BÖLÜM İKİ: ''ÇARESİZLİĞİN PORTRESİ''

757 85 221
                                    

Herkese merhabalar!

Paragraf aralarına yorumlarınızı bekliyor olacağım.

Bölüm şarkımız:
Sezen Aksu-Yalnızca Sitem.

Keyifli okumalar dilerim!

                                            🍂

Kelimelerin düğümleri harflerin üzerine gözyaşları döküldüğünde çözülmezdi.

Her bir harf ıslandığında gözyaşlarıyla; Ay Güneş'in yerine oturup karanlıklarıyla süsleyebilirdi gökyüzünü, zaman tersine akıp geleceği geçmişe döndürebilirdi ama hayır, kelimelerin düğümleri ıslanmışsa gözyaşlarıyla asla çözülmezdi.

Cümlelerde barınıyorsa gözyaşları biriktirmiş kelimeler, o paragraflar yarım kalırdı ama yüreklerdeki yangın etrafın sonunu yazmaya kaldığı yerden devam ederdi. Bazı cümlelerde biriktirdiğim gözyaşlarını çoğu zaman çıplak ellerimle silmek istiyordum ama öyle bir durumdaydım ki, öyle bir bulanmıştım ki çaresizliğe; elimi o gözyaşlarına sürsem yok olurdum, bunu biliyordum. Cümleler sonlanmıştı ama paragrafım yarımdı. Mutluluğum sonlanmıştı ama geleceğe yönelik hayallerim yarımdı. Yarım bırakılmıştı.

Elimdeki kalemi beyaz sayfamda sürterken kalbimden zihnime akıp giden cümleleri dökmek istiyordum, ellerim titriyordu. Sesten arındığım saniyelerin içerisindeydim yine. Zihnimle savaştığım, kalbimden gelen dumanlardan keskinliğimi korumak istediğim anın tam ortasındayım. Elimde siyah bir kurşun kalem, parmaklarımın altında beyaz bir boş sayfa, acı kahvelerimin yönelttiği okların doğrultusunda okunmaya çalışan ama okunamayan ucu yanık cümleler.

''Erva,'' dendiğinde ürkmüştüm. İsimlerle aram uzun bir süredir kötüydü. Anmak istemediğim ismi silip unutmaya çalışırken kendi ismim dahil tüm isimlerden korkmaya başlamıştım. ''Ders bitti. Ne düşünüyorsun? Tüm gün boş amfide kalacaksan bilemem tabi.''

Acı kahvelerim bana merakla bakan yeşillere düştüğünde derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştim. Onu kırmamak adına büründüğüm sessizlik çoğu zaman fazla geliyor ve dudaklarımda cümle yığınları oluşuyordu. Egolu değildim veya da kibirim yoktu, sadece hayatıma yeni insanlar alıp onlara güvenmekten, onlara değer vermekten korkuyordum. Eylül'ün benimle arkadaş olma çabası elbette ki takdire şayandı. Sosyal bir insandı, dışa dönük karakteri gerçekten de ayakta alkışlanacak cinstendi ama insanlara güvenecek gücü kendimde bulamıyordum.

Önümdeki defteri ve kurşun kalemi asker yeşili çantama koyarken, ''Dalmışım.'' dedim. Gözleri çantamın fermuarında gezen parmaklarıma düşer gibi oldu ama kendisini kısa sürede toparladı. Onu analiz ettiğim kadarıyla karşısındakini çok dikkatli inceliyor ve kendince çıkarımlar yapmaya bayılıyordu. ''Uyardığın için teşekkür ederim. Görüşürüz yarın.''

''Ya bir dursana,'' dedi derin bir nefes alarak. ''Kaçma artık benden. Yemem seni, sadece seninle sınıf arkadaşı olmaya çalışıyorum.''

''Arkadaşa ihtiyacının olmadığını görüyorum.''

''Arkadaşa ihtiyacının olduğunu görüyorum ben de.''

''Arkadaşa ihtiyacım yok. Okulda arkadaş edinmiyor oluşum arkadaşım olmadığını göstermez, bağımın çok güçlü olduğu arkadaşlara sahibim. Bunu sana daha önce de açık açık söyledim. Hayatıma yeni birini; arkadaş, dost, tanıdık veya da sevgili... Hiçbir şekilde istemiyorum. Yeni birilerine yerim yok.''

''Anladım, Erva. Kabuğun sert. Bana bunu her an göstermek zorunda değilsin. Kabuğunun sert olduğunu zaten görüyorum ben.''

Kabuğum sert değildi, yanıldığı kısım buydu. Kabuğum sert olsaydı eğer tek bir tatlı rüzgar dahi yıkamazdı binalarımı. Oysa, dün gece duyduğum tek bir cümle bile yalnızca binalarımın değil, şehirlerimin de yıkılmasına sebep olmuştu ve okyanusa düşen ülkemin birçok şehidini tek bir geceye sığdırmıştım.

SERMEST 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin