Yağmurun altında gözlerinin içine baktım. Gerçekten bunu yapacak mıyım? Gerçekten bu yabancıyla 48 saat geçirecek miyim? Sadece yaşamak için bana yardım edecek kadar güzel bir kalbi var. Bu bir şans mı benim için? Belki öyle... neden şimdi peki? Neden ben onunla son günlerimi yaşamak zorundayım, neden daha fazla zamanım varken onu tanıyamıyorum? Eğer hak etmiyorsam şimdi karşıma çıkmazdı öyle değil mi? Evet öyle, o şu anda benim için bir şans. Eğer hayat sadece son günlerimde böyle bir kalbi tanımamı istiyorsa kendi bilir. Ben de sadece 48 saat o kalbe dokunurdum.
İkimiz de sırılsıklam olmuş hala olduğumuz yerde duruyorduk. O bana bakıyordu ben ona. Şiddetli yağmur engel değildi benim onun güzel yüzüne bakmama.
Benden fazlaca uzun olması da cabasıydı zaten.
"Nerden başlamak istersin yabancı?"
Kafamı çevirip bomboş sokağa baktım. Tıpkı çocuklar gibi.
Yaramaz, sırf oyun bitmesin diye yağmura aldırmayan çocuklar gibi hissediyordum. Peki çocuk denince akla ilk ne gelirdi.
Tabi ki de tek bir şey gelir...
"Lunapark." Dedim gülerek, gözlerimi gözlerine çevirdim.
"Kafayı yemiş olmalısın. Yağmur yağıyor" ne derse desin o bile şu halimize gülüyordu. İstemsizce güldüm bu kez bende. Dudak büktüm "istediğimi yapacağını söyledin bana" alt dudağını dişlerinin arasına alıp önce kafasını yukarı kaldırdıktan sonra geri indirip bakışlarımı karşıladı "deliliklerin olacağını bilmiyordum ki"
"Bu delilik değil. Sadece... yapmak istiyorum" yüzüm düştü istemsiz bir şekilde. Kafamı eğip ayak uçlarına baktığımda elini çenemin altına koyup ona bakmam sağladı tekrar. "Hey, sadece şaka yapıyordum. Ben verdiğim sözde dururum Defne. Ne yapmak istersen tamam. Kabulümdür." Yüzüme tekrar yayılan gülümsemeye karşılık verdi.
"O zaman buraya yakın bir yere gidelim çünkü daha fazla ıslanmanı istemiyorum"
"Hani..."
"Senin istediklerini yapacağımı söylediğimi zaten biliyorum yabancı... ama bunu yapamam, sana bile bile zarar veremem. Bu kadar geç bulmuşken bu kadar çabuk kaybedemem." Elini kaldırıp yanaklarından süzülen yaşlara dokundu "sana benim yanımdayken zarar gelmesine izin vermem. Ben sana hayatını yaşatacağım, hak ettiğin şekilde."
Benden cevap beklediğini belli ederek bakınca onu onayladım. Güldü "güzel. Hadi gidelim yabancı, sana yaşatmamız gerek bir hayat var."
Birleşmiş ellerinizi hiç ayırmadan yağmurun altında yürüdük. Bana üzerine giyindiği hırkayı uzatınca kafamı olumsuz anlamda salladım "hayır üşürsün" tekrardan yüzünden hiç gitmeyen gülümsemesini takındı "ben alışkınım... ısrar etme de giy hadi. Sen de en azından bu kadarını yap." Bunu ona borçluyum, bu kadarını borçluyum. Hırkasını alıp üzerime geçirdiğim anda tüm kokusu burnuna doldu. Vanilya kokusu...
Bu kokuyu ne kadar sevdiğimi bir kez daha anladım şimdi. Tüm kokular bir yana bu koku bana o kadar etkileyici geliyordu ki. Nedeni bir rastlantı olabilir miydi?
Eğer öyleyse şimdi çok daha fazla sevdim.
Bu hayat bana ne yaşatırsa yaşatsın, bize ne yaşatırsa yaşatsın... sonunda bize de istediğimizden bir parça veriyor. Her kötü şey kötü değildir. Belki iki gün sonra öleceğim ama evden kaçmam bana onu kazandırdı.
"Hepsinin kapalı olacağını biliyorsun değil mi?"
"Benimki de bir ihtimal işte. Olmayacağını zaten biliyordum, sadece yapmak istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece 48 Saat
Novela Juvenilkim yalnızca yaşayacağı bir 48 saatin böyle güzel olacağına inanır. Peki kim sadece 48 saatte birine inanıp güvenip her şeyiyle tüm kalbini, hayatını, gençliğini, geleceğini, sevgisini sadece adını bildiği sadece kusurunu ve adını söylediği birine t...