Karanlıktan kurtuldum derken 2. bölüm
Geçmişinden kurtulmak hiçte kolay değilmiş meğer. Her şey bitti aydınlık vakti artık derken yine karanlığa gömülmek gerçekten insanı kapana kıstırılmış gibi hissettiriyordu. Benim için aydınlığa ulaşmak Gökkuşağının sonunu görmek gibi bir şeydi, imkansızdı. İstediğim kadar koşayım sonunu asla göremeyecektim. Bu günüme kadar hep düşündüm karanlıktan kurtulmak nasıl bir şey? diye ama hiçbir zaman sorumun cevabını bulamadım. Aydınlığı daha önce görmeyen bir insan nasıl düşünebilirdi nasıl bir şey olacağının aydınlığın. Ama ben pes etmeyecektim abime inat güneş yine parlayacaktı dağıtacaktı bütün karanlığı tek başına. Güneşti sonuçta bu sonuçta kim onu yok edebilirdi o istemedikçe. Bu sefer onların yazdığı kitabı okumayacaktım. Onlar benim yazdığım kitabın birer ufak ayrıntısı olarak kalacaklardı. Abimle konuşmayalı 6 yıl olmuştu. Abimsiz son 6 yılımda aydınlığa ulaşamasam bile en azından sadece durgun bir karanlıktı. Onunla olduğum zamanlar gibi gök gürültülü değildi. Mutlu değildim ama çaresiz de değildim. Anneme verdiğim sözü tutacaktım. Güneşi yok etmelerine izin vermeyecektim.
Sabah erkenden kalkıp lavaboya girip iki tane ufak tost hazırlayıp Ilgaz'ı bekledim. O da geldikten sonra sessiz bir şekilde tostlarımızı yiyip okula gittik. Okul başlayalı 5 ay olmuştu. Kış yine zor geçiyordu kardan yolda gitmek hayatı çok zorlaştırıyordu. Bir şekilde okula varıp derslerimize girdik. İki gün sonra doğum günümdü 19 oluyordum. Annemsiz 14'üncü doğum günümdü bu. Okulda da normal hayatta da arkadaşım olmadığı için doğum günü hatırlayıp kutlayacak kimsem yoktu. Ilgaz ile pek sohbetimiz olmasa da iyi çocuktu iki aydır kirayı o ödüyordu. Çünkü kitaplarımı ve iki aynın kirasını ödedikten sonra biriktirdiğim paradan eser kalmadığını fark ettim Ilgaz'da sorun olmadığını söyleyip son iki aydır o ödüyordu kirayı ben de yemek, temizlik yaparak içimi ferahlatmaya çalışıyordum. Akşam Ilgaz beni eve bıraktıktan sonra eve hiç çıkmadan başka bir yere gitti.
Eve girdiğimde bir terslik olduğunu sezdim. Biz hiçbir zaman holün ışığını açık bırakmazdık ama yanıyordu ışık. O kadar yorgundum ki kapının önünde on dakika ya yakın dikilip içeri girdim her şeyi bir kenara sallayıp. İçeri girip kapıyı kapamam ile üstüme birinin çullanması bir oldu. O kadar ağırdı ki üstüme atlayan yere kapaklandım onunla beraber. Düşüşün sertliği ile kafamı yere çarpmam işten değildi. Birkaç saniye kendimi toparlayamadım ama üstümdeki kişi beni kendine çevirince şu ana kadar hissetmediğim korku ayaklanıp canlı bir hal almıştı resmen. Gözlerinde en son gördüğümden bile daha çok etkisine almış nefret duygusuyla bana bakıyordu abim. Beni yerden sert bir şekilde kaldırıp duvara vurdu. Suratında iğrenç bir sırıtış ile gözlerimin içine bakıyordu. İlk konuşan ben oldum. " Ne oldu Güneşi yok etmeye mi geldin?" Sakinliğimden dolayı afallasa da tekrardan o iğrenç gözlerini gözlerime dikip: Güneş zaten sen doğduğunda yok oldu. Olmayan bir şeyi yok edemem ama onun yerine geçmeye çalışan bir pürüzü ortadan kaldırabilirim diye düşündüm. Bu sözlerinin ardından yüksek bir sele bağırıp vurmaya kalktı, kendimi yere atıp bana atmayı planladığı yumruğun duvara çarpışını izledim. Kısa bir süre içinde kendimi toparlayıp mutfağa doğru koştum. Elime aldığım bıçakla elinden kanlar akan abime baktım. Gözlerinde nefretten de fazlası vardı çok karanlık bakıyordu. Diğer elinde anca atarken fark ettiğim bir kar küresi vardı ve şu anda havada bana doğru geliyordu. Attığı küre kafama isabet ettiğinde kaşımdan akan kanla abimin bana koşmaya başladığını gördüm. Elimde bıçak olması o kadar önemsizdi ki çünkü o da biliyordu onu ona saplayamayacağımı.Yere düşen kar küresinin kırıkları ayağımı delik deşik ederken tek yapabildiğim kendimi abime karşı korumaya çalışmaktı. Bağıra bağıra vuruyordu sadece. Bir anda abimin vuruşları uzaklaştı benden bu safer abimin acı içindeki sesi duyuldu. Ilgaz gelmişti yanında da iki arkadaşı vardı fakülteden. Abime ilk yumruğu atan Ilgaz yerdeki beni görünce devamını Arda ve Özgüre bıraktı. Yanıma gelip beni yavaşça kucağına alıp salona götürdü. Kucağından bırakmadan koltuğa oturdu. Aslında bırakmamasının sebebi tişörtünü sanki kaçacakmış gibi tutmamdı. Geliyordu işte yine o lanet krizi geçirecektim. Ilgaz bir kere daha beni kriz geçirirken gördüğü için gayet sakin karşılıyordu, sırtımı sıvazlayıp kulağıma "geçti" diye telkin edici şeyler söylüyordu.
