O öpücük beni o kadar şaşırtmıştı ki. Neden bana böyle davrandığına dair bir fikrim yoktu. Ben aşkı onda tanımlamış olabilirdim ama Savaş benim gibi değildi. Benden daha sosyaldi benden kat ve kat üstün biriydi. Neden benimleydi? Bunu düşünmeyi en azından şuan erteleyecektim.
Tuvalet kağıdından biraz koparıp bana uzattı. Elinden aldım. Ağzımı sildim. "Hadi yüzünü yıkayalım" dedi. Ben ayaga kalkarken o musluğu açtı ellerini ıslattı. Sonra elleriyle yüzümü yıkadı. Aynı zamanda bana gülümsüyordu "Şimdi daha iyisin" dedi.
O an anlamıştım. Savaş'a kendimi tamamıyla teslim ediyordum. Kalbim bambaşka atıyordu hatta duran kalbim atmaya başlamıştı.
Parmak uçlarımda doğrulup ellerimi boynuna doladım, sarıldım. Kendimi o kadar iyi hissediyordum ki. Huzurluydu. Yüzünü boynuma sokmuştu, belimi kavramıştı. Bana hiç ters bir hareket yapmıyordu. Doğal davranıyordu. Boynumda alıp verdiği nefes beni gıdıklasada çıtımı çıkarmadım.
Dudaklarını kulağıma dayadı "Sen ne güzel bir şeysin" dedi. Olduğum yerde zıplamamak için zor duruyordum. Sırtına "Hoşgeldin" yazdım. Yazımı anlamaya çalıştıktan sonra yüzümü görebilmek için beni biraz itti. Ciddi bakışlarıyla " Senin hayatında olmamalıyım ben" dedi. Gözlerimi çevirdim ona bakmadım. Veremediğim cevaplar bir bir vücuduma saplandı. Üzüldüğümü anlamış olmalı "Eylül bir katille olmamalısın, sana babanı hatırlatacak biriyim, seni yaralayamam daha fazla" belimi tutmayı bıraktı. Bu sözden daha fazla ne yaralayabilirdi beni. "Bana babamı unutturan sensin Savaş. Bana kendim gibi hissettiren sensin. Beni o karanlık yerden çıkaran sensin." diyemedim. Avucunu aldım "Ben sana güveniyorum" yazdım.
"Hiç aynaya baktın mı sen? Gözlerinde ki masumluğu izledin mi? Bende seni bırakamam Eylül bu ihanete girer." dedi, sesi titredi.
Çok sinirlendim. Gözlerim doldu. Bana bunu yapamazdı. Ölen birini tekrar hayata döndürmüştü ve şimdi tekrar öldürmek istemişti. Savaş'ı var gücümle ittirdim. Tuvaletten çıkıp salona doğru yürüdüm. Hızlıca. Bir kağıt aradım. O mükemmel ellere -beni bırakıp gidecek ellere- daha fazla dokunamazdım. Önüme gelen ilk kağıda "Neden geldin o zaman?" Yazdım. Gözlerimden ateş fışkırdığına emindim. Belki de o sırada babama bile benzemiştim. Ela gözlerim kırmızıya bile dönmüş olabilirdi.
"Seni merak ettim" dedi, sesi kısılmıştı. Sonra dudaklarım ele verdi beni, gülümsüyordum. Yapamadım, ciddi olamadım. Hoşuma gitmişti, dayanamadım. Sarılmak için bir hamle yaptım ama Savaş kendini geri çekti.
Yaptığı hareketlerle söyledikleri hiç uyuşmuyordu. ''Bana annemi hatırlattın'' dedi. Bir şey yazamadan kapıdan çıktı ve gitti. Anlayamadığım, bir şey yapmamıştım annesine benzeyebilecek. Bende papatyalarımla baş başa kaldım. Teyzemin ıvır zıvırları attığı çekmeceleri karıştırdım ilk bulduğum cam vazoyu aldım. İçine su doldurup papatyaları koydum. Aslında aldığım ilk çiçekti. Savaş bir ilkti.
Savaş'a akşam mesaj atacaktım, kesinlikle. Odama gittim. Siyah eşofmanımı giydim üzerime de beyaz kısa kollu tişörtümü geçirdim. Telefonumu cebime koyduğuma emin olduktan sonra kapıyı çekip evden çıktım. Bulut'un evlerine doğru yürüdüm. Hızlı adımlarla ona hesap sormaya. Beni gördüğüne sevinmeyeceğini biliyordum. Her şeyi göze almıştım. Muhtemelen evde yoktur, okula gitmiştir ama hattını kırmış olması çok garipti. Bu çocuk hiç bir zaman böyle yapmazdı. Kapılarının önüne geldiğinde derin bir nefes aldım. Sanki son kalan oksijende benim hakkımmış gibi.
