4. Bölüm

191 17 5
                                    

3 gün sonra...

Eğer beni küçükken tanıyan kişilere sorarsanız, her zaman benim büyüyünce ne kadar harika bir insan olacağımı söylerlerdi. Hayal güçümden bahsedip, bunu beni ne kadar güzel yerlere getireceğini anlatırlardı. Çünkü ben küçükken tam olarak inançlı biriydim. İyi olan, güzel olan her şeye inanır ve bunun gerçek olduğunu sanardım. Tanrıya inanırdım çünkü beni izleyen, koruyan öncelikle sevdiğim kişilerin koruyan birinin olması beni çok mutlu ederdi. Ve karanlıktan çok fazla korkardım bu yüzden ne zaman karanlıkta kalsam, onun benim yanımda olduğunu düşünürdüm. Sonra ise, her kötü hissettiğim an Tanrı'yı aradım. Annem ölünce, babam beni dövünce, o adamlar bana zarar verirken. Hangi
Tanrı küçük bir çocuğu duymazdı ki?! İyi olan her şeye inancımı, Tanrı inancımla bitirdim.
Çünkü şu an, tam olarak anlıyorum ki... Güzel olan hiçbir şey gerçek değildi.

Nasıl bir Tanrı masum bir kız ölürken, bir şey yapmazdı? Bu Tanrı'nın espiri anlayışı neydi böyle?!

"Ne düşünüyorsun?" Kan, vahşet, intikam. Sıradan şeyler. Genelde intikam, belki de biraz suçluluk hissediyorum. "Tanrı'yı. Şaşırdın biliyorum ama Cansel inanıyordu. Ne istediler ondan Ediz? İki ay sonra evlenecekti kız. Bu işlerde bile değildi ki? Ya nasıl bir piç, birinin evine gelip evde çalışan masum birini öldürür ya? Kafayı yemek üzereyim." Sorgulayan gözlerle bana bakıyordu Ediz. Haklı sayılırdı. İlk kez birinin ölüme etkilenmiştim. "Sen değil miydin, masum bir can yoktur. Herkes elinde sonunda kirlenir diyen?" Ben değil miydim bunu diyen? Ne değiştirdi benim fikrimi?

"Sadece nişanlısını, öyle bu sabah mezarın üstünde ağlarken görünce...  Bilmiyorum Ediz? O kadar öfkeliyim ki... Beni seven kimse yok anlıyor musun? Sevdiğim kimse de yok. Ben sadece Tanrıcılık oynayan biriyim. Benim ölümümden kimse etkilenmezdi. Cenazeme de bir tek sen gelirdin. Ama Cansel'in annesi, babası, kardeşleri, nişanlısı... O kızı kaybeden çok kişi oldu. Ben ölsem kimse kaybetmezdi." Masamıza konan çaylar bile Ediz'in, bana olan bakışlarında ki yoğunluğun kaybolmasını sağlayamadı. Çayları getiren garson tabiki de Duru'ydu. Üç gündür görmemiştim ve şu an görünce aklıma gelmişti. Onu da kaybedecek kişiler var mıydı acaba?

"Teşekkür ederiz." İfadesiz suratı ve yorgun bir ifadesi vardı. Onu uzun zamandır tanımıyordum ama normalinin bu olduğunu tahmin ediyordum. Bir şey demeden başka bir masaya bakmaya gitmişti. "Sana ne oldu?" Ediz'in sorusu tekrar ona dönmemi sağladı. "Efendim?" Daha ciddi bir ifadeyle bana döndü. Masaya kollarını dayadı ve çenesinin altında birleştirdi. "Sana diyorum, noldu? Sen tanıdığım en cani insansın Eden. Sen gidip bir hizmetçinin ölmesine bırak üzülmeyi, adını bile bilmezsin ne oldu sana?" Bilmiyordum. Bu soruya verecek cevabım olduğuna bile emin değildim. Eskiden mi tehlikeliydim yoksa şimdi daha mı tehlikeliyim?

Bir şeyler hissetmeyen bir insan olarak, zarar veren biri olmak kolaydı. Bir götürüsü yoktu. Ama ya yıllar sonra tekrar ufak ufak hisseden biri olmak? Bu beni daha mı dengesiz yapıyordu?

"O adamı öldürdüğümden beri, sanki birden biri açma düğmesine bastı. Bilmiyorum ne olduğunu. Ama merak etme hâlâ eski benim. Değişmedim ve bu gece de değişmedi. Eğer evime girip bir biblo bile kırsalardı onları paramparça ederdim ama bu gece... Cehennemi yaşayacaklar. Merak etme." Pek de rahat olmayan bir ifadeyle arkasına yaslandı. Bir şeyler hakkında konuşuyordu ama pek dikkat edemiyordum çünkü Duru bir koşu, çatıya doğru gitmişti. "Ediz, ben biraz hava alıcam. Tamam mı?" Yine sorgular bir ifadeyle dönmüştü. "Sen bu kızın çok peşinde koşuyorsun?" Nasıl görmüştü anlamıyorum. Arkasında gözü olduğunu söyleyen kişiler vardı ve bu dedikodular gerçek gibi duruyordu.

"Koşmuyorum. Sadece bu kızda bir şeyler var." Yüzünde ki gülümseme, görmeye alışık olmadığım bir gülümsemeydi. "Biliyor musun Eden? Bende karımı ilk gördüğüm de, arkadaşlarımdan birine bunu demiştim." Bir süre sessiz kaldıktan sonra, sinirlendiğimi hissetmiştim. Ama o yüzünde ki pişkin ifade bir türlü gitmiyordu. "Ne demeye çalışıyorsun sen, açık olsana Ediz?" Otuz iki diş gülümseyerek bana baktı. Bu sefer rahat tavırlar ondaydı ve neden sinir olduğunu anlamıştım. "Diyorum ki, hoşlanıyor musun sen bu kızdan?" Neden bu kadar öfkelendiğimi bilmiyordum. Fakat kendimde, kendimi kontrol edecek gücü bulamıyordum. Birden elimin, tam önümde duran bardağa vurup sıcağın ve camların elimi yakması, kesmesiyle bulmuştum. Ediz'in yüzünde ki gülümsemesi birden kesilmişti. Herkes buraya dönerken, ses yüzünden Duru'da kapıdan panik olmuş bir şekilde çıkmıştı.

EDEN [GxG] DÜZENLENECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin