"Jungkook?"
Rüzgar değiyordu tenime. Kulağıma çalınan ıslık sesi, parmaklarım arasındaki kağıtlar, uçuşan saçlarım. Neresiydi burası?"Jungkook..." Sağıma döndüm, bir çocuk gülümsüyordu. Kulaklarıma gelen dalga sesleri ile parmaklarıma daha da sıkı tutundu ve koşmaya başladı. Taehyung'u koşarken görmek imkansız gibiydi benim için. Gülüyor, elimden çekip hızla koşuyordu.
"Jungkook, uyan."
Gözlerimi birden açınca hala o koltukta olduğumu fark ettim. Taehyung uyuduktan sonra ben de sızmış olmalıydım. Onu kucağıma yatırdığımı hatırlıyorum. Hala orada uyuyordu.
"Jimin, saat kaç?"
"Ona geliyor." Yıllardır uyumamış da gözlerimi ilk kez yummuş gibiydim, hala uykum vardı. Ben de uykusuzdum Taehyung gibi, saçlarını okşarken uykuya yenik düşmek garip değildi.
"Tamam, kalkarız şimdi." Jimin işine geri dönünce Taehyung'un yanağını okşadım uyanması için. Dün geldi aklıma, bana anlattığı onca şey. Taehyung'u dert edinmeyi bırakıp zihnimdeki tatlı bir anı olarak yaşatmaya başladığım andan beri, onun için büyüleyici bir hayat oluşmuştu kafamda. Mutluydu, huzurlu ve keyifliydi. Fakat gördüklerim, bana anlattıkları hiç de öyle değildi. Ben onunla çökmüştüm ama o beni hatırladığında gülümsediğini söylemişti. Aşık olmuştu, başkaları ile olmuştu. Bunu elbette bekliyordum fakat hayatı benim için hala kapalı bir kutu gibiydi. Bana oturup, bir anda her şeyi anlatsa neler hissedecektim? Kapalı göz kapaklarına baktım, neler görmüştü o gözleri kim bilir? Kimleri sevmişti, kimlere bakmış, kimlere bakakalmıştı? Ben de onlardan biri miydim artık? Kafamdakileri atmak istercesine başımı salladım ve Taehyung'u uyandırdım.
"Jungkook?"
"Kalk, hadi." Çatık kaşları ile yutkunmaya çalıştı, omzuna tutundu. Ağrıyor olmalıydı. Yerinden kalkıp arkaya yaslandı esneyerek, sonra da saatine baktı.
"Hastaneye dönmem gerek. Büyükbabam taburcu olacak bugün." Başımı salladım. Kalkıp üstüne çeki düzen verdi, ceketini giydi. Ben öylece onu izliyordum.
"Bugün zor biraz ama yarın yanına geleceğim, tamam mı? Söz veriyorum." Ona nasıl baktığımı bilmiyordum. Uzanıp ellerimi tuttu buruk gülümsemesi ile.
"Geleceğim, inan bana." Başımı salladım, ona inanmaktan başka çarem yoktu. Kalkıp gitti. Hemen sonrasında da Jimin geldi yanıma.
"Ne oldu?"
"Bilmiyorum... Jimin, bugün eve gitsem?" Kolumu okşadı.
"Git tabi, dinlen. Ben idare ederim."
Eve girdiğimde pişman oldum, onunla gitmeliydim ben de. Belki de rahatsız olurdu, beni çağırırdı yoksa. Yine de aramalı mıydım? Yıllar geçtiğini söylemişti, o adam nasıl oluyor da büyükbabasına çarpıyordu? Biz bile o kadar samimi olmamıza rağmen yıllar içinde kopmuştuk. O adamla hala bağlantıları mı vardı? Benimle çocukken yakındı ne de olsa, olabilirdi. İlk aşkıyım diye yasımı tutacak hali yoktu sonuçta. Ama ben onun yasını tutmuştum, onu kaybettiğim için kendim kaybolmuştum. Şimdi gün yüzüne çıkmışken, tekrar mı hapsolacaktım karanlığa? Beni öpüyordu. Bana sarılıyor, yüzüme gülümsüyordu. Bunlar sayılmaz mıydı? Aramalı mıydım? Hayır, öyle olsa yarın demezdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/165839593-288-k763930.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
papir skygger
Fanfiction🌟 "Çünkü bilirsin, bazı şeyler konusunda aynı kaderde yürüyoruz." Küçük yaşta birbirlerinden kopan iki arkadaş Jungkook ve Taehyung, yıllar sonra yeniden karşılaşır. flashbacks, friends to lovers, trauma TAMAMLANDI