Bütün bu olaylardan sonra teyzemlere tasınmak zorunda kalmıştım. Beni kendi cocuguymus gibi büyüttü. Birazda cılgın bir kadın oldugu icin gayet eglenceliydi gecirdigim onca yıl. Teyzem bu olaylar oldugunda sadece benim için yaşamak adına yemin etmişti. Hiç evlenmedi. Onun çocugu bendim. Aynı zaman da birtanecik kücük kardeşi Nazlı dan kalan tek yasayan anısıydım. 35 yasında ve isine cok düşkün bir avukat. Tam bir işkolik. Konuşabilmem tek bir kelime edebilmem için bana her türlü psikolojik destegi aldırdı ama hepsinin sonunda edilen tek bir cümle vardı "Kendisini konusmak icin hazır hissettiginde bunu başaracak".
O gün 12. sınıf baslıyordu. Aynı zamanda dogum günümdü. Annemin öldüğü, babamın tekrar hastaneye kapatıldıgı, hayatımın parça parça cam kırıgına dönüşmesinin 12. yılıydı. Lise hayatımın son yılı.Ben okulun sessiz kızıydım. Fazla arkadaşım yoktu. Lise cok güzel bir yer olmamıştı benim için. İhanet, populerlik, pislik doluydu. Bir tane dostum vardı. Her zaman yanımda olucagına inandıgım. İletişim kurmakta hiç zorluk cekmedigim tek bir insan. Gözlerinde mutluluk göremedigim, sesinden umutsuzlugu duydugum bir adamdı. Bulut. En caresiz anlarimda bana yardım eli uzatan. Her seyini sonuna kadar paylasan hatta biraz daha abartırsak yasamını sanki bana adamıs bir cocuktu. Bana acıdıgından mı yoksa gercekten beni en iyi dostu olarak gördügü icinmiydi bu yardımı bilemem. Benim dısımda bu kadar suskun olan az kisi tanırdım bitanesi de Buluttu iste. Uzun boylu, esmer, siyah gözleri ve onu cekicilige daha da yaklastıran biraz kilosu vardı. Herkes ondan cekinirdi. Belki de üzerine sinmis garipligi yüzünden korkarlardı demekte yanlıs bir düsünce olmazdı. Arka sokagımda oturuyordu. Yakındık. Kendimize bir iletisim sekli gelistirmistik. Dilsizlerin alfabesi gibi degildi. Ben asla onu ögrenmek istemedim. Kimseyle konusmaya ihtiyacım yoktu. Özelliklede Bulutla tanıstıktan sonra. Genelde birsey oldugu zaman birbirimizin elinin üstüne harfleri yazıp anlamaya calisarak anlasirdik. Kimi zaman eglenceli, kimi zamanda vakit kaybettirici bi uygulama oluyordu bu. Bana hicbir zaman neden konusamadıgımı sormadı. Ama gözlerinden bildigini biliyordum. Kücük bir semtte yasardık herkes birbirini tanırdı. Özellikle site kısımları, yani bizim gibi oturanlar. Teyzemle Bulut'un annesi yakın arkadaslardı. Mutlaka komik hikayemi dinlemistir.
Bulutla tanismamiz ürperticiydi. Aynı okulda olmamıza ragmen okul dısarısında karanlık bir aralık gecesinde tanistik. Bundan 2 yıl önce yani lise 2. Sınıftayken. Karanlık ama fırtına olmayan, karla kaplı bir geceydi. Ben kimsenin beni bulamayacagı yerlerde yürümeye bayılırdım. Burada bir yokus vardı. Kimsenin cıkmayacagı. O yokusun tepesinde ise yalnızlıga mahkum edilmis bir bank. Karsısında essiz bir manzara. Kimsenin burayı bildigini düşünmezdim. Bilenler olsaydı da bu yokusu cıkmaya cesaretleri olacaklarından emin degildim. O gece oraya gidiyordum. Kulaklıgımın teki takılıydı. Her ihtimale karşın bir tanesini cıkartırdım. Yokusun sonuna, o yalnız banka yaklasırken bir ses duydum. Bir de gölge. Kendi kendine konusan uzun boylu bir erkek. Biraz ürperdim ama korkmadım. Ben hiç kimseden korkmam, babamdan bile. Tek bir çıt cıkarmadan ilerlemeye calıstım.
