(1 Hafta Önce)
“Cam kenarı üçüncü masaya".
“Yine mis gibi kokuyu valla".
Servis tabağı kaptığı gibi üçüncü masaya servis etti.Nazlının şahane yemekler yapması onun bile iştahını açıyordu. “Başka bir şey istermisin efendim".
“Hayır teşekkürler. Ellerinize sağlik çok güzel görüyo. ”
“Afiyet olsun".
Mutfağa geri dönerek"Adam senin yemeği görür gözleri parladı resmen".
"Yaaa, nedemessin gözlerinde ışın saçıyodu".
"Kıskanma çiçeğim".
"Sen bakma Buğraya Nilüfer.Her zamanki gibi yine uykusunu alamamış" dedi gülerek.
"Yoo, Nihatcım gayette uykumu aldım. Hatta tam on üç saatlik uyku rekorumu kırıyordum ki annemin terliklerine maruz kaldım".Aralarında gülüşerek "Eminimki Buğra Göksu, yakında adını rekorlar kitabınada yazdırıcaksın" dedi Nilüfer.
"İşallah çiçeyim." Nilüfere yaklaşarak yanağından sıktı. Alaylıkla "Merak etmeyin. Tarihe bir adımı yazdıklarında sizden bahsetmeyi unutmıcam... " Aralarında gülüşürken mutfağın kapısı açıldı. "Napıyosun siz burda. Millet acından ölmüş yemek bekliyo siz burda kakara kikiri".
"Şurda üç kuruşluk keyfimiz var be Yasin abi, onuda çok görme"."İçeride müşteriler tıklım tıklım siz ne keyfinden bahsediyosunuz. Bırak zevzekliğide müşterilerle ilgilen Bilo. Hadi herkes işinin başına".
Eline servis tabakları alıp hızlıca işleri bitirmek için ordan oraya kokuşturdu. Gün boyu ter dökerek durmadan çalıştı.Hava yavaş yavaş kapanmaya başlarken nihayet bütün işlerini bitirdi. Tek tük müşteri kalınca klasik olan Türk kahvesini yapıp her zamanki dinlediği cam kenarındaki masaya doğru genişçe oturdu.Kahvesini yudumlayıp gün batımının seyrine daldı.Daha sonra karanlığın bastırmasıyla caddedeki gelip geçen, ordan oraya koşuşturan, arabaların çıkarttığı motor sesleri,çalınan kornolar ve şehrin sessiz uğultusunu izledi.
"Ne yorucu bi gündü dimi ama".
"Öyleydi gerçekten". Melisa kahvesini alıp Buğranın tam karşısına oturdu.
"Çok yoruluyomusun? Yani biz genelde yemek yaptığımız için hareket ettiğimiz alanlar kısıtlı. Ama burası iki katlı ve sizde sürekli in çık yapıyorsun.Garsoncular için zor olmalı mesela... Tahirler felan ölüyo valla çocuklar bacak ağrısından. Seninde çok oluyomu?"
Buğra alaylıkla gülümseyip "Olsa kaç yazar. İster hep ağrısın ister hiç. Her şartta çalışmak zorundasın.
Yorgunluluğunun bi önemi yok. Heleki benim gibi iki aileye bakan birisi için."
"Ah, doğru haklısın. Hem kendi ailen hemde Yelizin ailesi... ""Öyle" dedi gülümsemeye çalışarak.
Melisle konuşması sırasında yanlarına Yasin belirdi. "Ne kaynatıyorsunuz gençler? ".
"Hiç öylesine hayatın şartlarından dertlerinden felan konuşuyoduk" dedi Melis.
"Yaa.. tabi hayatın dertleri, belaları hiç bitmezki.Sürekli yakanda bir yerlerdedir ve hiç de ordan ayrılmaz".
"Nasıl yani?.." diye sordu Melis yanında oturup imalı imalı konuşan Yasine karşı.
"Hayırdır Yasin, sanki bi derdin varmış gibi içli içli konuştun."
"Yoo hiç öylesine söyledim"
"Yasin işte her zamanki gibi abartılı konuşmayı sever".Melis Yasinin omzunu yavaşça sıkarak "Neyse gençler ben bi mutfağa bakayım.Sizde üst kata felan bakının sonrada toparlanır çıkarız".
Melis yanlarından giderken birbirlerine olan delice bakışlarını attılar. "Ne demek istedin sen şimdi! Melisin yanında. Sonrada lafı kıvırdın..."
"Ben bir şey kıvırmadım".
"Kıvırdın! Belalar yakadan düşmez diye benim durumumu yani Yelizi ima ettin."
"Alınganlık yapıyorsun şuan".
"Hiç de öyle sanmıyorum. Lütfen bi daha Yelizi çirkin ithamlarda bulunma! "
Sinirini yatıştırmaya çalışıp kahve kupasını sertçe masadan alıp ayağa kalkıcakken dükkanın kapısını biri sertçe açıp içeri daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çınar Ağacı
ספרות נוערGittiğim bi yol vardı, Doğru olduğuna inandığım, hissettiğim ve güvendiğim... Bu yolda adımı kırık bi vazonun parçalarından almıştım. Elimizde yanan meşalelerle, Hazır bi bekleyişteydik. Seneryo belli, roller hazırdı... Yerim, Çınar Ağacının gölgesi...