Şimdi o bayır sokakların, merdivenlerin, uzandığımız çimenlerin, kaç kez geçtiğimizi bile bilmediğim dört yol ağzının, yediğimiz dondurmaların ve balık çubuklarının, herkes koşup oynarken bizim öylece bir banka oturmalarımızın, balkonların, yıldızların, gölgelerin, kağıtların, hepsinin ayrı bir havası vardı içimde. Bayram yeri gibiydi kalbim, bahar havası soluyordum sanki her dakika. Tüm o kalbimi yerinden söküp karanlık odalara hapseden kötü, korkunç anılar iyileşmeye başlamıştı. Koca karanlıklar küçülmüş, ışık perisine dönüşmüştü. O anılarda Taehyung ile mutluydum artık. Gülüyorduk, bana resimler yapıyordu, ben kitaplar okuyordum. Babam yok diye üzüldüğüm vakitler Taehyung benim de yok diyordu. Çizdiği aile resmine beni de katıyordu. Kızları öpemediği için ağlıyor, onların yerine beni öpüyordu.
Zihnim, hatıralarım temizdi nihayet. Anneme olan kızgınlığım geçmiş, bitmişti. Gittiğim onca terapisti şimdi anlıyordum. Kendimi affedebilmiştim. İçimdeki çocuk Taehyung, büyüyüp kendi yoluna gidebilmişti.
Bunların hepsi, Taehyung ile aynı kaderde yürüdüğümüz için olmuştu.
"Kendimi hep yalnız bıraktım senden sonra. Bunu hak ediyorsun, deyip durdum. Annemi suçladım, bazen seni bile suçladım." Günler geçiyordu fakat Taehyung artık yanımdan hiç gitmiyordu. Büyükbabası daha iyiydi. O adamla görüşmediğine inanmıştım, beni sevdiğine inanmıştım. Salondaki koltuğa yatmış, sırtım göğsüne yaslı karşı binanın camına yansıyan batan güneşi izliyordum.
"Çok zor geldi seni terk etmek. Rüyalarım, hayallerim, seninle doluydu. Beni suçluyordun, bırakıp gittin diye çığlık atıyordun hep. Küçücüktün, bağırmaktan nefesin kesiliyordu. Seni bile bırakmıştım, kimseyi yaklaştırmadım yanıma." Saçlarımı okşuyordu. Onun buradaki varlığıydı beni konuşturan şey. Yoksa sittin sene geçse ben bu anıları gizlendiği yerden çıkaramazdım.
"Aşık olmadım, sevişmedim. Beni öpen insanlar oldu ama senin yüzünden onları da sevemedim. Hayır, benim yüzümden. Jimin ve Kath gelene dek berbat bir haldeydim. Onlara çok şey borçluyum." Kalkıp ona döndüm. Bir elini başına yaslamış, hafif tebessümü ile bana bakıyordu.
"Yine de sen gelmeseydin, ben hala kendimden nefret ediyor olacaktım." Yanağımı okşadı.
"Neden yaptın bunları? Beni güzel hatırlamanı isterdim oysa. İçinde küçük kaldığımı söylüyorsun ama sen de kendini büyütmemişsin." Biraz yukarı çıkıp yüzünü avuçladım gözlerimi kapatarak. Tenini, nefesini hissetmek beni hayata döndürüyordu. Burada, Taehyung burada, benim yanımda diye haykırmak istiyordum. Başımı iki yana salladım öylece.
"Yapamadım. Sensiz yapamadım, Taehyung." Öptü beni. Bu artık muhtaç olduğum bir şeydi. Yemek yemem, su içmem ve Taehyung'u öpmem gerekiyordu artık. O beni öptükçe on üç yaşımdan sıyrılıyor, koca bir adam oluyordum çünkü. Haklıydı, hapsetmiştim ikimizi de. Ne onu ne kendimi büyütmüştüm. Peter Pan'in arkadaşları ilan etmiştim sanki bizi. Öylece kalakalmıştık hep. Şimdi, dudakları ile yaş alıyordum.
Ayrılmadan kalktım, kucağına oturdum. Boynum ensesine sarılı, daha da bir gömdüm kendimi dudaklarına. Bir ara nefeslenmek için geri çekildi, düşünmeden fısıldadım.
"Seviş benimle." Yanağımdaki eli hareketini durdurdu, gözlerimin içine baktı. Dünyanın en güzel gözlerine sahipti. Bir kez daha öpüp tekrar geri çekildi.
"Lütfen, seviş benimle. Şu an, burada."
"Jimin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
papir skygger
Fanfiction🌟 "Çünkü bilirsin, bazı şeyler konusunda aynı kaderde yürüyoruz." Küçük yaşta birbirlerinden kopan iki arkadaş Jungkook ve Taehyung, yıllar sonra yeniden karşılaşır. flashbacks, friends to lovers, trauma TAMAMLANDI