Tanıtım

459 29 6
                                    

Ben küçük bir kızken, hayatın her zaman o annemin narin sesiyle bana anlattığı peri masallarına benzetirdim. Her prensesten bir özellik almak isterdim. Ariel gibi meraklı, Belle gibi akıllı, Rapunzel gibi cesur ve fedakar olmak isterdim. İyi kalpli olmak ve kötülerle savaşmak gerçek bir işti benim için. Çocukken bile savaşırdım. Ne olursa olsun, dayak yesem bile pes etmez kötüyü yenmek isterdim çünkü her bildiğim masal da, kötüler her zaman kaybederdi. İyiler her zaman kazanır ve mutlu sonlarını elde ederdi. Yavaş yavaş hayatın peri masalı olmadığını anladığım zaman ise annemin o sıcak ve sevecen bakan gözlerinin sonsuza kadar kapandığı bir gün olmuştu. Ben bir daha hiç o sıcaklığı ve sevgiyi hissetmemiştim.

Annem tanımadığı bir adam tarafından, hırsızlığa engel olmak isterken ölmüştü. Herkes o adamın annemi 9 kere bıçaklamasına, kaçmasına izin vermişti. Annemin başında "Yardım edin, annem o benim," diye bağırmam etki etmemişti. Ölmüştü işte gözümün önünde iyi bir karakter, kötü bir karakter tarafından öldürülmüştü. İyiler nasıl kaybeder? Kötü adam nasıl kazanır? Aklım almıyordu. Bunların hepsi neden aklıma geldi biliyordum.

Özellikle, karşımda altına etmek üzere olan bu adam, bunların hepsinin teker teker aklıma gelmesine yol açıyordu. Korku dolu gözleri ve canı için yalvarır bir halde bana bakması... Bu an için yıllarca beklemiştim. Tam 16 yıl beklemiştim. 9 yaşında bir kız çocuğu olarak görmüştü en son beni, kaçmadan önce son kez o mavi gözlerini göstererek kaçmıştı. Bu gün yine, 26 yaşımda o mavi gözler, katilin karşımda duruyordu. Tek fark, iki katil birbirimize bakıyorduk artık. Üstelik ben daha çok öfkeliydim.

"Ağzını açın, yalvarmasını görmek istiyorum." Dediğim hemen yapılmıştı. Her zaman yapılırdı. Ben Eden'dim. Annemin adının anlamının mutluluk olduğu ama onu gören herkesin anında korkutuğu kişiydim. Bu hikaye bir kahraman oluşumla alakalı değildi. Kesinlikle değildi. Ben kötülerin kazandığını anlamıştım. Ben o küçük kız olamazdım. Zaten artık masalları da sevmiyordum. Yalandı onlar. Sıcak masallardı.  Ben içimde ki tüm sıcaklığı kaybetmiştim zaten. Sevgiyi, huzuru, mutluluğu... Annem öldüğünde, cenazesinde üşümeye başlamıştım ben çünkü hiç kimse ben üşüyor muyum, kar bana geliyor mu ya da sıkı giyinmiş miyim diye kontrol etmemişti. O günden beri de hep üşüyordum zaten. Hiç ısınamamıştım. Ellerim hep buz gibi olurdu. Hep soğuk bakardım, konuşmazdım da. Yani karşımda ki adam yüzünden ben üşüyordum.

"Konuş. Beni tanıyor musun, kim olduğumu biliyor musun?" Karşımda ki adam başını hızlı bir şekilde sallanmıştı. Korkuyordu. Hemde çok çünkü herkes gibi o da biliyordu. Beni tanıyorsan, başın beladadır.

"Evet! Evet tanıyorum Eden'sin haberlerde gördüm. Ama neden buradayım bilmiyorum, naptıysam özür dilerim gerçekten özür dilerim. Bir daha olmayacak!" Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Onun bukle olan saçlarının bir tutamında elimi gezdirdim.

"Aslında seni 6 yıl önce bulmuştum. Ama o zamanlar bir kızın vardı. Üniversiteye gidiyordu. Onun ilk önce bir işe girmesini bekledim biliyor musun? Hatta ona işi ben verdim. Bir gün harika bir doktor olacak ama sen bunu göremeyeceksin!" Sinirlenmeye başlamıştı, kızının zayıf noktası olduğunu biliyordum. Bunca yıl kızının etrafındaydım. Onun etrafındaydım. Bu güne kadar yaptığım her şeyi güçlü olmak için yapmıştım. Onu öldürmek için.

"Kızımdan uzak dur! O bensiz yapamaz! Lütfen Eden lütfen bana zarar verme. O büyük duruyor ama hâlâ çocuk. Hâlâ korkunca beni arıyor." Hissetmek istiyordum. Ona üzülmek istiyordum belki onu bu yüzden öldürmezdim ama sadece onu dinleyip anlattığı şey nasıl hissettirdi tahmin etmeye çalışıyordum. "Ben dokuz yaşındaydım. En son, o ölmeden iki gün önce korkmuştum. O zamandan beri korkamadım biliyor musun? Annem öldüğünden beri ben ağlamadım, korkmadım, üzülmedim, sevmedim, yaşamadım. Sadece öfkeliydim. Sadece intikam istiyordum. Senden." Kafası karışmış duruyordu. Biraz düşündü, kendine gelince gözleri doldu. Ağlamaya başladı. Pişman mıydı? Birini öldürdükten sonra pişmanlık duyar mıydın? Ben hiç duymamıştım. İçim bile sızlamamıştı.

"Eden... Ne olur dinle beni panik olmuştum! Panik olmuştum paraya ihtiyacım vardı. O kadın beni durdurunca çok korktum, kızımdan ayrı kalacağım sandım. ÇOK KORKTUM!" Nasıl da biliyordu ne yaptığını. Birini öldürdüğünü. Ama hayat böyledir. Elinde sonunda, yaptığın her şey seni bulur. Elinde sonunda her şeyin cezasını çekersin. Belki o buna hazır değildi ama ben öyleyim. Yaptığım ve yapacağım her şeyin bedelini ödemeye hazır bir şekilde yapıyordum.

"Banane bundan? Panik mu olmuştun...? Dokuz kere bıçaklamak paniklik mi Murat? Dokuz kere... Annem sen ilk üçünü sokarken hâlâ bağırıyordu. Sen benden her şeyimi aldın dua et ve bana minnettar ol aynı şeyi senin gözünün önünde kızına yapmıyorum. Minnettar ol." Korkudan ağlıyordu, titriyordu. Birazdan bayılırdı. Arkamda bekleyen iki adama işaret ettim ve sağ elimi uzattım. Anında elime bir bıçak verdiler. Murat'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ben biraz dramayı severdim ve kendi bıçağını tanımıştı.

Bu gün burada, bu eski depo da dışarıdan gelen kar havası ve sesiyle, köpek gibi anırarak ölecekti. Bu rutubetli, leş kokulu yerde. "Tanıdın değil mi? Tanıdığını biliyorum." Onun her türlü duyguyu içeren yüzüne karşın bende bir tane bile mimik yoktu. Yavaş yavaş yaklaştım ona, hiç acele edesim de yoktu.

Bir.
Sıcak kanın elime bulaştığını hissetmiştim. Kaburgalarının arasına.

İki.
Sol üst böbreğinin üstüne. Birazdan bayılacak çünkü kanaması çok fazla.

Üç.
Karın boşluğuna. Kanı o kadar hızlı akıyor ki, musluk gibi.

Dört.
Midesine, midesinin delindiğini ve mide asitinin vücuduna aktığını biliyorum. Ve bayıldı.

Beş.
Sağ akciğerine. Bundan sonra kurtulması sadece sadece mucize olur.

Altı.
Tam kalbinin ortasına. Artık sadece bir ölü.

Yedi.
Karın boşluğuna bir tane daha, vücudu sadece ben bıçaklayınca hareket ediyor. Kanı daha yavaş.

Sekiz.
Sağ akciğerine. Sağ akciğerini yaşasaydı sönerdi ama zaten ölü.

Ve dokuz.
Boynuna. Sadece zevk için.

Annem aynen bu şekilde ölmüştü. Sırası sırasına. Doktor açık bir şekilde boynun zevk için olduğunu söylemişti.  Ellerime, yüzüme ve tüm kıyafetlerimi kaplayan kan ile derin bir nefes aldım. Huzur muydu bu? Bilmiyorum. Yüzüm de oluşan minik bir gülümseme ve sağ gözümden akan bir damla göz yaşı. Yıllardır akmayan o bir damla göz yaşı. Artık huzuru bulabilecek miydim? Yoksa artık huzuru bulmak için çok mu fazla şey yapmıştım? Yaptım. Kendime kötü karakterlerin kazandığı bir dünya da yer açtım, o dünyanın şeytanı olarak yaşıyordum. Kaybettiğim çok fazla şey vardı. Kazandığım çok az ama şu an. Şu an... Amacıma neredeyse ulaşmıştım. Elimi Murat'ın kalbine götürdüm. Hiçbir şey yoktu, sanki elimi bir duvara koymuşum gibi.

İnsanlar beni yargılıyordu. Herkes beni yargılıyordu ama kimse, hiç kimse bu dünya da daha önce benim yaşadıklarımı yaşamamıştı, benim gördüklerimi görmemişti. Benim yürüdüğüm yollarda yürümemişti. Kalbinin varlığını sorgulayan biri olmak ne demek kimse bilmiyordu bile. Bende güçlendim. Beni vuran herkesi öldürdüm. Bana zarar veren, vermeyi düşünen hiç kimse yoktu artık. Güçlüydüm hemde çok güçlü. Yargılanmayacak kadar güçlü. Herkese sözüm geçerdi, her yerde elim kolum vardı. Benim bir adım vardı ve herkes ondan korkardı. İstediğimi elde etmiştim... Etmiştim ama ne uğruna?



.
.
.
.
.
.
.
.
.

Bu hikaye ne, nereye gidecek bir hiçbir fikrim yok. Bakacağız artık.

EDEN [GxG] DÜZENLENECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin