14. Bölüm

98 13 1
                                    

Bazı anların insanı, dışarıdan kendini izliyormuş gibi hissettirdiği  zamanlar vardır. Benim çok vardı.

Yaptığım şeyleri, ben değil başkası yapmış gibi kendimi izlerdim. Sürekli kendimle göz göze gelsem bile umrumda olmazdı. İnsanların bana bakarken gördüğü şeyi gayet iyi tanımış ve benimsemiştim bu sayede. Kendime olduğumdan daha büyük ya da küçük bir yaratık gibi davranmamamı sağlamıştı. Aynı zamanda bir yaratık olduğumu fark etmemi.

Aylin ise bunun için hep "yaratık değilsin, güzel ve çirkin masalında ki çirkinsin ve bir öpücükle hepsi geçecek" deyip beni öper ve sanki etrafımda sihirli ışıklar dolaşıyormuş gibi davranırdı. O an ona uysamda, ben ne olduğumu hep biliyordum. Onun neşesine uymak, mutluluğa, heyecanına uymak bana sahte bir mutluluk verirdi. Şu an ise korkuyordum. Gireceğim dairede ki, içi sönük iki yıl boyunca hiç kimsenin atamadığı kızın gözlerine bakmaya korkuyordum.

Günlerden bir gün o kaybolmuştu ve hepimizin aramayı bıraktığı güne kadar, yaşıyordu. Şimdi ise unutulmuş bir hatıra gibiydi ve tekrar ortaya çıkıyordu.

"Doğru mu diyorsunuz ha? Kızımı mı buldunuz?!" Aylin'in babası, koşarak yanıma yaklaşmış, iki yıl önce olduğundan çok ama çok yaşlı bakışlarıyla yakamdan tutmuştu.

"Bana bak Eden, eğer bu doğru değilse seni öldürürüm. Eğer ona bir şey olmuşsa seni öldürürüm anladın mı?" Boş bakışlarla ona bakıyordum. Ona tepki göstermeye utanıyordum.

"Eğer ona bir şey olmuşsa, senin beni öldürmene gerek kalmaz Fuat. Ben kendimi öldürürüm."

Bir binanın önündeydik. Polat'ın sahip olduğu binalardan sadece biriydi ve sadece bir dairenin ışığı yanıyordu.

Onlarca cam dolu bir bina da tek ışığı yanan dairedeydi ve hiç birimiz... Hiç birimiz onu bulamamıştık.

Bana üç yıl gibi hissettiren, üç dakikayla kapının önündeydik ve açmadan gitmek istiyordum. Kaçmak istiyordum, göreceğim hiçbir şeye hazırlıklı değildim. Fuat, kapıyı Ediz'in verdiği anahtarla açarken içeriden gelen tek ses televizyon sesiydi. İstanbul'un en kötü mahallesinden birinde aylarca bir televizyonun sesi ona eşlik etmişti..

İçeriye girerken, kimse ses çıkarmamıştı. Aylin'in burada olmamasından korkuyorduk belki de, o yüzden ilk ses çıkaran bendim.

"Aylin? Burada mısın?" Koridorun sonunda ki odadan bir cam kırığı sesi gelince koşarak oraya gitmiştim, kapıyı açar açmaz ise içimden aşağıya kaynar su dökülmüştü.

Karşımda ki kız Aylin değildi. Hayır, olamazdı. Bu kız çok zayıftı, bir anoreksik gibi zayıftı. Saçları kalçalarına gelecek kadar uzamıştı. Bakışları canlı değildi hiçbir şey değildi. Büyük ihtimalle elinde olan  fincanı, paramparça bir şekilde yerdeydi  ve zemini sıcak çay kirletmisti. Bir halı yoktu. Bir kitaplık, yatak ve televizyon vardı. Odayı inceledikce, buradan kaçıp gitmek istiyordum. Ayak bileğinde kelepçe vardı. Resmen zincire vurulmuştu ve hiç birimiz onu aramıştık.

"Gerçek misin?" Sesinin titrek ve kısık olması gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Bu onun sesi değildi ki! Ben cevap veremeden Fuat içeriye girip, kızını o hâlde görmenin şokunu bile yaşamadan, sıkıca sarılmıştı ve Aylin o an ağlamaya başlamıştı.  Gerçek olduğumuzu fark etmişti. Gerçek olduğumuzu fark etmişti...

°°°

"Peki iyi mi şuan?" Ediz devlet sırrı saklıyor bir edayla kimsenin olmadığı kocaman bir salonda fısıldıyordu. Sorgulamadım, gergin olunca böyle yapardı.

"Doktorlar en yakın zamanda kaybettiği kilo ve kas için çalışmaya başlayacaklar ama ilk önce sıvı besinlerle beslenecek. Hafta da sadece üç ya da dört kere yemek vermiş piç, Ediz. Psikolojik olarak berbat durumda, yıllarca terapi görecek. Ve sadece iki odalı bir yerde ayaklarında zincirle yaşadığı için hareket kabiliyeti çok sorunlu.  Hayır, iyi değil. Duru napıyor?" Ediz gergin bir şekilde yerinden oynadı. Onun baktığı tarafa bakınca, merdivenlerden inen Fuat'ı gördüm.

EDEN [GxG] DÜZENLENECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin