BÖLÜM 8

16.4K 1.1K 75
                                    

                                                                                         BÖLÜM 8


                                                                                         SON BAKIŞ

Güneşin ilk ışıkları ile birlikte evimizin kapısı hırçınca çalındı. Tak! Tak! Tak! Boğazıma bir korku yumrusu oturdu ve bedenim kontrolüm dışında gerildi. Zaten hiçbir şey kontrılümde değildi. Gözlerimi kısarak Yeşil'in yüzüne baktım. Lee anne yatak odasından gelerek, kapıyı açtı. Kapının ardında Maça sınıfından iri yapılı iki asker vardı. Ellerinde kılıçları ve miğferleri olan iki asker.. Üzerinde ok sembolü olan, kırmızı üniformalı askerler tek kelime etmeden evimize girdiler. Beni ve Yeşil'i kolumuzdan tutup zorla dışarı çıkardılar. Nereye götürüldüğümüzü merak etmiyordum. Ani bir şekilde hareket ediyor olmam canımı yakıyordu. Beni yakalayan askere saldırmak için hamle yaptım. Keskin kılıcın sesi kulaklarımda yankılanarak boynuma değdi.

''Zorluk çıkarma.'' dedi asker. Zorluk çıkarmayı kestim. Lee anne '' Bırakın onları.'' Dedi. Küçük mahallemizde ki tüm cinsiyetliler dar sokaklara döküldü ve bizi seyretmeye koyuldu. Seyirciler arasında Harlan ve oğlu Max de vardı. Max, keskin gözleriyle bizi süzdü. Max 'in yanında tedirgin gözleriyle boynuma değen kılıca bakan Lisa vardı.

Lisa ile kısa süreliğine göz göze geldim. Lisa, yutkunuyor ve annesinin elini sıkıca tutuyordu. Lisa, bize karşı ön yargılı olmayan nadir ve özel bir kız çocuğuydu.

Suçlu olduğumuzdan dolayı askerlere karşı artık direnmiyorduk. Bizim suçumuz cinsiyetsiz olmak. Çıplak ayağımla soğuk çamur üzerinde yürüdüm. İçim ürperdi. Kafamı çevirip küçük evimize baktım. Son bakış...

Annem görüş alanıma girdi. Yüzünde yeşil, mavi ve mor rengindeki çürükleri görüyordum. Annem çıplak ayaklarıyla ardımızdan koşmaya başladı. Uzun soluk beyaz elbisesi yerde sürünüyordu. Güzel kumral saçları ise rüzgarda süzülüyordu. Annem çok güzeldi.

''Çocuklarım!''

''Onlar suçsuz.''

''Çocuklarımı bana geri verin.'' diye bağırdı annem. Annemin haykırışı içimde fırtınalar koparttı.

Fedakar bir annenin fedakar bakışı Cinsiyetsiz olduğumuz için bizi hiçbir zaman hor görmemişti.

Maça askerlerini kenara itip anneme doğru koşum. Annem kalabalığı yararak ilerledi. Anneme sarılıp esrarengiz kokusunu içime çektim. Huzur vericiydi. Bu kokuyu tekrar soluyamama düşüncesi bedenimin halsiz düşmesine neden oluyordu. Annem ıslak yüzünü boynuma yasladı ve hıçkırdı. Gri derim kasıldı.

''Her şey düzelecek.'' Diye söz verdim. Elbette hiçbir şey düzelmeyecekti,yalan söylüyordum ve annem bir nebze bile rahatlamıyordu. Annem mavi ıslak gözleriyle bana baktı. Gözlerim tekrar Lisa 'nın olduğu tarafa kaydı, Lisa gözlerinden akıttığı yaşlar ile iyi bir cinsiyetli olduğunu kanıtlıyordu.

Yalnızca iyi olan insanlar ağlayabilirdi.

Maça askerleri beni tekrar yakaladı. Annemin minik ve kibar eli ellerimden kayıp gitmişti. Yeşil, omuz üzerinden bana baktı. Gözlerinde en ufak bir sulanma bile yoktu. Onun bu denli duygusuz olması karşısında aklımı yitirecek noktaya gelmiştim.

Zenon mahkemesinde düzenlenen duruşmada ifadelerimiz alındı.

Uzun boylu çocuk Max '' Bu cinsiyetsizler Sinek çiftçilerinin hepsine saldırdılar.'' Dedi ve üzerime doğru yürümeye yeltendi ancak Max'in eşi Katrina, "Sakin ol Max." Dedi karnında ki çıkıntıya elini götürerek. Katrina hamile... Max'se imrenerek bakıyordum çünkü yakında baba olacak oysa ki biz yani cinsiyetsizler asla annelik ve babalık duygusunu tadamayacaktık. İç çektim. Hayat hiçbir evrende adil değildi. Hakim tokmağıyla üç kez önünde bulunan kürsüye kaşlarını çatarak vurdu.


Tak! Tak! Tak!


"Sessizlik!" Dedi Karo Hakimi ve ekledi.

"Eğer bir daha şiddete yönelirseniz bay Max, sizi dışarı atmak zorunda kalırım."
"Peki, efendim."

Bu büyük bir iftira...

"İftira!" Dedi Yeşil, sesini yükselterek.

"İftira falan değil, tüm sinek halkı şahit, siz iki cinsiyetsiz üzerimize saldırdınız." Dedi Max sol kaşını kaldırarak. Duruşmadaki sinek halkı "Evet, onlar saldırdı. Cinsiyetsizler bize saldırdı. Cezalarını verin." Dedi. "Sessizlik!" Dedi hakim.

Yeşil sinirlenerek ' Önce siz cinsiyetliler saldırdınız. Biz suçsuzuz.'' Diye kendini savundu. Mahkeme salonu çürük et kokarken ellerimle dizimde tempo tutuyordum çünkü ancak bu şekilde rahatlıyordum.

Sağ bacağımı göstererek ''Yeşil doğru söylüyor. Bu insanlar bize zarar verdi.'' Dedim Hakime. Üzerinde piramit şekli olan siyah cüppeli Karo Hakimi hasarlı olan bacağımı görmek istedi. Ayağı kalktığım anda Yeşil, ayağımdaki çaputu söktü.

Sağ bacağım da ne bir kan nede bir dikiş izi olmadığını gördük. İlk tepkim şok olmak olmuştu. İkinci tepkim ise düşünmek. Derin yaramın hangi ara bu kadar hızlı iyileştiği hakkında tahminlerde bulunuyordum. Garip olan şey vücudumun beni yanıltmasıydı.

Diğer çiftçilerde ifadelerinde bizden şikayetçi oldular. Yeşil, kulağıma tısladı.

''İşte şimdi yandık.'' İçimden homurdanıyordum. Karo Hakimi ölüm kararımızı verirse bu felaketimiz olurdu. Hasır bir iple idam edilmek kurabileceğim en son hayaldi.

Annem ve Lee anne arka sırada oturuyor ve mahkemenin gidişatını izliyorlardı. Babamın sağ kolu ve sağ bacağı kırıktı, ve birde çenesi kırıktı. Hiçbir şeye müdahale edemeden tıpkı bir odun gibi olduğu yerde oturuyordu. Hareketsiz. Üç tokmak sesi duyulduktan sonra salondaki herkes ayağa kalktı. Karar verilmişti.

Tabi, ben ve Yeşil zaten ayakta olduğumuzdan dolayı hareketsizce durmaya devam ediyorduk. Heyecan ve korkunun zihnimde yarıştığını hissediyordum ve korku galip geliyordu. Hakim bize tiksinerek baktı. Yalan söylediğimizi düşünüyordu. Mahkeme kararınca Sinek kasabasındaki huzuru bozmak ve sinek halkının canına kastetmekten dolayı Sinek kasabasından sınır dışı edildik.

Annem kanun karşısında bizi Sinek kasabasından uzaklaştıracağına dair yemin etti. Max, tıpkı bir zafer kazanmış edasıyla gülüyordu. Katrina ise mahcup gözlerle bizi süzüyordu. Katrina'nın gözlerine baka baka mahkeme salonunu terk ettim. Dışarı çıkmanın başıma bela olabileceğini hiç düşünmemiştim. Annem yol boyunca ağladı. Babam ardımızdan sürünerek ilerliyordu.

Cadde ortasında durduk. Lee anne bana sarıldı ve kokumu içine çekti. İşte tam o sırada Lee anneyi bir daha göremeyeceğimi anladım. Yeşil ve Lee anne sarıldılar.

Yeşil, soğuk kanlılığını koruyarak Lee anneye mesafeli davranıyordu. Kırgın ve üzgündü. Onu çok iyi anlıyordum. Ardından Lee anne ''Götür onları Elsa. Belki de yaşamaları için tek yol budur'' Dedi. Annem derin derin düşünüyordu.

''Onları ait oldukları yere götürme vakti.'' dedi Lee anne yumuşak sesiyle. Annem yüzümüze baktı. Yeşil ve ben tıpkı yaramaz çocuklar gibi kafamızı yere indirip, çamurlu toprağı incelemeye başladık. Ait olduğumuz bir yer var mı? Diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Çünkü annem olmadan nereye ait hissedebilirdim ki? Hangi dünya bizi kabul ederdi? ''Hiçbir dünya bizi bünyesinde barındıramaz.''

Annem soluk ve mor renkli yüzüyle bize bakarken, Lee anne babamı da alıp uzaklaştı. Babamla vedalaşmayı gerekli bulmadık. Babam gidince kendimi mavi bir kuş gibi özgür hissettim.

Annem ''Beni takip edin'' dedi.

Tıpkı babam gibi emretmişti. Babamın yokluğunu hissettirmiyordu.

Tüm hücrelerim şaşkına dönerken, Sinek kasabasından uzaklaşacak olmam gerçeği zihnimi tırmalıyordu. Yol boyunca etrafındaki insanlarla göz göze gelmekten kaçınıyordum. Yeşil'in yüzüne bakmayı dahi lüzumlu görmeyip, nefes alış-veriş sesime odaklanıyordum. Annemi takip ediyorduk. Beş katlı oval binaya doğru ilerledik.

Cinsiyetsiz ve Sulh SırdaşlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin