Havanın kararmasıyla artık Güneş dinlenmeye çekiliyordu,çalışma sırası şimdi Aydaydı..
Geceleri kalabalık olan şehir şimdi
yağmurun sessizliğe gömülmüştü. Rüzgarın esintiyle insanın yürümesini zorlaşıyordu. Sonunda Nesrinin evine ulaşıp koltukta soluklandığımda ne kadar üşüdüğümü fark ettim.
"Açmısın Buğra bir şeyler getirimi?"
"Yok sağol Nesrin aç değilim ama bi bardak suyuna hayır demem doğrusu".
Nesrin mutfağa gitmesiyle evin içinin ıssızlığı dışarıdaki şehrin gürültüsü bozuyordu.Ellerimi ovuşturup ısıtmaya çalışırken gözlerim tekrar saatime iliştiğinde 20:14'ü gösteriyordu.
Bir saat otuz bir dakika kalmıştı her şey için.Bu şehirdeki hikayemizi
noktalamakiçin...Nesrinin getirdiği sudan bi yudum alıp ferahladım..
Suyumu bitirip merakla Nesrine baktığımda "Ben gidip bi bakayim"
"İyi olur çok zamanımız kalmadı çünkü".
Başını sallayıp hızla merdivenlerden üst kata çıktı.O çıkarken aklıma bizim evdeki buradaki gibi üst kata odama çıkan yeri geldiğinde başına binip kaydığım, arabalarımı sürdüğüm o merdivenler aklıma geldi. En basit bi eşyanın bile insanlarda bıraktığı izler, hatırlattığı acı tatlı anılar bile oluyordu.
İstemeden mağziye daldığımda merdivenlerdeki tıkırtılar beni kendime getirdi. Ayağa kalktığımda hüzünle bana gülümsemeye çalışan Yeliz, gözlerimiz buluşur buluşmaz bana doğru gelerek boynuma atladı."Buğra..." diyebildi hüzünle.
"Kurban olduğum..." Yüzümü saçlarına gömüp kokusunu içime çektim. Çektikçe ruhum sanki neslemiyor, göğüs kafesim ferahlıyordu. Başını kaldırıp gözlerine baktığımda çoktan o yeşil gözleri dolmuştu.
"Bu gözyaşları sana hiç yakışıyomu Yeliz Değirmen"dedim komik bi mizaçla. Hafifçe kıkırdayıp "Napıyim seni görünce bi gözlerim doldu.
"Eh..aslında sende haklısın insan sevgilisini görünce benim ne kadar yakışıklı bi sevgilim var diye sevinç gözyaşları dökmesi normel".
Aramızda gülüşerek "Bırak şimdi lavbaliliği.Senin yüzünden treni kaçırıcaz".
"İyi o zaman hazırsan çıkalım"
"Yani...sayılır" diyip hüzünle Nesrinle birbirlerine baktılar.
"Kendine iyi bak kardeşim" diyip Nesrine sıkıca sarıldı. Onlara bakarken birbirlerine duydukları derin sevgi imrenilicek cinstendi. Birbirlerinden zar zor ayrılıp
"Oraya varınca sakın mektup yazmayı unutma! Yoksa kimseyi görmez oraya gelir basarım sizi".
"Tamam" dedi hüzünle. İkiside gözyaşlarını silip sağlam durmaya çalıştılar.
"Kardeşime çok iyi bak tamam mı o sana emanet".
"Merak etme baldız. Emanetin emin ellerde". Güven verircesine sarılıp gülümseme çalıştım.Onu burda yanlız bırakmak içimizi burkuyordu. Paltomuzu giyip Nesrinle devalaşıp tren garının yolunu tuttuk.Yağmurlu bi yürüyüşün ardında sonunda gara varabilmiştik. Girdiğimiz anda ikimizinde bi garip olmuştuk. Adınını koyamadığımız bi histi. Ağır adımlarla etrafa bakınarak dolandık. Gidip gelen trenler, yapılan anonslar, bir sürü insanlar. Kimisinin yüzü gülerken kimisinin ağlaması...
Tuhaflaşmış ve affallamıştık. Yelize baktığımda ortamın havasından ürkmüş gibiydi.
"Korkuyormusun?" diye sordum tedirginlikle. "Hayır. Sadece ne kadar kötü bi şeyi yaptığımızı idrak etmeye çalışıyorum." Bizim trenin kalkış yerine gidip, bulduğumuz boş bi banka oturduk.
Oturur oturamaz aklıma takılan soruyu dile getirdim. "Az önce idrak etmeye çalışıyorum derken ne demek istedin? " diye sordum kaşlarımı çatarak. "Gayet açıkca söyledim Buğra. Sen bizim ne yaptığımızın farkındamısın?! Arkamızda gözü yaşlı insanlar bırakıp adam akıllı vedalaşamadan hiçbi şekilde yer iz bilmediğimiz bi şehre gidiyoruz. Geride bıraktığımız insanların halini düşünmeden, kendimiz için yeni bi hayat kurmaya gidiyoruz.Ve her şey o kadar ani oluyoki insan biz nerdeyiz ne yapıyoruz diyo.Sencede yeterince bu olanlar garip ve anlaması zor degil mi?" diye sordu sinirle yüzüme bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çınar Ağacı
Teen FictionGittiğim bi yol vardı, Doğru olduğuna inandığım, hissettiğim ve güvendiğim... Bu yolda adımı kırık bi vazonun parçalarından almıştım. Elimizde yanan meşalelerle, Hazır bi bekleyişteydik. Seneryo belli, roller hazırdı... Yerim, Çınar Ağacının gölgesi...