılan gözleri izlemeyi en sevdiğim şeylerdendi. Bana hep kibar davranıyordu. Bazen kurabiye yapıyor, sırama kadar getiriyordu. Basketbol takımından ayrılınca tenis oynamaya başlamıştım ve neredeyse her antrenmanıma geliyordu. Ben de onu izlemeyi seviyordum, amigoluk ona çok yakışıyordu. Okulda çift olduğumuzu duyanlar da anlamadığım bir şekilde hayran gözlerle izliyordu beni. Tam anlamıyla çift değildik, arkadaş da sayılmazdık. Öğle yemeklerinde beraberdik, aralarda sürekli görüşüyorduk. Okulda bir etkinlik olduğunda beraber gidiyorduk. Onunla vakit geçirmek keyifliydi, onun ne düşündüğünü az çok tahmin edebilsem de benim için her şey bu kadardı.
"Yani şu an adını hatırlamıyorum ama bu benim suçum değil. Hafızama çok güvenmiyorum, yine de ona çok aşık olduğumu dün gibi hatırlıyorum. Oppa, tüm o smokinin içindeyken Ay Savaşçısı'na kırmızı güllerini fırlattığı an var ya? İşte, bir keresinde ağlamıştım bile. Ah, sanırım bir ara tekrar izlemeliyim."
Yaz tatiline girmemize çok az kalmıştı, okuldan sonra onunla genelde yürüyüşe çıkıyorduk. Bugün, özeldi. Yanında küçük bir piknik çantası getirmişti ve parıldayan güneşe baktıkça daha da fazla gülüyordu. Nihayetinde uygun bir yer bulup oturduğumuzda o da konuşmasını sonlandırdı. Derince bir nefes alıp bisiklet sürenleri izledi bir süre. Sonrasında saçlarını kulaklarının ardına saklayıp çantasına uzandı. İki sandviç, iki elma ve küçük bir termosta buz gibi içecek. Hepsi buydu, özenle bir bez serdi ve her şeyi hazırladı. Mutlu görünüyordu. Gülümsediğinde yanakları tombullaşıyordu, bu oldukça sevimliydi.
"Sandviçleri kendim yapacaktım ama dün akşam malzeme olmadığını gördüm. Üzgünüm, bir dahakine gerçekten kendim yapacağım. Ama bunlar da oldukça lezzetlidir. Annemle favori pastanemiz var, oradan aldım. Umarım beğenirsin, oppa."
"Teşekkür ederim."
Yeşil bir çimende, yazdan kalma bir günde sandviç yemeyeli uzun bir zaman olmuştu. Aklıma akın eden tüm o görüntüleri bir silkeyişte atmak istedim fakat bunu yapamayacağımı da çok iyi biliyordum. Resmi duvardan kaldırdım, fotoğrafımızı çerçevesi ile birlikte yatağın altına koydum. Artık odamda hiçbir iz yoktu, bir tane bile. Fakat zihnimin derinliklerine mesken eden şeyleri yıkmak o kadar zordu ki bunu her deneyişimde daha da yoruluyordum. Bununla yaşayamazdım, yapamazdım. Lisenin son yılıydı ve aklıma düşen yağmur damlaları ile sırılsıklam olmaktan ileriye gidemiyordum.
"Beğenmedin mi? Of, keşke kendim hazırlasaydım. Özür dilerim." Elinde tuttuğu sandviçe bakışlarını çevirerek konuştuğunda nefesimi yeniledim ve benimkini beze koyup ona biraz daha yaklaştım. Bu güzel kızın benim yüzümden üzülmesi isteyeceğim son şey bile değildi. Uzanıp çenesinden tuttum ve bana bakmasını sağladım.
"Hey, her şey çok güzel. Tamam mı? Beğendim, hepsini beğendim. Beni bilirsin, aldırma lütfen." Gözlerinin kocaman olup parıldamasına an be an şahit olmuştum. İşte onu gülümsetmek bu kadar kolaydı. Hızla başını salladı ve elindeki sandviçe aldırmadan kollarını boynuma sardı. Ani hareketi ile irkilsem de ona karşılık verdim. Bu küçük kucaklaşmadan sonra tekrar yerine geçti ve keyifle yemeğine devam etti.
