BÖLÜM 2- MAHKUMUN SIRRI

4.7K 479 18
                                    

Bölüm 2

ÖLÜ KADIN

''Nefes alıyor olmanız yaşadığınız anlamına gelmez, sevgi için atan bir kalbiniz varsa yaşıyorsunuz demektir.''

(MİKA TİNA)

Son bir dakikamı annemi giyindirmek ve onu kahvaltı için hazırlamakla uğraştım. Diğer taraftan onun narin kumral saçlarını tarıyordum.
'' Çok güzel görünüyorsun anne.'' dedim. Annemi bugüne güzel bir şekilde hazırlamalıydım. Onun hayattan vazgeçmiş olan bu halini kimse görmemeliydi. Zihnim acı çekiyordu. Gülümsüyordum ancak gülümsemem öldürücüydü. Oysa daha geçen yıla kadar annem benim beyaz saçlarımı tarar ve çok güzel olduğumu söylerdi. Gri ellerim annemin yüzünde gezinip duruyordu,parmaklarımla elmacık kemiklerini okşamış ve öpücük almak için annemi kendime doğru çekmiştim. Soğuk dudaklarımla annemin sol yanağına minik bir buse kondurdum. Bu sadece fiziksel düzeyde değil,gerçek bir dokunuştu. Ancak annem dokunuşlarım karşısında hissizdi. Bana sarılmıyordu. Beni öpmüyordu ve ben annemin şefkatinden mahrumdum. İçimdeki acı usul usul dalgalanırken mırıldandım. '' Seni çok seviyorum anne.''

Söylemek istediğim çok şey vardı fakat kelimeler ağzımdan çıkmadı. Boğazıma takılıp kaldılar. Tekrar konuşmayı denedim. Sözcükler anlamını birkez daha yitirdi. Çenem kenetlenmişti sanki. Başımı eğdim ancak kendime söz vermiştim, ağlamayacaktım. Kendimi bir ölüyü mezara hazırlıyormuşum gibi hissediyordum. Annem günden güne gücünü yitiriyordu. Bu normal değildi. Evimizin kapısını aralayıp annemi dışarı çıkardım. Hava ılıktı. Kışın gelmesini hiç istemiyordum ve hiç istemeyecektim, çünkü kış beyazdı ve bana kanlar içerisindeki savaşı anımsatıp duruyordu. Yanımda yüreyen kadın sanki bir kuklaydı,emirlerime sadık bir kukla...

'' Haydi anne adım at.'' dedim.

Annemin sol ayağı güçlükle kıpırdıyor ve bir kaç santim ileri gidiyordu. İşte tam bu noktada babamı hangi cehennemdeyse bulup geri getirmek istiyordum. Annem bir okul müdüresine göre çok güçsüzdü. Annemi bu halde gören veliler, çocuklarını okulumuza gönderirken ne düşünürdü? Kafamdaki soruları fırlatıp attım. Tıpkı gri bir ateş gibi.. Annem Siazem'deki havayı öyle bir soluyordu ki sanki nefes almakta güçlük çekiyordu. Babam Hans'a karşı beni koruyup kollayan kişi gerçekten Elsa mıydı? Sanmıyorum.

Deniz kabuğundan yapılı olan kentimizin tam ortasında kurulmuş bir masa vardı. Masanın başında Saga ve Zedd duruyordu ve Siazem halkına kahvaltı dağıtıyordu. Bir düzenimiz vardı. Her gün seçilmiş olan iki kişi kahvaltı hazırlıyor, iki kişi kahvaltı dağıtıyor, iki kişi bulaşıkları yıkıyor, iki kişide masaları siliyordu.

Siazem halkı sıraya girip kurulu olan bu masaya doğru ilerliyordu ve yiyecek alıyordu. Annemle birlikte kahvaltı yapmak için sıraya girdik. Hemen önümüzde uzun boylu, beyaz tişörtlü , uzun sarı saçlı bir adam vardı. Arkasından vücudunu süzüyordum, iri ve geniş omuzlara sahipti adam. Bu adamı Siazemde ilk kez görüyordum. Eğer tüm halk eşit olmasaydı bu adamın hangi sınıfa ait olduğunu kıyafetine bakıp anlayabilirdim. Ancak şuan herkes gibiydi. Bizden farklı olarak bir cinsiyeti vardı. Bir kahvaltı tabağı aldı sarı saçlı adam ve kıvranan ses tonuyla Saga'ya ricada bulundu.

'' Biraz domates alabilir miyim ve birazda peynir ve salatalık.''

'' Tabi,'' dedi Saga ve uzun adama istediği yiyecekleri verdi. Ancak saga gözlerini adamdan alamıyordu. Uzun adama hayran hayran baktı Saga. Zedd, Saga'nın uzun adama karşı olan hayran bakışlarını yakalamıştı ve sinsi sinsi Sagaya bakmıştı. Daha sonra adama '' Bu kadar yeterli! Sıradaki kişi yiyeceklerini almak için gelsin lütfen!'' diye bağırmıştı. Zedd'in kıskançlık tribi karşısında kıkırdamıştım. Annem için bir çatal ve bir tabak alıp bir adım daha attım.

Cinsiyetsiz ve Sulh SırdaşlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin