dodici

507 53 13
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Jungkook'un ailesine ait olan eve geldiğimizde arabayı durdurdu, kimse konuşmuyordu etrafta koca bir sessizlik vardı. İlk inen ben oldum, önümüzde koca bir göl ve o göle eşlik eden büyük denecek bir ev vardı. Etraf karanlık olsada etrafı inceledim, kurbağa sesleri ve yüksek rüzgarda sallanan yaparak sesleri gerileme neden oluyordu. Sessizlik ürkütücüydü ama bir o kadarda iyi geliyordu insana. Herkesi sustura bilirdik peki ya o? İçimizde asla susmasına engel olamadığımız o sesi nasıl susturabiliriz? Bunun cevabı ölüm olduğunu biliyordum, o susarsa bende susardım. Bu dünyada bedenimin bulamadığı huzuru öldükten sonra ona hissttirebilirdim. Yağan şiddetli yağmurun altında ıslanmıştım. Jungkook arabadan indiği gibi bana şemsiyeyi uzattı ve sakin adımlarla eve doğru ilerledi. Onun ardından Taehyung da arabadan inip ona doğru ilerledi, başımı kaldırıp baktım ona. Değermiydi? Canımı yakan insan için cennet olmaya değermiydi? Nefes almak isterken onun için nefessiz kalmaya değermiydi? Bunun cevabını 'aşk' önceden vermişti bana. Değerdi. Aptallık buydu işte, asla akıllanmamaya aptallık denirdi. Kapıyı açan Jungkook bana döndüğünde onlara doğru ilerledim, Taehyung içeri girmişti. Oda en az benim kadar sırılsıklam olmuştu Jungkook gibi. Evin için dağ evini andırıyordu. Meşe ağacından yapılmış koltuklar ve ortada kocaman aynı ağaçtan yapılmış üstü cam sehpa vardı. Duvarda asılı olan çifteli bir silah ve uzun camları olan, kapısını göle açan koca bir balkon vardı. Burayı hep kafa dinlemeye gelirdik. Sadece dört arkadaşın bildiği yerdi ve şimdi Taehyung da öğrendi. Ev buz gibiydi Jungkook hemen odunları şömineye koymuş yakmaya çalışıyordu. Belli etmesemde içim titriyordu her zaman uyuduğum odaya gidip giysi dolabını açtım, kıyafetlerim sayılıydı ve kesinlikle onun cüssesine göre çok küçüktü. Diğer odaya gidip Namjoon hyung'un kıyafetlerinden eşofman ve sweat alarak odadan çıktım. Salona girdiğimde Jungkook şömineyi yakmıştı. Daha birimiz tek kelime etmemişti, Taehyung'a doğru ilerlediğimde ona hala bakmıyordum ama bakışları üstümdeydi. Onun önüne gelip kıyafetleri sehpanın üzerine koyup salondan çıkarak odama girip kapıyı kapattıp kilitledim.

Sırtımı yasladığım kapıdan yavaş yavaş kayarak yere oturdum, gözlerim dolmuştu ve ben hıçkırığımı tutmak için elimle ağzımı kapattım. Içime içime ağlıyordum. Bir kolumu ayaklarıma sardım, zordu çok zordu. Bunlar yaşamak bana çok zordu. Ona bu kadar yakınken ona dokunamamak, ondan bir o kadar uzak durmak çok zordu. Boğazımda büyük acı, bir yumru yutkunmamı emgelliyordu. Sızlayan burun direğlimle acıyı en derinime kadar hissettim. Ben buyum ;günün sonunda göz yaşlarına boğulan bendim.

Ne kadar orda oturup göz yaşlarımı akıttım bilmiyorum, artık yerden kalkarak üzerime yapışan ıslak elbiselerden kurtuldum. Titriyordum hava buz gibiydi ve ben ıslak elbiselerim ile öylece oturup ağlamıştım canının kıymeti artık yok değil mi Jimin?

Aynaya bakmadan çıktım odadan salona girdiğimde hissettiğim sıcaklık hissi ile tüylerim diken diken olmuştu. Taehyung getirdiğim kıyafetleri giyinmişti mutfaktan gelen ısıtıcı sesiyle Jungkook'un orda olduğunu anladım. Kendimi koltuğa bırakınca boğazımı temizledim.

Black ~vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin