Güneşi yok etmek 1. bölüm
Bebekler doğduklarında eve neşe, huzur, mutluluk getirmez miydi? Ben mi yanlış duydum yoksa herkes yanlış mı biliyor? Çünkü ben daha doğarken aileme büyük zorluklar yaşatmışım. Abim o zamanlar sadece 8 yaşında bir çocukmuş. Kış ayının ortasında kar yağışının en şiddetli zamanında dünyaya gelmeye karar vermişim. Yolda yoğun kar yağışı yüzünden araba bozulmuş ve ben yolun kenarında annemin bağırışlarını duyan bir yaşlı teyzenin evinde gelmişim dünyaya Annem doğum esnasında çok kan kaybetmiş benim yüzümden ve ambulans gelene kadar da bilincini yitirmiş. Hastanede annemi çok zor bir şekilde hayata döndürmeyi başarmışlardı ama artık o andan itibaren babamın özelliklede abimin güzünde ben ölmüştüm.
Annem kendine 2 gün sonra gelmiş ben ise kuvöz de ailesini bekleyen daha sadece iki günlük bir bebekmişim. Ama annem kendine gelip beni sorup, isteyene kadar ne babam ne de abim beni görmeye bile gelmemişlerdi. Ben de istenmediğimi hissetmiş gibi sürekli ağlıyormuşum. Ne zaman annem beni istemiş o zaman hasret kaldığım anneme kavuşmuşum tekrardan. Annem beni kucağına alır almaz yüzümde saçma sapan bir sırıtma oluşmuş ve ağlamam kesilivermiş hemencecik. Huzurun vücut bulmuş haliydi adeta annem.
Annem babama ismini ne koyalım Ali? diye sorduğunda babam Hüzün cevabını vermiş anneme. Annem ise babama "neden böyle bir isim koymak istiyorsun kızımıza" diye çıkışınca abim: Daha doğar doğmaz evimize hüzün getirdi bu cadı! diye anneme bağırınca annem abime dönüp, "hiçte bile bak kardeşine nasıl da güneş gibi parlıyor" diye beni sevdirmeye çalışmış ama abim bu durumu asla kabul etmemiş. Annem ne babamı ne de abimi dinlemiş bana "Güneş" ismini koymuş. Ama benim güzeller güzeli annem bu sefer ben de babamlara katılıyorum ben bu eve hüzünden başka hiçbir şey getirmedim.
Hastaneden çıkıp eve geldiğimizde işlerin boyutu daha da kötü hale gelmiş. Abim sürekli benimle uğraşıp, vurup duruyormuş. Annem ne kadar ikaz edip abime kızsa da babam ağzını açıp bir kelime dahi etmiyormuş. Babamın da abimden kalır yanı yokmuş zaten ağladığım zaman sırf annemin dikişleri acımasın ona bir şey olmasın diye benimle muhatap oluyormuş. Ne altımı değiştiriyormuş ne de acıktığım zaman mama vermek gibi bir harekette bulunuyormuş. Anca annem babamdan rica ettiğinde bir şeyler yapıyormuş. Zaten her hareketinden belli oluyormuş isteksizliği ve bana olan karşı kötü tutumu.
Gel zaman git zaman ben gelmişim 5 yaşına. Ah keşke gelmez olaydım ama o gün gelip çatmıştı işte. Kim bilebilirdi ki o gün annemi kaybedeceğimi hem de kendi hatalarım yüzünden.
Anaokulum bitmiş okulun önünde öğretmenim ile beraber annemi bekliyordum. Annem koşa koşa yanımıza gelip beni kucağına alıp öğretmene iyi günler dileyip tekrardan ama bu sefer geldiğine nazaran daha yavaş adımlara arabaya doğru adımladı. Ben de annemden sabırla ve bir ümit öpücüğümü bekliyordum. Evde bana tek sevgi gösteren kişi o olduğu için o da beni öpmeyince araba da yerleştirdiği koltuğumda tepinmeye başlamışım. Yanımdaki ayıcığı annemin olduğu tarafa doğru fırlatıp annemin dikkatini dağıttığım için annem yetişmeye çalıştığı şey için hızla giderken sağdan çıkan arabayı fark edemeyip büyük bir kaza olmuştu. O ana kadar avaz avaz ağlayan benden bile ses çıkmıyordu adeta bir ölüm sessizliği hüküm sürüyordu arabada. Birkaç dakika sonra insan bağrışmaları duyulmaya başlamıştı çevrede. Bir adam gelip benzini akmaya başlayan arabamızdan beni de annemi de çıkarıp arabadan uzak bir yere bizi yatırmıştı. Annem yarı açık bilinciyle bana sesleniyordu. Birkaç dakika sonra ambulans sirenleri duyuldu çevrede. Annemin elimi tuttuğu eli elimden ayrılıp bizi başka ambulanslara koyana kadar açık olan gözleri bizi ayırdıkları an kapanmıştı. Hastane de benim sadece alnıma aldığım yaradan ötürü hemşireler benimle ilgilenip çekip gitmişlerdi. Oda da tek başıma kalamayıp kendimi kapıdan dışarı attığımda karşı odanın camındaki annemi gördüm bir sürü doktor vardı başında hepsi çok telaşlıydı. Küçük adımlarla gözlerimden koca koca yaşlar akarak annemin odasına girdim. Doktor ya da hemşirelerden biri beni odadan çıkaracakken annemin "kızım" diyen cılız sesi onları durdurdu. Beni tutan kişinin ellerinden sıyrılıp hemen annemin yanına koştum. Annemin ellerini tutup ağlıyordum annem titreyen elleriyle saçımı okşuyordu. Birkaç saniye sonra yüzümü kendi yüzüne çevirip " Sakın seni yıkmaya, yok etmeye çalışan insanlara boyun eğme Güneşim" dedi. Ben hüngür hüngür ağlarken başımı sallıyordum sadece. Birkaç saniye durup derin bir nefes almaya çalışıp tekrar konuşmaya başladığında tekrardan saçlarımı okşamaya başlayıp bana " sakın kendini suçlama annecim insanlar hataları kadar büyürler ama bu senin değil benim hatamdı. Olurda karşına dikilip senin hatan senin suçun derlerse sakın aldırış etme annecim. Seni bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum güzel kızım" Annemin sesi cümlenin sonlarına doğru kısılıp "bende seni seviyorum annem" diyene kadar da tamamen yok olmuştu. Gözleri de sesine eşlik ederek kayarak kapanmıştı. Yanımdaki büyük aletten tiz bir ses çıkmaya başlamıştı ki aynı kişi beni kucaklayıp odanın dışına koyuverip geri gitmişti içeri.
Nereden bilebilirdim son kez annemi öptüğümü, ona seni seviyorum dediğimi? Nereden bilebilirdim? Abimle babam hastaneye vardığında annem çoktan gitmişti. Babam haberi duyduğunda resmen yıkılmıştı. Abim bağıra çağıra ağlayıp annemizin yanına gitmek için yalvarıyordu. Bizi son kez içeri aldıklarında her zaman sıcak olan annemiz buz gibiydi. Bizi zorla dışarı çıkardıklarında ben babama sarılmak için hamle yapmıştım ki babamın beni çok sert bir şekilde yere itmesiyle abimin nefret içeren bakışlarıyla yerimde dona kaldım. Abim üstüme yürüyüp bana bağırıp çağırmaya başladı. O kadar güçsüz ve savunmasızdım ki annemsiz, olduğum yerde duruyordum sadece.
Annemi kaybettikten sonra babam kendini alkole vermiş, abim de kötü alışkanlıkları olan insanlarla arkadaş olup kendini harcıyordu. Bense rutubetli odamdan kimseye gözükmeden okula gidip gene rutubetli odaya geliyordum. Abim de babam da yüzümü görmeyi bırakın kokumu almaya bile tahammül edemiyorlardı. Annemin yakın arkadaşı bana sahip çıkıyordu babamlardan gizli beni okula götürüp getiriyor bana yiyecek ve giyecek şeyler alıyordu. Annem Sevil teyzeye her zaman tembihlermiş "bana bir şey olursa kızım sana emanet "diye. Sevil teyzede emanete sahip çıkıyordu. Benden sevgisini hiç esirgememişti Sevil teyze ama ben hep annemi arıyordum. Okulda kapının önünde hep annemin arabasını bekliyordum bir ümit ama o araba bir daha hiç gelmedi. Abim ve babam bir süre sonra beni hizmetçi gibi kullanmaya başlamışlardı evi temizletip, yemekler yaptırıp köle gibi çalıştırıyorlardı işte. İkisinde de merhamet denilen duygunun kırıntısı yoktu. Ben de en azından hala okula gidebildiğime şükrediyordum. Okula da Sevil teyze sayesinde gidebiliyordum. Annemin vasiyeti olduğunu söylemişti babama ve babam annemin adını duyar duymaz kabullenmişti. Ben de her gün okuldan çıkıp annemin yanına gidip öyle gidiyordum ev görünümlü hapishaneme.
