Geçmiş
19.11.201220.48
Saç uçlarımdan akan yağmur damlaları adım adım yüzümü ıslatıyordu. Güz mevsiminde olduğumu bana bir kez daha hatırlatan kuru rüzgar ıslak yüzümü donduruyordu. Boynumdaki koyu gri atkıya biraz daha sarınarak ellerimi paltomun cebinden çıkarıp dudaklarıma dayadım ve ağzımın içindeki sıcak buharı avuç içlerime üfledim. Hissettiğim kısa süreli sıcaklık bedenimde ufak bir titremeye neden olurken eve bu kadar uzak olduğuma lanet ettim.Etrafıma bakıp, sıcak bir şeyler içebileceğim küçük bir kafe ararken, ince keten pantolonum ve postal botlarım beni ısıtmaya yetmiyordu. Gözlerim oraya kaydı, Akasya müzik evi.
Yadırgamadan adımlarımı o yöne yönlendirdim ve içeri girdim. Sıcak, ve sanat kokan bir hava çarptı yüzüme. İçerde benden başka kimsenin olmamasına şaşırırken bakışlarım ona takıldı.
Külden şehrin bu kırıntıları; sanat kokan sokakları, soğuğa kucak açan bu caddesi, ve eskimiş ayakkabılarım onu buldu. Içimde kızılca kıyametler esti, midemdeki kelebekler haykıra haykıra kalbime doğru yükselerek ulaştı ve gözlerim siyahın en koyu tonu olan gözleriyle buluştu.
Yıllanmış bir kaç eski masanın içinde; anılarla dolu, antika bir çaydanlığa uzandı parmakları. Diğer elinde tuttuğu mavi desenli kupaya yöneltti çaydanlığı. Gözleri boşluğa bakıyordu, yumuşak yüz hatlar ve elinde tuttuğu kupa ile, davetsiz misafir olan bana yöneldi.
Elim ayağıma dolaştı, ne yapacağımı bilemeyerek bende ona doğru ufak adımlarla yürüdüm. Ona geldiğimi hissetmiş gibi durdu, beni bekledi. Dizlerimdeki bu titremenin sebebi de neydi?
Aramızda santimler kala duraksadım, çekingence inceledim suretini. Omuzlarını geçen gece kadar kara sacları, sivri ama küçük bir burnu ve yüzüne yakışan dolgun dudakları vardı. Alnına düşen ufak tutamlara takıldı gözlerim, elimi uzatıp onları ordan çekme isteği doluştu içime.
Aniden ciğerlerime hücum eden öksürük silsilesi ile aceleyle yüzümü başka yöne çevirdim. Yumruk haline getirdiğim elim dudaklarımı örterken boğazımdaki kuruluğu gidermek amacıyla bir kaç kez yutkundum. Buz gibi olmuş ellerim, öksürmem karşısında terledi, boynumda yarım yamalak duran atkı beni boğacakmış gibi daha çok sıkarken alelacele çekip aldım.
Girdiğim öksürük krizi nedeniyle yere diktiğim gözlerim tekrar onu buldu. Dudaklarındaki tebessüm, çiçeğin güneş görüp açması gibi usulca büyüdü. Dudağının kenarındaki küçük, naif bir gamze belirdi. Muhtemelen kendisi için doldurduğu, dumanı üstünde tüten çayı bana uzattı.
O andan itibaren kalbimin ortasında, parmak uçlarımda ve ruhumun her satırına o yazılamaya başladı. O bana, eski ve mekruh olan bu binada, elindeki bir bardak çayla geldi.
"Küle dönmüş bu şehir, soğuğu ile ünlüdür," diye konuştu ince ve narin bir sesle. Sesi, kalbime saplanan en keskin bıçaktı. Tatlı bir sızı nüfuz etti içime. "Bir bardak çay, içerseniz hem içiniz hemde ruhunuz ısınır bayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN ŞEHRİN KIRINTILARI
Fiksi RemajaSarhoş olmak için kırmızı, sıcak bir şarap gerekmezdi, kendisi yeterliydi. Burası onun kendine ait mabediydi. Müzik kokan bedeni, gece saçlı kadının, bir meleği andıran yüzünün eviydi. Koca sema tanıklık etti onların bu naif aşklarına. Zarif ruhlu...