Yarım saat gibi bir sürenin ardından titremelerim yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Ilgaz'ın tişörtü göz yaşlarım, alnımdan ve kaşımdan akan kanlardan dolayı sırılsıklam olmuştu. Bu sefer sessizliği bozan Ilgaz'dı. Kim o içerideki soysuz? diye sinirden kısılmış sesiyle sorduğu sorunun ardından birkaç saniye hiçbir şey söylemeden durduktan sonra ağzımdan yarım yamalak bir "abim" kelimesi çıktı. Kucağında oturduğum vücut bir den gerili verdi. Sesi artık sinirli gibi değildi sinirden kuduruyor gibiydi. Suratımı yüzüne çevirip: Ne demek abim Güneş? Bir insan evladı kardeşine bunu yapar mı Allahaşkına?! Dediği şeyin üstüne söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Çünkü evet o nefretten gözü dönmüş dam benim abimdi ve bu gördükleri aslında hiçbir şeydi. Ama şimdi bunu söylemenin ne yararı olacaktı ki bu iğrenç duruma. Kendimi en güçsüz en işlevsiz en savunmasız hissettiğim anlardan birindeydim şuan ve yetimhaneye düştüğüm o yıldan sonra ilk defa gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Ağlıyordum resmen Ilgaz da benim kadar şok içindeydi. Beni daha önce ağlarken hiç görmemişti, ben bile en son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum. Arda ve Özgür hala içerideydi abimle beraber, o adamın yakınımda olması bile beni gererken yanımda Ilgaz'ın olduğunu bilmek bir nebze rahatlatıyordu. Ilgaz beni koltuğa oturtup televizyon ünitesinin altındaki ilk yardım çantasını alıp yerde önüme oturup ilk önce yüzümdeki yaralara baktı ardından da kar küresinin kestiği ayaklarıma.
polisler gelmişti eve abimi karga tulumba götürmüşlerdi. Polisler benden ve Ilgazlardan da ifade aldıklarından sonra gitmişlerdi. Arda ile Özgürde yanımızda bir süre kaldıktan sonra onlarda gitmişti. İkisi de numaralını telefonuma kaydetmişlerdi. Abim yok etmeye gelmişti ama şimdiden ben öndeydim iki tane arkadaş bile edinmiştim. Ilgaz yanıma gelip: Bana her şeyi baştan sona anlatır mısın Güneş? dediğinde en azından ona bu kadarını borçlu olduğumu düşünüp her şeyi baştan sona anlattım.
iki saatin sonunda ağlayarak yeri geldiğinde histerik gülüşlerle anlattığım hayatımın sonuna gelmiştim. Bütün bunlardan sonra Ilgaz'ın beni evden kovacağına emindim ama en azından ayaklarımı yere basana kadar evde kalmama izin vermesini umdum. Ilgaz gözlerimin içine bakıp birden bana sarılı verdi. Sevil teyze bile bana sarılmamışken annemden sonra birinin bana sarılması o kadar iyi gelmişti ki sonsuza kadar burada kalabilirdim. Sıcak ve güvenliydi. Ilgaz bana bakıp: Güneşi yok edemeyecek! dediğinde kendimi tutamayıp Ilgaz'a tekrar sarıldım ve sarıldığım gibi oracıkta uyumaya başladığımı hissettim Ilgaz da fark etmiş olacak ki koltuğa uzandırdı ikimizi de ve tıpkı annem gibi saçlarımı okşamaya başladı. Zaten çok geçmeden uyuyakalmıştım.
5 yaşımdan beri uyuduğum en güzel uykudan Ilgaz'ın bana seslenmesiyle uyanmıştım. ikimizde hala nasıl yattıysak öyle yatıyorduk. Bana bakıyordu koyu mavi gözleriyle. Hadi kalkalım saat on iki oldu bir şeyler yiyelim Allah bilir sen dün sabahtan beri hiçbir şey yememişsindir deyip beni koltukta oturur pozisyona getirdi, ardından koltuktan kalkıp beni de kucağına alıp mutfağa götürdü. Mutfağa girer girmez içim kalksa da Ilgaz'ın güven veren sesiyle kendime geldim. "O burada değil ve artık olamayacakta. Korkma!" Başımı sallayıp oturttuğu sandalyede tost yapmak için ekmeklerle cebelleşen Ilgaz'ı seyrediyordum. Kestiği peynirin kalınlığı ile sesli bir şekilde gülüp yardıma ihtiyaç var mı diye sordum. Melül melül gözlerime bakıp peyniri ve kesme tahtasını masaya getirip sözde bir ekmek için kestiği peynirden ekstra daha altı dilim daha çıkarım birkaç dilim de sucuk kesip Ilgaz'ın önüne koydum. Ekmekleri alıp tost makinesine koyup çay demlemeye başladı.
Şu son iki gündür konuşmadığım kadar konuşup, gülmediğim kadar gülüp, birine güvenmenin ne olduğunu tatmıştım tekrardan. Vay be abi sen güneşi yok etmeye çalışırken yanlışlıkla kıvılcım yakmıştın tekrardan parlaması için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Yok Olurken
RomanceHataların kadar büyürsün demişti annem bana ölmeden bir kaç saniye önce. Tabii ben bu sözün ağırlığını da anlamını da daha çok küçükken ama en güvendiğimden aldığım darbe ile öğrendim. Abimden öğrendim ben bu sözün gerçekliğini. Annemin ölmesi baba...