Gözlerimi çok az bir ışık alan kapalı otoparkta açtım. Bütün arabaların arkasında kuytu bir köşede, ellerim bağlıydı. Yanımda oturan kızın bana bakması için kafamı kaldırdım. Bana iyice dönünce kim olduğuna dair bir şeyler belirmişti kafamda. Bulut'un arkasına bindiği motorcu kızdı. Yüzünü ilk defa bu kadar net görmüştüm. Muhtemelen evdeki kızda bu kızdı. Sürtük.
"Ooo sessiz prenses uyanmış" dedi o cırtlak sesiyle. Yüzüne baktım. "Cevap versene" diye bağırdı arkasından. Harika! Konuşamadığımı bilmiyordu. Ne yapacaktım ben şimdi? Dudaklarımla konuşmaya başladım ama beni anlayacak kadar akıllı değildi kızıl kafalı. "Ses çıkarsana orospu!" Dedi. Tekrar bir cevap alamayınca karnıma sert bir tekme attı. Canım felaket yanmıştı. "Bulut'un kapısında ne işin var? Neden geldin bir bir anlatacaksın şimdi. Yoksa ağzını yüzünü dağıtacağım"
Agzımı oynatarak "ben konuşamıyorum" dedim. "Lan ses çıkar" diye bağırdı. Yakamdan tutup beni olduğum yere oturttu sonrada gelişi güzel bir tokat attı. Tokatı yedikten sonra yüzüm tam bir şekilde soluma döndü. "Ben kimim biliyor musun? Bulut'un sevgilisi olacak kız. Şuan ne kadar sevgili değil seks hayatı yaşasakta beni isteyeceğini biliyorum" dedi sonra da kendi kendine fısıldadı "istemek zorunda". Korkudan altıma işeyecektim. Ellerim bağlıydı, kaçmam imkansızdı. Ağzımı tekrar oynattım "Ben konuşamıyorum". Ama bu da hiç işe yaramamıştı. "Son bir şans veriyorum bir kelime dahi söylemezsen dişlerini eline veririm" dedi. Korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı. O sırada telefonum çaldı. Bunu duyan kızıl kafa elini hemen eşofmanımın cebine attı. "Bulut'un seni arıyor" Gözleri de kızıla dönmüştü ve aniden bir tokat daha geçirdi bana, bu defa yüzüm sağıma dönmüştü. "Efendim Bulut'um" diye açtı telefonu. Hadi Bulut ne olur kurtar beni diye geçirdim içimden. Kızıl kafa durmadan "sanane, nerdeysek nerdeyiz, yoksa bu orospu senin sevgilin mi, ikinizide mahvederim" tarzı şeyler sıraladı. En sonunda Bulut onun kalbine dokunacak bir şey demiş olmalı ki kız adresi söyledi. Bulut gelene kadar biraz daha tokat biraz da tekme yedim. Ölmek üzereydim. Ağzımda kan tadı vardı artık.
Yarım saate yakın bir süre de Bulut geldi. "Sen ne yaptığını sanıyorsun Su" diyerek yanıma koştu, ellerimi açtı. "Eylül çok özür dilerim çok çok özür dilerim, o kızı sik.." diyip yarı baygın gibi duran gözlerime bakıp sustu. "Bulut bu kız kim niye konuşmuyor, sen neden ona bu kadar ilgilisin" diye ağlamaya başlamıştı kızıl kafalı kendi adıyla, Su. Bulut beni kucağına alırken "O konuşamıyo çünkü beynini.." diyip sustu, gözlerini devirerek. Bulut'u ilk defa böyle görmüştüm. Bulut kadınlara karşı kibardır oysa ki nasıl böyle bir pisliğe bulaşmıştı bu çocuk. "Hastaneye gidiyoruz Eylül" diye fısıldadı kulağıma. "Akşam size geleceğim Bulut konuşmamız lazım, hamileyim!" Diyen bir ses arkadan.
Gözlerimi hastane odasında açtım. O kızıl kafanın Bulut'a söyledikleri yüzünden kısa çaplı bir şoka girmiş olmalıydım. Yanımda hiç kimse yoktu. Baş ucumda telefonum vardı. İlk işim mesajlarıma girmek oldu. 34 tane mesaj tamamiyle hepsi Savaş.
"Eylül geldim nerdesin?" 16:21
"Eylüüüüüüüülllllllll"16:22
"Nerdesin"16:23
"Beklemekten gerçekten nefret ederim"16:25
"Giderim ki :)" 16:26
"Eylül başına bir şey mi geldi" 16:35
"Eylül evde yoksun"16:39
....
Hemen mesaj attım.
"Hastanedeyim, muhtemelen buralarda" 21:09
Attığım bir mesajın arkasından teyzem kendini yırtarak içeri girdi. "Kızım ne oldu sana, kim seni bu hale getirdi? Nasıl olur böyle bir şey?" Diyordu. Bulut'un hamile bıraktığı kızıl kafa dedim ağzımı oynatarak nasılsa anlamayacaktı. "Anlamıyorum, yazmak ister misin?" Diye sordu bağırdığının farkında olmadan. Zaten başım ölesiye zonkluyordu, yüksek ses çekecek havamda değildim. Bulutla konuşmadan da o kızla ilgili hiçbir şey anlatamazdım.
Kafamı "hayır" dercesine salladım. Teyzem saçımı okşuyor bir yandan da söylemiyordu. Sonra pat diye kapının açılma sesi Savaş. Mesaj atalı 10 dakika olmamıştı.
"Eylül ne oldu sana?" Suratında ki tedirginlik her türlü okunuyordu. Mavi gözleri yuvalarından çıkacak gibiydi. Teyzem arkasını dönüp "Sen kimsin oğlum?" Dedi üzgün ve şaşkın bakışlarıyla. "Çok özür dilerim, öylece içeri daldım, kendimi tanıtmadım. Savaş ben, Eylül'ün sınıftan arkadaşıyım." Teyzem ayağa kalktı. "Ben seni bir yerden tanıyorum" dedi. "Bilmiyorum efendim, ben daha önce sizinle hiç karşılaşmamıştım" dedi Savaş. Hiç görmediğim kibarlığının dibini göstererek. "Sen Ayşegül Tuna'nın oğlu değil misin? Şu birkaç yıl önce .." diyerek sözünü bitirmemişti. Savaş'ın yüzü kızarmıştı. "Evet ben onun oğluyum" "Annenin davasına bakan avukat benim arkadaşımdı, tekrar başın sağolsun. Ben bir kahve almaya gitsem Eylül'e göz kulak olur musun?" Dedi. Belkide daha fazla Savaş'ın canını yakmak istememişti. "Tabi, siz gidin" dedi Savaş. Teyzem Savaş'ın omzunu sıvazlayıp kapıdan çıktı. Savaş'ın bakışları kan çanağına döndüğüne emin olduğum gözlerimle buluştu. Yanıma oturdu.
"Sana bunu kim yaptıysa bulup onu da öldüreceğim" dedi. Güçlükle eline uzandım. "Tanımıyorum, kafası güzel birkaç çocuktu galiba" yazdım. Yalan söylemek zorundaydım, Bulutla konuşmadan hiçbir işe kalkışamazdım.
"Suratın mosmor olmuş Eylül, yok o zaman o çocukları bulup bir bir ben döveceğim"
"Savaş" yazdım önce sadece sonra biraz gözlerine bakıp orada dinlendim, arkasından da "Geldiğin için teşekkür ederim" yazdım.
"Tabiki de geleceğim Mesajından yarım saat bile geçmeden dediğin yerdeydim ama seni hiçbir yerde göremedim. Başına bir şey geldiğini anlamıştım ama sana hiçbir şekilde ulaşamadım."
"Bulutla kavga ettik ve senden başka yazabileceğim kimsem yoktu" yazdım.
"Beni bir kurtarıcı olarak görmenize sevindim Eylül Hanım" dedi pis pis sırıtarak.
Kaşlarımı kaldırarak ona baktım "öyle bir şey yok" der gibi, sonrada gülümsedim.
"Sabah ki kadar kızgın değilsin bana" dedi.
"Hayır, kızıcak bir şey kalmadı ki, zaten güzel dayak yedim.Bunlar hep sana kızdığım için oldu belkide" yazdım eline yavaşça biraz geç anladı. Bir şey demeden elimi öptü. Çok duygusallaşmıştım orada. Bana böylesine ince davranan bir adam. Belki acıdığından belki de gerçekten bir şey hissettiğinden. Gözümden birkaç damla yaş düştü o an. "Şimdi de sulu göz olacaksın galiba" dedi imalı bakışlarıyla.
Tam o sırada telefonu çaldı. Elini hemen cebine atıp açtı. Kimin aradığını görmedim ama sesi çok net geliyordu, bir erkekti.
"Savaş kadını buldum"
"Nasıl buldun? Adresini buldun mu?"
"Buldum oğlum işte gel bize gidelim hemen"
"Arıycam ben seni" deyip kapattı.
Hemen eline atladım. "Olay ne?" Yazdım. Heyecandan olsa gerek elinin üstündeki damarlar şişmişti. Yüzü de kızarmaya başlamıştı.
"Sana bahsetmiştim annemin sevgilisi yani onu öldüren adam" dedi daha da sinirlenerek. Şok geçirdim. "Daha adamı bulamadık ama annemin burdayken görüştüğü en yakın arkadaşını bulduk. Talha da şimdi kadının adresini bulmuş" dedi.
"Bende geleyim, ister misin?" Yazdım kendimi suç ortağı gibi hissederek.
Yükselen sesiyle "tabiki de hayır" cevabını aldım. Yüzümü buruşturdum. "Gitmem lazım" demesiyle içeri elinde kahvesini ve çantasını aynı anda tutmaya çalışan teyzem girdi. Savaş birden ayaklandı.
"Eylül gitmem lazım. Sabah ki dediklerimin hepsini unut. Senin yanında olmak zorundayım. İhanetse ihanet umrumda değil. Amacımı biliyorsun artık bir amacım daha var beni sana çeken şeyi bulmak" "Ayrıca" diyerek ekledi "Konuşamayabilirsin artık senin kelimelerin benim".
Kapıdan çıkıp gitti.
Geriye kalan tek şey benim kafesinden fırlayacakmış gibi atan kalbim ve teyzemin "kim bu yakışıklı?" Sorusu altında attığı bakışları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Öpücük
ChickLitSuskunlugumun 12. yılıydı. Dalga gecenlere, acıyarak bakanlara, hakkımda hikayeler uyduranlara, taciz etmeye calısanlara ragmen 12 sessiz yıl.. Babamın ailemizi katledisinin üstünden bu yana cümleyi bırak bir kelimeyi, harfi sesli bir sekilde söyley...