Arkasından görmeme ragmen tanımıstım. Mesela ceketinden. Siyah deri ceketinden. Buram buram ölüm kokan cocuktu o. Muhtesem lisemizin gizemli, korkunc, sessiz cocugu. O an aklımdan ruh ikizim olabilir mi diye düşünmüştüm. Tanımıyordum ama cekiciydi, o gizemli yönü bana cekici gelirdi. " Ölmeliyim, bana göre degil, yapamıyorum" gibi fısıltıyla kendisiyle konusuyordu. Aglıyordu. Birkac saniye kafamda yanına gitmelimiyim diye savas verdim. Ama gidecegimi biliyordum. Ayakkabılarımdan cıkan sessizligi bozarak yürüdüm. Arkasına baktı hızlıca. O sırada telas yaptıgını anlayabildim. Elindekini düşürdü. Gözlerimle gri, gümüs silahın yere düşüşünü izledim. Belkide bu onun ritüeliydi ve ben onu bozmustum. Biraz utandım. Ölebilirdi, insanların seçimlerine karısmayı sevmem. Belki içini bana dökerek ölmek isterdi. Yavasca yanına yürüdüm. Gözleri o kadar cok acılmıstı ki, endiselendigini anlamıstım. İlerledim ve yanına oturdum. Manzaraya baktım tam karşıma. Sanki rahatlamıs gibiydi. O da manzaraya döndü. Yerdeki silahı almaya calismadi bile. Onu göz ucuyla süzerken çok çok hafif bir tebessüm ettigini gördüm. Belkide gelen ben oldugum icin sevinmişti. Konusmadıgımı herkes bilirdi. Bu yüzden içi rahatlamıştı belki. Yüzümü tamamıyla Bulut'a cevirdim. O da bana döndü. Neden diye sormak istemedim. Ama aklımı okurcasına "cünkü yapamıyorum" dedi. Gülümsedim. Bacagında olan elini tuttum ama yanlıs anlamasın diye bir dakika olmadan cektim. Kuru soguk yüzümüze vurdukca daha güzel oluyordu. Ölmek için güzel bir aksam seçmiş.
Eline silahını aldı. Belkide artık gitmem gerekiyordu. Ama hayır onu internette yazdıgı yazılardan bilirdim. Okurdum. Yalnızlıgı sevdigini biliyordum ama onu sonsuz yalnızlıga terk edemezdim. Tek bir cümle kurmam lazımdı. Ama lanet agzım açılsada sesim cıkmıyordu. Bazı zamanlar ihtiyaç duyardım. Ama bu bir seyi degistirmiyordu. Ben bunları düşünürken suskunlugumuzu Bulut bozdu. "Gercekten konusamıyor musun? Hakkında söylenenler dogru mu?" Ona nasıl anlatıcagımı bilemedim. Yüzümle bir kac mimik yaptım ama anlatamadım, farkındaydım. Elimi tuttu avucumun içini cevirdi. Elleri buz gibiydi.
Tek tek harfler yazdı ama anlamıstım. Harfler bütünlestigi zaman "böyle konuşabiliriz" gibi bir cümle cıktı. Kahkaha attım. Sessiz bir kahkaha. Zahmetliydi, ama benimle konuşmak istemişti. Daha önce kimse böyle yaklasmamıstı bana. Avucunun ici açık yazmamı bekliyordu, yazdım, biraz uzun sürdü. "Anlatılanları bilmiyorum ama gercekten konusamıyorum". Sonra o anlatmaya basladı, o kadar cok şey anlattı ki. Bazılarına göre tecavüze ugramısım, bazılarına göre dilsiz dogmusum, bazılarına göre kendimi öne cıkarmak adına konusmuyormusum, bazılarına göre dilimizi bilmiyormuşum. İçten içe o kadar cok güldüm ki kıpkırmızı olmuşum. Lise böyle bir yer işte..