Kapıyı çalmak üzereyken içeriden gelen bağırış seslerini duydum. Ama bir kavga gürültüsü gibi değildi. Daha farklıydı, inleme gibi. Kapıyı çaldım. Ses kesilmedi. Uzun bir şekilde tekrar bastım. Beynim basmıyordu içeride olabileceklere. Kapının içeriden kilidi açıldı. Kapı hafifçe aralandığında tek gördüğüm Bulut'un nefes nefese olduğu, terli ve yarı çıplak bir şekilde şaşkınlıktan ölecekmiş gibi bakması oldu. Elimle ağzımı kapattım çünkü bende şaşırmıştım. Hattını kırıp bana hiç yazmamasının arayıp sormasının nedeni bu olmamalıydı.
Sanki benim tanıdığım, sevdiğim, uğruna her şeyi yapabileceğim arkadaşım gitmiş yerine hiç tanımadığım bir adam gelmişti. ''Neden geldin Eylül?'' dedi soğuk bir tonla ve nefes alış verişini düzende tutmaya çalışarak. Elimi uzattım vermesi için. İstemeyerek uzattı. ''Neden benimle konuşmuyorsun?'' yazdım. Üzgün bir kedi yavrusunu andıran bakışlarla. ''Bana öyle bakma, sen gittin bende gittim'' dedi ve aniden yüzüme öksürdü. Nefesi leş gibi alkol ve sigara kokuyordu. Bulut ikisinden de nefret eden biriydi. Elini tuttum ''Ne yaptılar sana?'' yazdım. ''Senin yapmadığını, hadi git artık, içeride arkadaşım var'' gibi bir şeyler geveledi. İçeriden gelen gevşek ses daha çok sinirlerimi bozdu ''Kim geldi kovsana'' diyen bir fahişe sesi. Ama bana koyan şey bu olmadı bana koyan şey Bulut'un ''Hiç kimse'' demesi oldu.
Elini tutmaya çalıştıkça o kendini geri çekti. Bana dostum nasıl böyle düşmanca davranabilirdi? Beni en çok anlayan, benimle üzülen biri nasıl böyle gitmem için uğraşırdı. Kapıyı ittirmeye çalıştıkça ''Yapma Eylül'' dedi kısık bir sesle. Kapıyı biraz daha zorladım. Bulut kapıyı açtı ve açtığı gibi beni göğsümden arkaya doğru itti. Şiddetli bir şekilde kendimi duvarda buldum. Ağlamaya başladım.
''Ne olursun yapma, lütfen git, ben geleceğim sonra. Eylül seni sevdiğimi biliyorsun, sadece git'' dedi ağlamaklı ses tonuyla. Çok kırılmıştım. Kapıya doğru fırlayıp Bulut'a tokat attım. Pek güçlü bir tokat değildi. Ama kırgınlığımın konuştuğu bir tokattı. Yüzüme baktı ve hiçbir şey söylemeden kapıyı suratıma kapattı. Apartmanın merdivenlerini koşarak indim. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Sessizce. Kendimi dışarı attığımda nefes almak istedim ama bu denli yoğun bir ağlayıştan sonra burnum çok tıkanmıştı. Nefesi alamadım.
O kız kimdi? Bulut neden bana hiçbir şey anlatmıyordu? Geleceğim dedi ama ne zaman gelecekti? Bir şey bilmiyordum. Bilmekte istemiyordum. Hatta Bulut'u görmekte istemiyordum. Üzerimde ki bütün sinir ve kırgınlıkla Savaş'a mesaj attım.
''Gidebilirsin, istemiyorsan git. Ama bugün gitme, lütfen.''. 16:08
Sonra kaldırımın kenarına oturdum. Yoldan geçenlerin ağlamaktan bitik halime bakmaları da beni rahatsız ediyordu içten içe. Telefonum titredi sonra.
''Evde misin?'' 16:10
''Hayır, arka sokaktayım'' 16:10
''Neden oradasın?'' 16:11
''Sadece gelsen olmaz mı?'' 16:11
yazdım. Sonra başıma aldığım sert darbe önce görüşümü bulanıklaştırdı, sersem bir şekilde arkamı döndüm bana vuran bir kızdı. Ama sonra aynı darbeden bir kez daha yedim. Gözlerim karardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Öpücük
ChickLitSuskunlugumun 12. yılıydı. Dalga gecenlere, acıyarak bakanlara, hakkımda hikayeler uyduranlara, taciz etmeye calısanlara ragmen 12 sessiz yıl.. Babamın ailemizi katledisinin üstünden bu yana cümleyi bırak bir kelimeyi, harfi sesli bir sekilde söyley...