Çocuk hayretler içinde bakakaldı bana öylece. Onu bu kadar şaşırtan şey neydi bir türlü anlayamadım. Bana seslenmeyi bırakıp bir süre yüzümü inceledi kolumu hala tedbir amaçlı tutyordu.
"Defne... sen. Hatırlamıyor musun?"
Kaşlarımı çatıp yüzüne daha dikkatli baktım "neyi?"
Çocuk söylediğim şeyle bir anda yutkundu. Sanki bu cevabı beklemiyordu ama başka ne diyebilirdim ki ona? Gerçek buydu. Neyi hatırlamıyordum ya da neyi hatırlamam gerekiyordu?
"Siz iyi misiniz?" Buranın görevlilerinden biri olduğunu düşündüğüm biri bana bu soruyu tekrarlayınca toparlanıp ayağa kalkmaya çalıştığım anda sendeleyip tekrar düşecekken çocuk hayretini üstünden atmış ve çevik bir hareketle beni tutmuştu. "Dikkat et."
Başımı tutup tekrar kalkmaya çalıştığım yere oturdum. Kız ve çocuk bana hala meraklı bakışlarla bakarken tek söylediğim şey "benim burda ne işim var?" Demek oldu. Çocuk kıza baktı "gerisini ben hallederim sorun yok." Diyince kız kafasını sallayarak yanımızdan ayrıldı. Başım birden bire bir ağrıyla sarsılıyordu. Gözlerim bulanık görmeye başlıyordu yavaş yavaş. Kafamı biraz eğip kendimi toplamaya çalıştım.
Ayaklarım çıplaktı...
Ayaklarım neden çıplaktı benim? Kafamı kaldırıp karşımda bana endişeyle bakan yabancıya baktım. "Be... benim burda ne işim var ve sen kimsin?"
Çocuk kafasını sallayıp yere eğdi. Sonra bana baktı "ne kadarını hatırlamıyorsun?"
Anlamayan bir ifadeyle kafamı salladım " en son... en son. Has..." Kafamı kaldırıp çocuğun gözlerine baktım. Ayağa kalkmam gerekiyordu. Ailem... annem, babam onlar neredeler? Tekrar ayağa kalkmaya çalışırken çocuk beni tuttu "Bekle... şimdi olmaz eğer daha fazla zorlarsan zarar göreceksin."
Zaten dengesizliğim yüzünden bir şey yapamıyordum. Midem bulanmaya başlamıştı bile. Tekrar oturup ona baktım ve bıkkın bir nefes verdim "beni... nereden tanıyorsun?"
Dudaklarını ıslattı "sana her şeyi anlatacağım ama önce biraz kendine gel olur mu?"
Başım zaten dönüyordu ona itiraz edecek mecalim yoktu bu yüzden kafamı sallamakla yetindim.
Çocuk kenardaki ayakkabılarımı da alıp kollarımdan tutarak beni sakin ve temkinli bir şekilde kaldırdı. Daha sonra kenardaki taburelerden birine oturttu ve yanında olan ayakkabıları alıp dizinin üzerine çöktü. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamazken ayağıma ayakkabıları giydirmeye başlayınca hayretler içinde ona baktım ve elini tutup durdurdum "Bekle. Ne yapıyorsun?"
Güldü. Ve güldüğünde kısılan gözlerine öylece bakakaldım.
"Merak etme. Biraz macera yaşadık ve eğer ayakkabıyı giyinmezsen..." kaşlarıyla yanda kalan benim nedenini bilmediğim bir şekilde ıslanmış ayakkabılarımı işaret etti "onlarla zatureye yakalanacaksın"
Yine anlamamıştım ama zaten anlatacağını söylediği için bir şey demedim. Benim bir şey demediğimi görünce tekrar ayakkabıyı giydirecekken "keşke tek derdim zature olmak olsaydı" dedim kısık bir sesle. Ama sanırım o kadar da kısık değildi ki kafasını kaldırıp bana baktı "keşke..."
Yutkunup kendiliğinden aralanan dudaklarımı geri kapattım. " Sen..." diyebildim sadece. Devamı gelmedi. Sanki başıma gelecekleri o zaten biliyordu...
Benimle ilgili ne kadar şey biliyordu ki bu yabancı?
Neden içimdeki bir ses hem çok şey hem de hiç bir şey bilmediğimi söylüyordu?
Ayakkabıyı giydirdikten sonra ayağa kalktı "burda bekle olur mu şunları paket yaptırıp geliyorum." Yanındaki ıslak ayakkabıları ve benim oturduğum yerin karşısındaki taburenin yanındaki bir çift ayakkabılarım gibi ıslak spor ayakkabıları ve onun da yanındaki kırmızı, pembe renk iki topukluyu da alarak uzaklaştı yanımdan.
O gittikten sonra kafamı kaldırıp etrafa baktım. Ben nasıl geldim buraya? Kafayı yemek üzereydim. Elimi saçlarımın arasına geçirip ofladım.
Annem. Onları aramam gerek beni merak etmiş olabilirdi. Peki ama ben buradaysam onların da burada olması gerekmiyor muydu? Kayıp mı oldum? Buraya geldikten sonra yine unuttum mu her şeyi. Peki o zaman bu yabancı nasıl beni tanıyabilirdi ki? Elimi cebime attım ama telefon yoktu. Diğer ceplerimi de aradım ama orda da yoktu. Nerde bu aptal alet?
Ben onu hiç yanından ayırmam ki. Kendimi biraz toplamanın etkisiyle ayağa kalktım dikkatlice ama ben kalkar kalkmaz çocuk yanıma gelip tedbirli bir şekilde beni kollarımdan tuttu "neden kalktın? Sana bekle dedim yabancı niye dinlemiyorsun?"
Neden benim için bu kadar endişeleniyordu ve neden bana yabancı diyor. Adımı biliyorsa, neden yabancı?
"Ben ailemi aramalıyım. Onlar, beni merak etmiş olabilirler ne kadar zamandır buradayım bilmiyorum."
Koluma girerken benim boyum kısa olduğu için hafif eğildi "gidip bir yerde oturalım ben de sana her şeyi anlatayım." Kolumdan beni çekerken ben bir santim bile ilerlemedim. Ben ilerlemeyince o da durdu "sorun ne?"
"Ben sana neden güveneyim? Tanımıyorum bile, cidden kimsin sen?"
"Defne bak anlatmam için fırsat ver. Tanıyorsun beni. Sadece hatırlamıyorsun hastalığın yüzünden."
Kafamı iki yana salladım "hastalığımı nerden biliyorsun?" Dedim hayretler içinde.
Derin bir nefes verdi "izin verecek misin?"
"Burada anlat"
"İyi değilsin, gidip en azından sıcak bir şeyler içelim. Hastalanmana göz yumamamam."
Sabır dilenir gibi elimi yüzüme sıvazladım. "neden hasta olayım durduk yere?" Dedim kollarımı iki yana açarak.
"Çünkü saatlerdir yağmurun altındayız."
"Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece 48 Saat
Teen Fictionkim yalnızca yaşayacağı bir 48 saatin böyle güzel olacağına inanır. Peki kim sadece 48 saatte birine inanıp güvenip her şeyiyle tüm kalbini, hayatını, gençliğini, geleceğini, sevgisini sadece adını bildiği sadece kusurunu ve adını söylediği birine t...