Avucuna "hayır" yazdım. "peki neden?" Diye sordu. Anlatmaktan çekindim. Yüzüne baktım sadece. "Kötü bir olay mı" dedi. "Çok kötü" yazdım eline. Virgül koymaya calıştım arkasından, sen neden ölmek istiyosun, yazmaya calıstım. Elimi tuttu. "Yaşamam için bir sebep yok, ben böyleydim, böyleyim. İnsanlar aynı, degersiz" dedi ve manzaraya döndü. Öyle bir özgüven patlaması yaşadım ki diger elindeki silahı hızlıca alıp, uçurumdan asagıya fırlattım. Mutluydum ama bu Bulut'u hiç mutlu etmemişti. Sinirlendi. Elimi bıraktı ve koşarak gitti. Ayaga kalktıgımda onu göremedim. Arkasından bagırma sansım zaten yoktu. Ertesi gün okulda onu aradım ama göremedim. Kantinde bir seyler atıstırırken, ölmüsmüdür acaba diye düşündüm. Daha farklı hicbir sey düşünmedim. Yanımdaki sandalyenin cekilmesiyle irkilmiştim. Buluttu. Elimi tutup "ben geldim" yazdıgından beri en iyi dostum, sırdasım oydu.
Yaz tatilinden sonra okulun açılması, hic hosuma gitmedi. Ama lisedeki son yılım oldugunu varsayarsak mutlu olabilirdim. Teyzem işe geç gidicek olmalı ki beni gayet öpücüklere bogarak uyandırıp "Eylül bugun ben seni okula bırakıyım, 12. Sınıfın ilk günü" diye sacmalıyordu. Onu kırmak asla istemezdim. Bas ucumda ki kagıt kalemi alıp "Tamam teyzem sen götür, Bulutu da alalım ama" yazdım. Onaylayan bakıslarıyla "arabanın anahtarını alıyorum, sende hemen gel" dedi. Dişlerimi fırcalayıp, saclarımı rasgele ördüm. Siyah pantolonumu giyip, beyaz gömlegimi üstüme geçirdim. Siyah cantamı da takıp boy aynamda kendime bir göz attim. Çok zayıflamıştım. Elmacık kemiklerim iyice belli oluyordu artık. Kilo almalıydım. Ama yemek yemekle aram pek yoktu. O sırada Bulut' a mesaj attım. Geldigimizi haber verdikten sonra. Evden cıktım. Gümbür gümbür bir müzik sesi geliyordu. Tabikide teyzemin arabasından yine pal stationu bulmuş, seside sonuna kadar açmış olmalıydı. Tahminlerimde yanılmamıstım. Teyzem arada konusamadıgımı unutup bana bir sürü soru sorardı. Yine bir kac soru sordu bende mimiklerimle cevap verdim. Bulut kapıda bizi bekliyordu. Arabaya binip "Günaydin kızlar" dedi her zamanki utangaclıgıyla birazda sırıtmaya calısarak. Kafamı arkaya cevirip gülümsedim. Eger bulut' u tanımasaydım uyusturucu kullandıgını düsünürdüm. Göz altları morarmış ve içeri göçmüştü. Kac gündür uyumamıstı acaba. Gözlerine kitlendigimi anlamıştı. Kıkırdayarak 3 dedi. Bulut' un en sevdigim özelligi buydu. Konusmama gerek kalmıyordu bazen yazmama bile. Kaşlarımı çattım ama bu onu daha cok güldürdü. Teyzem "hadi cocuklar inin geldik" dedi. İnmek zorunda kaldık. Oysa ki halimden gayet memnundum. İnip yürümeye başladık, okulun bahçesine girdigimde herkes aynıydı. Herkes kendi grubunun yanındaydı. Ama hayır! Degisik bir sey vardı. O zengin züppe grubunun içinde 2 bucuk yıla yakın görmedigim bir yüz vardı. Mertcan. Durdum. Bulutta durdu. Mertcan'la göz göze geldigimde her şey filmlerde ki gibi gözümün önünden geçti. Şerefsiz, göt herif. 6 ay boyunca onun yüzünden evden cıkamamıştım. O an sanki iki bucuk yıl öncesinde, okulun arka sokagında, binaların arasında, beni zorla öperken söyledigi iki kelime yankılandı "Hadi Bagırsana"
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Öpücük
ChickLitSuskunlugumun 12. yılıydı. Dalga gecenlere, acıyarak bakanlara, hakkımda hikayeler uyduranlara, taciz etmeye calısanlara ragmen 12 sessiz yıl.. Babamın ailemizi katledisinin üstünden bu yana cümleyi bırak bir kelimeyi, harfi sesli bir sekilde söyley...