Babam içerek resmen kendini yok ediyordu günden güne. Bir süre sonra yemekten de çekmişti elini ayağını zap zayıf bir iskelete dönüşmüştü adeta. Ve beklenen son babamı da bulmuştu annem öldükten 7 yıl sonra babam da gitmişti annemin yanına. Babam öldükten sonra abim kendini daha da dibe çekmişti. 20 yaşında olmasına rağmen babamın evinde kalıyordu o da ama babam öldükten sonra bir gün ben okuldayken pılını pırtısını toplayıp gitmişti evden beni bir başıma bırakmıştı o koca evde. Sevil teyze beni kendini evine almıştı ama kocası benden hiç haz etmediği için 1 yılın sonunda yetimhaneye düşmüştüm. Sevil teyze her gün yanıma geliyordu ama ben o da beni bıraktığı için kızgındım. Bunu o da çok iyi biliyordu ama çokta önemsemiyordu açıkçası. Rahatlamıştı çünkü ben gittikten sonra ve bir süre sonra o da gelmeyi bırakmıştı yanıma. Yetimhaneye bir süre süre sonra alışmıştım en azından orada kimse bana kötü davranmıyordu, odam rutubet içinde değildi, bahçeye çıkabiliyordum.
Çok iyi bir öğrenciydim anneme söz verdiğim gibi çok çalışıyordum. Liseye giriş sınavında çok iyi özel bir liseden yüzde yüz burs almıştım. Lisede de aynı şekilde çok başarılı bir öğrencilik hayatı yaşadım ve okul birincisi olarak üniversite sınavında Hukuku tutturmuştum.
Herkes sevinçten çılgına dönerken benim başımda yeni bir serüven vardı. 18 olduğum için yetimhaneden çıkarılmıştım. Kalacak, gidecek kimsem yoktu. Üniversitemin başlamasına çok vardı ama benim kalacak yerim yurdum yoktu. Gazete de gördüğüm bir ilan ile okula yakın bir evde ev arkadaşı arandığı yazıyordu. Ücreti de gayet makuldü çalıştığım kafeden aldığım maaştan biriktirdiklerim ve biriktireceklerimle gayet rahat ödeyebileceğim bir fiyattı. Numarayı tuşlayıp kabul ettiğimi haber vermek için aramıştım ki ev arkadaşı arayan kişinin erkek olması ile şoka uğradım. Ama yapacak bir şey yoktu onca zaman aramadığım hiçbir yer kalmamıştı bundan başka şansım yoktu telefonun karşısında adının Ilgaz olduğunu öğrendiğim kişi de bir problem olmayacağını söyleyince anlaşmayı kısa bir süre sonra imzaladım. Şansıma ikimiz de aynı üniversite de hukuk fakültesi okuyorduk. Okul başladıktan sonra onun arabası ile beraber okuldan eve gidiyordum sonra da kafede çalışıyordum. Hayatım birkaç zaman böyle iyi gidiyorken bana doğru gelen tehlikeyi fark etmemiştim.
Gecenin bir ıssı kafeden eve gelirken abimin numarasından bir mesaj geldi
- Geliyorum Güneş... Güneşi yok etmeye geliyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Yok Olurken
RomanceHataların kadar büyürsün demişti annem bana ölmeden bir kaç saniye önce. Tabii ben bu sözün ağırlığını da anlamını da daha çok küçükken ama en güvendiğimden aldığım darbe ile öğrendim. Abimden öğrendim ben bu sözün gerçekliğini. Annemin ölmesi baba...