Güneş battığında biz çoktan dönüş yoluna çıkmıştık. Fakat tuhaf olan, Soomin'in sessizliğiydi. Elindeki küçük çantasına sıkıca tutunmuş, öylece yola bakarak yürüyordu. Bu alışık olduğum bir durum değildi.
"Soomin?"
"Hm?"
"Ah, iyi misin?" Gözlerini yumduğunu gördüm. Derince bir nefes aldı ve eğik kaşları ile bana döndü. Dudaklarını kemirip duruyordu ve bunun iyiye işaret olmadığını biliyordum artık.
"Jungkook oppa, o smokinli şövalye benim ilk aşkımdı. Evet, çizgi film karakteriydi ama çocuktum işte. Ne yapabilirim ki?" Gözleri tekrar yeri bulduğunda uzanıp saçlarını kulak ardına sıkıştırdı. Gergindi, bunu görebiliyordum. Bakışlarını çekmeden, öylece devam etti.
"Ama, ama şimdi olanlar aynı değil. Ay Savaşçısı'nı her izlediğimde kalbim teklerdi. Yani, bu artık sana bakınca, seninle konuşurken oluyor. Biliyor musun?" Şu an bir şey yapmalıydım. Tam şu an, o kırık sesi ile cümleler sarf ederken ve önümde çaresizce turuncu pabuçlarını izlerken bir şey yapmalıydım. Bunu biliyordum, beni sevdiğini elbette biliyordum. Ben de onu seviyordum fakat bu sevginin boyutundan emin değildim. Hala orada öylece duruyordum.
Soomin birkaç saniye sonra bakışlarını yüzüme çıkardığında gözlerindeki nemi görmüştüm. Nefesleri hızlanmıştı, kendini kastığı barizdi.
"Ben, ilk defa seni öptüm. Buna nasıl cesaret ettim diye hala düşünüyorum. Sen ne hissettin hiç bilmiyorum. Daha önce birini öptün mü ki?"
Daha önce, çok önce birini öptüm.
Akşam rüzgarı tenimi yalayıp geçiyordu ve kendimi lanet bir oyunun içerisinde hissediyordum. Soomin gözlerimin içine ıslak kirpiklerini geçiriyor, beni sevdiğini söylüyor ve ben sadece bisiklette hızlı solukları enseme değen bir çocuğu hissediyordum. Daha önce sadece onu öptüm ben ve o da sadece beni öptü. Gözlerimi kapatmak dahi istemiyordum. Biliyordum ki gözlerimin ardında elindeki kağıtlar ve fenerle beni bekleyen bir çocuk vardı. Soomin'e baktım, ona odaklanmaya çalıştım. Aklım böyle karışamazdı, buna izin veremezdim.
"Neden soruyorsam, elbette öpmüşsündür. Ben sana berbat hissettirmişimdir, bundan eminim."
"Soomin..."
"Oppa, bir kez daha deneyemez miyim?" Etrafıma bakındım, caddeden onlarca araba geçiyor, insanlar yanımızdan akıp gidiyordu. Trafik ışıkları, sokak lambaları, led ışıklı levhalar, kalabalık, pis kokular, gürültü... Bir şey yapmadım. Soomin'in parmakları yanağımda yürüdü, ince nefesi dudaklarıma değdi ve hiçbir şey yapmadım. Dudaklarıma kapandığı an gözlerini yumduğunu ve biriktirdiği tüm yaşı serbest bıraktığını gördüm ve hiçbir şey yapmadım. O beni öptü, çikolatalı dudak nemlendiricisini tattım, titreyen elleri yüzümü sevdi ve kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmadım. Kafamda bir ses yankılanıyordu. Kollarımda bir çocuk ağlıyor, pis bir zemin göz kırpıyordu bana. Soomin beni yavaşça, güzelce öpüyordu ve benim zihmimin tüm bu gürültülü caddede duyduğu tek şey titrek bir sesti.
"Bir daha asla bir kızı öpmeyeceğim."
![](https://img.wattpad.com/cover/165839593-288-k763930.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
papir skygger
Fanfic🌟 "Çünkü bilirsin, bazı şeyler konusunda aynı kaderde yürüyoruz." Küçük yaşta birbirlerinden kopan iki arkadaş Jungkook ve Taehyung, yıllar sonra yeniden karşılaşır. flashbacks, friends to lovers, trauma TAMAMLANDI