BÖLÜM 5

13 3 1
                                    

Howa arabadan indi. Wonho onu görünce dedi:
-Howa? Bu sen misin? Ve.. Bu araba senin mi? Gerçekten güzelmiş.
Howa hiç bir şey demeden Ho'ya saldıran çocuğa tokat attı. Her kes bir an için susdu. Çocuk dedi:
-Hey? Buda ne? Ne yapıyorsun? Ölmek mi istiyorsun? Beni tanıyor musun sen? Ha? Ben Min Seong! Seni şuracıkta öldürürüm! Kimse..
Howa ikinci tokatı da attı ve dedi:
-Kendini ne sanıyorsun acaba? Kimsin sen? Nesin sen? Ha? Cevap ver! Ya..ya o ölseydi? Ya Ho ölseydi? Ya başından vurduğun o darbe şuracıkta lanet hayatına son verseydi? Ha? Nolucaktı? Bunu düşündün mü? Sen lanet olası iğrenc hayatını yaşıyıcaktın. Doğru! Peki ya o? Ona yeni bir hayat vere bilicek miydin? Konuş iğrenc herif!
-Seni ben gebertirim!! Terbiyesiz!
Bunları gören Ho kapıyı açmak istedikde, hizmetli kapıları kapattı ve dedi:
-Üzgünüm bu bayan Howa'nın emri!
-Axxxx lanet olsun!
Howa ona üçüncü tokatı da attı ve sözüne devam etti:
-Sözümü kesme pislik!
-...
-Bu sabah olanlara göz yumduysam.. Saygı öğretdikleri yeri kirletmemek içindi! Ama burası bir okul değil! Bu yüzden o küçük dilinle bana terbiyeyi öğreticeğini sanma sakın..
Howa elini bir kez daha havaya kaldırdı. Ama o çocuk dedi:
-Yapma... Söz veriyorum bir daha yapmıyıcam ben söz veriyorum.
Onun söyledikleri Howa'nın aklını karıştırdı. Aklına küçükken yaşadığı bir şey geldi:
[Anne! Anne... Yapma lütfen söz veriyorum söz veriyorum! Bir daha seninle vakit geçirmek istemiyicem! Söz veriyorum. Lütfen bana vurma artık çok acıyor.. Anne.. Anneeeee!]
Howa ani şekilde elini indirdi. Wonho ona yaklaştı ve dedi:
-Howa? İyi misin?
-...Gidin! Lütfen..onu da götürün kendinizle. Hemen gidin..
Wonho çaresizce saniyelerce Howa'ya baktı ve sessizce arkadaşlarıyla birlikte yan tarafa gitti.
Howa arabaya yaklaştı. Camdan Ho'ya bakarak, dedi:
-Hizmetli! Gidin!
Ho ani şekilde dedi:
-Hayır! Hayır, hayır onu dinleme o şu an mantıklı değil. Onu yalnız bırakamayız. Howa hadi gel bin arabaya.. Howa sadece bir kere olsun beni dinle! Howa sana dedim!
Bu zaman hizmetli arabayı sürmeye başladı. Ho dedi:
-Durdur! Sana arabayı durdur dedim! Onu yalnız bırakamayız! Dur lanet olası herif!
(Sangdok mahallesi)

Wonho düşüne düşüne evine taraf geliyordu. Aklında tek bir sahne ve tek bir soru vardı.. "Neden o kızlar Howa'ya kötü davrandığı zaman sadece susmuştu? Neden ani şekilde o çocuğa tokat vurmaktan vaz geçmişti? Bunlara sebeb olan bir şey vardı ve Wonho bunu çözemiyordu.. Evine vardı. Annesi onu gördüğü zaman dedi:
-Geldin mi oğlum? Tatlım günün nasıl geçti?
-...
-Oğlum?
-Hm? Bana mı seslendin anne?
-Çok düşüncelisin Wonho. Bir sorun mu var?
-Sadece düşünüyorum. Bazı şeyler var ve cevapsızlar! Nasıl cevap bulacağımı da bilmiyorum.
-Bazen soruların cevabı olmaz oğlum. Bazı kelimeler sadece susmak için kurulur. Cevabı bulunsun diye değil.. Hadi şimdi gel yemek yiyelim.
-İlk önce bana bir mendil verir misin?
-Mendil mi? Daha dün aldın ya. Son bir tane kalmıştı. O kadar çok sevmiştik ki, bana bile vermedin.. Nerde o mendil?
Wonho onu Howa'ya verdiğini hatırladı küçük bir tebessümle dedi:
-Bazen çok sevdiğin şeyden vazgeçersin, hoşuna giden başka bir şey olunca, değil mi? Birazdan yemek için gelicem. Şimdi aç değilim anne. Size afiyyet olsun..
Wonho sakince odasına gitti.
(Dakseng vilayeti)

Hizmetli Ho'yu eve getirdi. Arabanın kapısını açtı ve dedi:
-Bay Ho inmeniz için yardım edeyim.
-Gerek yok Chan! Howa'yı yanlız bırakarak, ona sadık olmuş olmuyorsun! Onun nerde olduğunu biliyor musun ha? Bilmiyorsun! Şimdiden bunu sana söyleyeyim..
-...
-Onun başına en ufak bir şey gelirse..
-...
-..gerisini tahmin bile edemiyorum! Umarım beni iyi anladın?!..
Ho kolunu tutarak, arabadan indi ve yavaşca eve doğru irerledi.
Howa her zaman geldiği boş çimerlikler de oturmuştu. Arama yaptı ve dedi:
-Bana her gün getirdiğiniz sakinleştiricilerden iki kutu yollayın.
-Üzgünüm hanım efendi. Bu gün öğlen abiniz bir daha getirirsek şikayetçi olucağını söyledi..
Howa telefonu yere attı. Telefon param parça oldu. Sakince etrafına baktı. Şehir ışıklarına uzun süre göz gezdirdi. Kafasını yere koyarak, düşünmeye başladı:
[Büyükanne büyükanne..
-Oh, benim yavrum. Eskiden seni kucağıma aldığımda çok ağırdın.. Tatlım benim..
-Büyükanne, ben onlara daha da yakından bakmak istiyorum.
-Neye?
-Oraya baksana... O binaların ışıkları ne kadar da güzel şey sanki bak bana göz kırpıyorlarr çok komik.
-Kızım, büyük bir kız olduğun zaman onlara çok yakından baka biliceksin. Hatta istersen, dokuna da bilirsin. Ama her şeyin bir zamanı ve anı var. Zamanla hep yapmak istediğin bir çok şeyi yapıcaksın.
-Gerçekten mi? Büyükanne?
-Söyle yavrum..
-Büyüdüğüm zaman kocaman bir ev alıcam. Orda ikimiz yaşıyalım mı? Ama annem, babam ve ablama sakın söyleme. Yoksa, izin vermezler. Bu bizim sırrımız olsun. Tamam mı?
-Tamam kızım tamam. Her zaman senin yanında olucam tatlım benim..]
Howa bunları yeniden hatırlamaktan yıllardır kaçtı.. Saklandı.. Ama başaramadı! Yıllardır peşine düşmüş geçmişi bir günün içinde ona daha da yaklaştı.. Gerçek hayat da olduğu gibiydi her şey.. Sadece susmağı ve hafif göz yaşı akıtmayı tercih etti Howa. İçindeki çocuğun öldüğünü çoktan anlamıştı. Ama kabullenemiyordu. Hep ikinci maskeye muhtac olduğunu düşünüyordu. Bir söz vardır;
"Başkalarının istekleriyle yaşıyorsan, o hayat senin değildir. Harcanıyorsun!"

Ölüm'ün aşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin