8.Bölüm

168 18 5
                                    

Hayatım boyunca güvendiğim herkesin bir kusuru olduğunu öğrenerek büyüdüm. Ve bu kusurların hepsi bana zarar veren kusurlardı. Benim için yaratılmıştı, beni incitmek, küstürmek için. Güçsüz ve zayıftım. Tek silahım, kötü şeyleri unutmam için kullandığım hayal dünyamdı. Karşı çıkmak? O ne bilmiyordum bile. Öğrenmem ise uzun zaman almıştı.

Büyüdükçe manyak bir asi gibi davrandım. Bıçağı hep derinden sapladım. Elimde o kanı hissetmek için. Güvenime zarar veren herkesi, kanını akıtarak cezalandırdım. Gözlerinin tam içine bakarak. Bu onlara bir ceza mıydı yoksa bana mı bilmiyordum? Ama bir ihanetin bakışını ezberlemiştim. Her ihanetin tek bir bakışı vardı. Ve ben bunu onlarca kez görmüştüm.

"Polise kim söyledi? Ya şimdi konuşursunuz ya da ben gerçekten deliririm?  Delirdiğimi görmek ister misiniz cidden?" Sinirli değildim. Sinirli olsam konuşmazdım. Sadece meraklıydım.

Üç gündür karakolda yatıp kalkıyordum ve bu pek de hoşuma gitti diyemem.

"Biri, içinizden beri gidip, annemi öldüren adamın  cesetinin gömüldüğü alanı gidip şikayet etmiş. Şanslıyım ki, orada ceset falan bulamamışlar. Çünkü ben aptal değilim, size güvenmiyorum. Hiç güvenmedim. Ama o gün onu oraya gömen ve yerini bilen sadece siz vardınız. Eğer şimdi konuşursanız yaşarsınız. Tek istediğim bunu size kimin yaptırdığı." Hâlâ ses yoktu ve benim sabrım da öyle.

İhanete uğraşmak günlük hayatımın bir rutini olmuştu. Bu adamların hepsinin hayatını kurtarsam da, bazen insan şaşıyordu. Ve kendi Azrail'lerini arıyordu. Buna alışmıştım. Ama her seferinde iyi niyetimi daha çok sorguladım. İyi olan her şeyin sonu olduğunu öğrendim ve buna böyle devam ettim. Şimdi de bunu yapacaktım.

Adamların yüzlerine teker teker ve uzun uzun baktım. Ne kadar bakmam gerekirse o kadar baktım. Çoğunun hayatını kurtardığım altı kişiydi. Ve biri ya da birileri bana ihanet etmişti.

"Biliyorum, dışarıda merhametsiz biri gibi duruyorum. Zincilerini kaybetmiş, oradan oraya saldıran, anlamsız cinayetler işleyen bir psikopat gibi. Ama merhametsiz olmadığımı en iyi sizin bilmeniz lazım değil mi çocuklar? Sizin hayatınızı kurtardım. Adnan? Seni evimde hırsızlık yaparken yakaladım ve karnını doyurdum. İş verdim. Vermedim mi? Aynı şekilde sizde. Bana sadece ne olduğunu söyleyin? Bağışlayacağım."

Seyiren bir göz, ısırılan dudaklar, kararsız bakışlar. İnsanı ele veren şeyin yine kendisi olması ne kadar kötü.

"Mustafa? Gerçekten mi?" Korkuyla titrediği an emin olmuştum. Kendi adını duymaktan korkan tek insan, ancak suçlu ve yakalanmaktan korkan biridir. "Hayır. Hayır, yemin ederim ben değildim." Sadece gülümsedim. Ben yalanı anlardım. Hissederdim.

"Boşa nefesini yorma. Kim sana emri verdi? Bana bunu söyle bende işime gelirse seni yaşatayım."

Ayaklarıma kapanan korkan bir adam daha önce onlarca yaşadığım bir şeydi. Yüzüne topuklu ayakkabımla vurmamla sendelemiş ve annesinden tokat yemiş bir çocuk edasıyla bana dönmüştü. "Abla lütfen! Lütfen beni öldürme, lütfen!" Hâlâ sinirli değildim. Alışmıştım.

"O zaman konuş Mustafa." Tek bir nefeste her şeyi anlatmaya başlamıştı. Sinirlendiğim nokta tam olarak burası oluyordu. Çünkü birileri sabrımı çok fazla denemek istiyordu.

"Can Polat. Benim bir suçum yok, ablamla tehtid etti beni! Onun elinde, bu akşam bırakacak. Bana zarar verme. Başka şansım yoktu." Derin bir nefes aldım. Sakinleşmek ve düzgün düşünmek için kendime on saniye verdim ve on saniye içinde birini öldürmemek için üstün bir çaba gösterdim.

"Amacı neydi? Can Polat'ın amacı neydi?"

"Sana mesaj vermekmiş. Başka bir şey yapmayacakmış." Anlayışlı bir şekilde kafa salladım. Mustafa'nın rahat bir şekilde nefes aldığını gördüm. Rahat bir şekilde...

EDEN [GxG] DÜZENLENECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin