Işık saçmak için yanmak 4. Bölüm
"Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır." Ne kadarda güzel demiş platon. Ben çocuk muyum hala yoksa artık bir yetişkin miyim ya da zaten hiç çocuk olmayıp direk hayatın sivri dişlerine atılmış bir kimse miyim bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki karanlık artık beni eskisi kadar korkutmuyordu çünkü ben o herkesin korktuğu karanlıkla büyüdüm. Abimin, babamın kararttığı hayatı ben yaşadım. Karanlıktı beni ben yapan aslında ama artık aydınlık yüzdeki beni de bulmam lazımdı. Herkesin hayatında zıtlıklar var ama benim... benim tek ton bir hayatım vardı artık bu akışı durdurmam can katmam lazımdı. Çocukken abimin bana biçtiği karanlıktan sadece ben korkuyordum sanıyordum ama işin aslı o değilmiş Sevil teyze ve kocası, onlar bile o karanlıkta korkuyordu. Beni aydınlığa çıkarmak için hiç çabalamadılar. Abim gittikten sonra karanlığıma sadece iki gün dayandılar. Karanlıktan annem hiç korkmazdı üstüne üstüne gider bana da onun korkulacak bir şey olmadığını söylerdi. Bende annemin attığı büyük adımların arkasından korkusuzca ufak adımlar atardım. Ve hep te öyle yaptım. Bir yetişkin neden karanlıktan korkardı ki onlar çocukken hiç girmemişler miydi o karanlığa hiç mi kendilerini aydınlığa atmamışlardı? Bulutları gördüklerinde ne yapmışlardı hep Güneşli miydi hayat onlar için? Ne kadar yazık halbuki biz çocuklar korktuğumuzda o karanlığın heybetinden yetişkinlere sığınırdık ama onlarda korkarsa bizi kim hazırlayacaktı aydınlığa?
Sabah uyanmış derin düşünceler içinde kendi kendini yerken Ilgaz'ın güven veren sesini işitti: Bazı şeyleri o kadar da düşünme. Çünkü bazen ne kadar düşünürsen düşün çözüm bulamazsın. Bir şekilde düşüncenin aksine bir şeyle bulursun. Bazen bazı şeyler için düşünmemek akışına bırakmak en iyisidir Güneş. Dediğinde dediklerinin doğruluğu çok ağır da olsa kabullenmekten başka şansım yoktu çünkü öyleydi düşünmek bazen sadece aklımızı bulandırır, çıkmaza sokar halbuki biraz kendimizi hayata bıraksak zaten cevaplar önümüze çıkacak ama işte insanlık her şeye hemen ulaşmak istemek doğamızda var.
Ilgaz'ın ayaklanmasıyla bende yataktan kalmaya çalışmıştım dün gece ki o olay sonrası sesim baya bir kısılmış, boğazım şişmişti. Çaktırmamaya çalışsam da düne göre nispeten daha iyi olan ayaklarımı yere basmıştım ki Ilgaz benden önce davranıp beni yine kucakladı. "Ilgaz artık gerek yok kendini bu kadar da yormak zaten yeterince başına bela açıyorum." Ben bunları söylerken çoktan mutfağa gelmiştik bile. Beni sandalyeye oturtup eğilip gözlerime baktı. "Başıma bela açtığın falan yok Güneş bu bir ayrıca kürdan gibi inceciksin bazı ceketlerim senden ağır bu da iki. Ha bir de şu var okulda zaten yeterince canın yanacak bari şimdi acısız bir kahvaltı yap bu da üç oldu galiba." Deyip mutfak bankosuna doğru yöneldi. Birkaç dakika sonra beni de şaşırtan bir performansla içinde bir iki parça kabukta olsa güzel bir omlet yapmıştı.
Yemeklerimizi yemiş, üstümüzü değişmiş, arabaya binmiş fakülteye doğru yol alıyorduk ama yollar o kadar karlıydı ki normalde on beş dakikalık yolu kırk beş dakikada gitmiştik. Uzun uğraşlar sonucu fakülteye vardığımızda Ilgaz kapımı açıp bana elini uzattı. Kararsız kalsam da ilk birkaç saniye sonradan yere sümük gibi yapışmak istemediğime kanaat getirip uzattığı eli tuttum. İlk başta her şey gayet iyiydi ta ki bizi el ele kol kola gören Ilgaz hayranlarına kadar. Sanki Ilgaz'ı bıçaklamışımda elimde cesedini tutuyormuşum gibi hayretle bakıyorlardı yüzüme. Ben de bakışlarından rahatsız olmuştum ama kızlar bu kadar da abartmaya gerek yok gerçekten. Ellerinde olsa beni tam şuracıkta kesip parçalarımı kimse bulamayacak kadar lime lime ederlerdi. Yani en azından şu anki ortamda o hava vardı. Bir de işin kötü tarafı ben yeni doğmuş bir buzağı gibi paytak paytak yürüdüğüm için aman sanki hiç akmıyormuş gibi geliyordu neyse ki en son Ilgaz tuttuğu elimdeki elini sıkıp "Sakın onlara sizden korkuyorum imajı verme. Emin ol buradaki bütün herkes senin o kendini küçümseyen bakışlarınla bile daha da keyifleniyorlar. Sen dik dur önüne gelen eğilsin, sen değil. Anlaştık mı ?" dediğinde kendimi toparlayıp emin bir şekilde "anlaştık" dedikten sonra nihayet kapı açılmış dersin olduğu amfiye doğru yol almıştık. Arkalarda bir yere oturup hocanın gelmesini bekledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Yok Olurken
RomanceHataların kadar büyürsün demişti annem bana ölmeden bir kaç saniye önce. Tabii ben bu sözün ağırlığını da anlamını da daha çok küçükken ama en güvendiğimden aldığım darbe ile öğrendim. Abimden öğrendim ben bu sözün gerçekliğini. Annemin ölmesi baba...