BÖLÜM 10
5. BÖLGE
Tünelin sonundaki cam kapılar iki yana doğru açıldı. Ilık ay ışığı üzerimize doğmuştu, gözlerimi kırpıştırıp açmaya çalışıyordum. Uzun, derin ve mavi bir deniz...
Denizi ilk kez yakından görüyordum, daha önce yalnızca adını duymuştum. Finola,
''Sizin için bir kayık hazırlatayım'' Dedi. Ardından ''Joel, Elsa ve çocuklar için bir kayık getirir misiniz?'' Dedi. Joel, beyaz sakallı ve oldukça yaşlı bir adamdı. Limanın köşesinde duran tahta kayıklardan birine atlayıp yanımıza geldi. Annem dikkatlice kayığa bindi ve elini önce Yeşil'e sonra bana uzattı. Derin denize düşme korkusu beni ürkütüyordu. Bu yüzden derhal kayığa zıpladım.
"Öleceksiniz! Öleceksiniz! Hepiniz öleceksiniz" diye çığırıyordu şakşakçı.
Sanki çok yaşamak istiyormuşum gibi bir de şakşakçıdan bu tarzda sözler işitmek ödümü kopartıyordu.
"Sen burada kal, ben gelene kadar bekçi sensin şakşakçı." Dedi Finola.
"Tamam burada kalıp seni beklerim fakat ben bekçi değilim ki! Ben şakşakçıyım. Ben bir deliyim."
Kısa bir kıkırdaşmanın ardından Finola'da bizimle birlikte kayığa bindi.
Kayık, oldukça dengesiz bir şekilde su yüzeyinde sağa ve sola doğru hareket ederken şakşakçı limandan bize el sallıyordu. Finola, bir deliye kasaba emanet etmişti.
"Ben bir deliyim" Diyordu.
Joel, kırışık elleriyle kürek çekmeye başladı. Kayık hareket ederken tuzlu meltemi genzimde hissettim.
Lacivert gökyüzünü izliyordum ve yıldızları keşfediyordum. Yeşil, elini denize daldırıyordu. Ve deniz suyunu avucuna alıyordu. Deniz suyu minik damlalar halinde Yeşil'in parmaklarının arasından sızıyordu. Kendimi minik damlalar gibi hissediyordum. Bir avuç da oldukça değerli, derin bir denizde oldukça değersiz ve sıradan. İç geçirerek anneme baktığımda ay ışığı altında parlayan kusursuz ,sevgi dolu yüzünü gördüm. Annem uzaklara bakıyordu. Çok uzaklara... Annemden uzaklaşmak istemiyordum. Kalbim istemsizce hızlı bir şekilde atıyordu.
Joel, kürekleri çekerken suyun şırıltısını duydum ve sakinleşmeye çalıştım. Deniz köpürüyordu. Beyaz köpük tüm asaletiyle denize yayılıyordu. Olağan dışı bir şekilde kendimi bitmiş hissediyordum. Aile değerlerimden bu denli uzaklaşmak büyük bir ihtimalle ruh halimde çöküşe neden olacaktı. Fakat bunun ne önemi var ki? Bir cinsiyetsizin ruh halinde ki çöküş diğer cinsiyetlileri mutlu etmekten başka hiçbir işe yaramazdı.
Gittiğim yerde beni neler bekliyor diye düşünüyordum. Ya gittiğim yerde de cinsiyetliler canımızı yakmak için uğraşırsa? Bu kötü düşünce nefesimi kesti, Yeşil ve annem gibi bende sessizliğe büründüm.
Joel, yolculuk boyunca tek kelime etmedi tıpkı Finola gibi.
Neden konuşmadığını merak ediyordum fakat bunun nedenini öğrenmek istemiyordum. Cinsiyetli insanlara bir şeyler sormak beni korkutuyordu.
Önümüzde bulunan büyük dağı aşıp, dağın ardına vardığımızda ışıl ışıl olan silindir binayı gördüm. Buraya bina demek hakaret sayılırdı. Bu silindir yapıt kupaların şatolarından bile daha büyük ve gösterişliydi. Kayalıkların üzerine kuruluydu. Kayıktan indiğimizde annem Joel'e teşekkür etti. Joel, ruhsuz tavrını maske olarak kullanarak annemi ve teşekkürünü umursamadı bile.
Ormanlık alana doğru yürüdük. Ağaçların dalları fenerler ile süslenmişti. Orman adeta gökyüzündeki yıldızlar gibi ışıl ışıl parlıyordu. Büyüleniyordum. Çok geçmeden hırıltılı sesler duydum ve bu hırıltılı sesler kulaklarımı tırmalıyordu. Ormanlık alanın içinde bulunan cinsiyetsiz çocukları gördüğümde ''bir rüyanın derinliklerinde miyim?'' diye düşündüm. Ağzımın kenarından akan salyaları silerken belki de şakşakçıdan oldukça farksız görünüyordum.
''Bir sürü gri deri'' Dedim. Boy boy cinsiyetsiz çocuklar.
Annem ve Finola gülümsüyordu ve gülümsemesi en az yüzümüzü yalayan ay ışığı kadar ılıktı. Finola ile birlikte ormanlık alana doğru yürümeye devam ettik. Kafamı lacivert ve bulutsuz olan gökyüzüne kaldırdım. Güzel bir sıcaklık ve sıfır rüzgar...
Burada bir sürü cinsiyetsiz insan vardı. Hepsi hardal sarısı bir pelerin giyinmişti. Cinsiyetsiz çocuklar arasında yürürken, uzun boylu çocuklar anneme
''Merhaba, Elsa'' Diyordu hırıltılı sesleriyle.
Annem de sevgi dolu sesiyle
''Merhaba, çocuklar'' Dedi.
Burada ki insanlar annemi tanıyordu. Peki ama nasıl oluyor da annemi tanıyorlardı? Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla annem evden dışarı adım atan bir tip olmamıştı. Tarlaya gider tıpkı diğer sinekler gibi ekim yapar ardından da evimize gelir Lee anne ile yemek pişirip temizlik yapardı. Annem tipik bir Sinek bireyi idi... Bura daha önce kaç kere gelmiş olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinsiyetsiz ve Sulh Sırdaşlığı
FantasyZenon dünyasında dört sınıf vardır ve bu dört sınıfın her birinin kendine ait sembolü mevcuttur. Kupa sınıfı (♥) Maça sınıfı (♠) Karo sınıfı (◆) Sinek sınıfı (♣) Ametist, Sinek sınıfında yer alan bir çiftçi çocuğudur, Karo sınıfındaki bilim adamları...