Kulaklarıma ilişen tren seslerin, vagonların çıkardığı tanıdık ses ve bir sürü insanın ayak sesleri....
Hiçbiri yabamcı gelmemişti artık kulaklarıma... Yorgunlukla göz kapaklarımı açtığımda Güneş çoktan gökyüzündeydi. Etrafa buhranlı gözlerle süzerken herkesin trenden indiğini görmem, uykudan ayılmama neden oldu. Yerimden sıçradığımda omzumda uyuyan Yelizide uyanmasına sebep oldum."Of... Buğra rahat dursana!" Uyku serserinin verdiği kızgınlıkla üstümüze örttüğümüz montumu yüzüne çekti.
"Kusura bakmayın Yeliz Hanım sizi uykunuzdan ediyorum ancak istikametimize varmış bulunmaktayız." Yüzündeki montu anidem çekip fal taşı gibi olmuş gözleriyle "cidden mi?" diye sordu korkuyla.
"Hee cidden" dedim gülerek. Alelacale toplanıp trenden indik. İner inmez gözlerimi kapatıp şehrin kokusunu içime çektim.İçimi kaplayan koku tarifsiz bi hisle doldu içime. Hem acı hemde tatlı bir duyguya kapılmama sebep oldu.Etrafa bakıp nereye gidiceğimizin bilinmezliğinde, birbirimizin elini sımsıkı tutmuş öylece duruyorduk.
"Bak şurda güzel oymalı bi çeşme var. Elimizi yüzümüzü yıkayalımda uykumuz açılsın" dedim en sonunda.
Çeşmenin başına geçip akan buz gibi suyu avcumda biriktirdiğim suyu kana kana içtim. Daha sonra suyu tekrardan yüzüme çarptığım gibi vicudum buz gibi kesildi."Önce o pis ellerini yıka" diyip ayağıma hafifçe vurunca ona hafifçe gülüp çeşmedeki suyu üstüne sıçrattım.
" Ben şimdi senin anın avradının-"
Yanımızdaki insanlar duymadan elimle ağzını kapattım. "Şşt... Senin senin gibi hanımefendiye yakışıyormu böyle küfürler. Terbiyesiz!" diyip gülerek ağzına hafifçe vurdum.Parmaklarımı tutup geri çevirmeye çalışsa da başaramıyacağını anlayınca parmaklarıma dişlerini geçirdi
"Böyle bi kızla birlikte olursam olacağı bu zaten. Vahşi!"
Parmaklarımı ovup suya tuttuktan sonra Yelizide elini yüzünü yıkayıp oradan uzaklaştık.
"Gördün dimi! Senin yüzünden millete rezil olduk. Yanımızdaki kadınlar "Şunların boylarına postlarına bak çocuk gibi birbirleriyle uğraşıyorlar" dediler. Parmaklarımı ısırmak nedir ya?!"
"Gıçın kaşındıda ondan. Hem sen ne diye yanlışlıkla ağzına bir şey atmış çocuk gibi vuruyorsun!"
Küçük çaplı bi kahkaha atarak "Ben vurdum ama çok hafif . Peki ya sen dişlerini geçirdin resmen!" dedim gülerek.
Gözlerini devirerek baktığında koluna girip "Neyse bu küçük önemsiz tartışmayı bırakıpta şu meşhur İstanbulu bir görelim" dedim.
İstasyondan çıkıp yol boyu yürüdük. İstanbul da en az İzmir kadar kabalıktı. Bir sürü araba trafiğinden tut esnasına, bina önlerinde çekirdrklerle dedikodu yapan teyzelere, bisikletçi postacı ve yaprak yaprak gazete dağıtan çocuklar... Hepsi şehrin bi güzelliğiydi.
"Kalabalık bi semt dimi?" dedim en sonunda soluklanmak için oturduğumuzda.
"Öyle. Burası Beyoğlu dimi?"
"Evet kurban olduğum Beyoğlunun tam göbeği. Neyse asıl meselemesize dönelim artık."
Gülürek gözlerime baktı. "Haklısın tabi akşam kalmak için otel bakmalıyız.Ama önce... Leziz ve çıtır bi İstanbul simidi yemeye ne dersin Buğra Göksu?"
"Bence seni yiyelim derim". Aramızda gülüşerek simitçiden simitlerimizi alıp keyifle yedik.
Dinlendikten sonra kolumdaki saate baktığımda beşi gösteriyordu.
"Ne çabuk akşam oldu.Biz ne zaman indikki trenden?".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çınar Ağacı
Teen FictionGittiğim bi yol vardı, Doğru olduğuna inandığım, hissettiğim ve güvendiğim... Bu yolda adımı kırık bi vazonun parçalarından almıştım. Elimizde yanan meşalelerle, Hazır bi bekleyişteydik. Seneryo belli, roller hazırdı... Yerim, Çınar Ağacının gölgesi...