BÖLÜM 9

8 2 0
                                    

Ho şaşkınlıkla Howa'ya baktı. Ho bir şey demek istedikte, Howa dedi:
-Bu gün burada oturup, yediğimiz yemek her gün sade oturup, yeduklerimizle aynı değil.
Ho sordu:
-Nasıl yani?
-Babamdan düşünmek için izin istemiştim. Ve karar verdim. Yarından itibaren, her gün şirkete gidip, çalışacağım..
-Ne? Aaa şirketde mi? Yani baş çıkara bilecek misin?
-Yalnız olmuycam ki. Babam her daim yanım da destekcim olacağını söyledi.
Babası gülümseyerek, dedi:
-Çok doğru! Aldığın bu kararla senle gurur duyuyorum kızım..
-Şimdi izlinizle odama çıkmam lazım. Yarın için ders yapmam gerek.
-Tabi kızım..
Howa yukarı çıktı. Ho mırıldanarak, dedi:
-Ama daha demin tüm derslerini yapmışdı.
Howa odalarındaki banyoya girdi. Kapıyı kitledi. Aynadaki yansımasına bakarak, hatırladı:
[-Daeyon! Daeyon!
-Ne var Howa?
-Bunu senin için aldım. Doğum günün kutlu olsun ablacım.
-Çekil. Yaklaşma bana.. Ne aldın ki?
-Al ve bak..
-Sana yaklaşma dedim! Anlamıyor musun? Ha?
-Abla kolum acıyor. Lütfen bırak. Lütfen...
-Git burdan. Doğum günü pastamdan yemene de izin vermiyorum! Git şimdi!
-İyi ki doğdun abla...]
Howa soğuk zemine oturarak, şarkı mırıldanmağa başladı:
-Ouuu.. Gökteki yıldızlar.. Gel bana doğru. Seni koruya bilirim.. Güven bana yıldızım...
Bu zaman Ho kapıyı tıklatarak, dedi:
-Şey, Howa iyi misin? Uzun süredir oradasın.. Her şey yolunda mı?
Howa kapıya yaklaştı. Dedi:
-Canım yanıyor abi.. Çok yanıyor hemde.
-Howa noldu? Aç kapıyı. Howa sana dedim. Aç kapıyı. Yoksa kırarak açmak zorunda kalıcam.
-Ben... Ben hep onlar mutlu olsun istemiştim hep.. Başka bir şey asla istemedim ki..
-Howa ne diyorsun sen? Çık ordan!
-Biraz uyuşturucu ver abi. Lütfen, ihtiyyacım var ona.
-Güzel gözlüm hadi yanıma gel. Konuşalım.
-Çok acizim değil mi? Toz parçasına, sevgiye, ilgiye ihtiyyacı olan bir aciz! Her zaman bir şeyden aslı kalıyorum. Her zaman birinin arkasında saklanıyorum ama..
-...
-Çok yoruldum abi. Biraz uyursam geçer mi?
-Tabi ki ge..
-Hayır abi, hayır. Geçmez.. Tabiki geçmez. Hep olduğu gibi kalır! Ne kadar çalışırsam çalışayım hep öyle kalıcak. Suskun... Durgun.. ve habersiz...
Ho kapının arkasın da fısıldadı:
-Gel bir oyun oynayalım...
-...
-Ben bir kelime söyleyeceğim. Sen de o kelimenin sonundaki, harfle başlayan bir sinonim söyleyeceksin. Üçe kadar sayıcam. Eger bilemezsen, dışarı çıkarsın. Anlaştık mı? Hm?
-Olur abi..
Ho yere doğru oturup, kafasını kapıya yasladı. Ve dedi:
-Aile...
-Eğlence!
-Ah, evet bu güzeldi.. O zaman... Emanet.
-Emanet mi?
-Hım.
-Ama bunun aileyle geçen eğlenceli zamanla ne ilgisi var?
-Sen bir emanetsin Howa!
Howa aniden susdu. Ho sözüne davam etdi:
-Seni en değerli elmaslardan daha çok değerlendiyorum. Ben bu zamana kadar seni emanet olarak, korudum. Hep annen, baban, ve ablan gelicek sanıyorum ve..
-...
-O yüzden asla canının yanmasını istemem... Sen değerlisin! Şuna bak, üç saniyen doldu. Kaybettin ve dışarı çıkmak zorundasın. Bunu yap. Lütfen!
Howa hiç bir şey söylemeden hafifce kapıyı açtı. Ho'yu yerde oturmuş gördü. Ona yaklaştı. Yanağındaki, gözyaşını sildi ve dedi:
-Sen ve..
Ho dedi:
-ben..
-gökyüzünde..
-kaybolan,
-yıldızlar..
-Ayırmasın bizi..
-sonsuzluklar!...
Howa Ho'nun dizlerine uzandı. Ho onun saçlarını okşayarak okumaya başladı:
-Sen ve ben.. Gökyüzünde kaybolan yıldızlar!.. Ayırmasın bizi sonsuzluklar..
(Yarın sabah; saat 06:40)
Ho alarmın sesiyle uyandı. Ve mız-mızlanarak dedi:
-Nefret ediyorum senin sesine. Her an seni kıra bilirim ha!
Howa'yı uyandırmak istedikte, onun yatakta olmadığını gördü. Telaşla annesini sesledi. Ama hiç kimse ses vermedi. Aniden dışardan gülüş sesi duydu. Camı açıp, dışarı baktı. Bu Howa'ydı. O bir kedi ile oynuyordu. Ho hemen telefonunu alıp, onu çekmeye başladı. Onun gülümsemesi Ho'nun da gülümsemesine yetiyordu. Howa Ho'nun onu çektiğini fark etdi. Ve yukarı bakarak dedi:
-Abi ne yapıyorsun sen orda?
-Çok güzel bir sanat eseri vardı önümde. Onu çekmezsem pişman olurdum doğrusu..
-...
-Noldu? Ay yoksa sen utandın mı? Kıyamam...
-Ne utanması ya? Hem sen neden hala hazır değilsin? Özel dersine gec kalıcaksın.
-Birlikte yürüyeceksek, hemen hazırlanırım. Ama hayır seninle gelmem dersen, hazırlanmam zaman ala bilir. Ve sende dersine gec kalırsın.
Ve bu çok adil bir anlaşma. Ne dersin?
-Hemen hazırlan da abimle güzel bir yürüyüşe çıkalım derim.
-Yaaaa çok tatlısın. Hemen geliyorum.
Ho camı kapatıb, çantasını toparladı. Masadan günlüyünü aldı kapıya yaslayarak, yazmaya başladı:
-Bu gün çok güzel...
Defteri çantasına koydu. Ve koşarak, dışarı çıktı. Howa dedi:
-Ne? Ne çabuk? Kahvaltını yaptın mı?
Ho hiç bir şey söylemeden ona sarıldı. Howa da gülümseyerek, sarıldı. Ho dedi:
-Senin mutlu olman bana yetiyor. Sanki, daha şimdi yemek yemiş gibi hiss ediyorum..
-Bu gerçekten çok hoş ama yemek yemen gerek. Bunu sen de biliyorsun. Değil mi?
Ho çantasından iki yane elma çıkardı. Onları Howa'ya gösterip, dedi:
-Bunlar da sağlıklı. Ve yemek. Hm?
-Tamam abi, tamam. Yemeği unutma o zaman.
-Hm hadi gidelim.
-Olur.
Ho ve Howa yürümeye başladı. Bu zaman Wonho onları sesledi. Ho dedi hadi duymamış gibi yapalım.
-Ax, deli misin?
Howa Wonho'ya el salladı. Wonho hızlıca onların yanına geldi ve dedi:
-Bu gün hava çok güzel..
Ho dedi:
-Hemen yürüyelim, yoksa okula gec kalıcaz.
Onlar okul kapısının yanına yeni varmışlardı ki okul müdürü dedi:
-Çocuklar bu gün okul yok. Haberler de duymadınız mı? Birazdan şiddetli fırtına olucak. Öğrencilerin bu şartlarda evde olması gerekir. Hemen eve geri dönün. Wonho sen gel.
Wonho sordu:
-Ama neden ki?
-Dün son iki derse girmedin.
-Ama izin almıştım.
-Biliyorum biliyoru. Sadece önemli bir yazı işin var. Sınıf arkadaşların yazdı. Ama sen yazmadın. Gel daha sonra bizimle beraber çıkarsın.
-Peki öğretmenim. Görüşürüz Howa..
Howa dedi:
-Aa tabii. Tabi görüşürüz.
Ho ve Howa uzun yolda yürümeye başladı. Ara sıra Ho göz ucu Howa'yı seyrediyordu. Çünki, rüzgarın esintisinin onun saçlarını haraket ettirmesi, hoşuna gidiyordu..
İç çekti ve sordu:
-Bu gün aynı insanlar gibi. Değil mi Howa'm?
-Nasıl yani?
-Daha demin havanın ne kadar da güzel olduğunu söylüyorduk. Şimdi biri çıkmış diyor ki, şiddetli bir fırtına olucak... Hava bile insanlar gibi yalan söylemeyi öğrenmiş.
-O zaman sende bu tatlı yalanın keyfini çıkar. Şimdilik hava çok iyi. Sadece yürü abicim.
Ho elini Howa'nın omzuna koydu. Ve sakin-sakin yürüdüler.

İkisinin de aklında dolaşan düşünceler vardı. Bu uzun yol bizim bildiğimiz normal yol değildi. Aklında dolaşan bir sürü fikirler o yol da seninle beraber yürür. Ve işte o zaman o yolla birlikte özel bir yaşamımız olduğunu anlarız.
Ben özelim, sen özelsin.. O özel ve onunla beraber yürüyen o kişi de özel.. Kendimizi sevelim! Biz film karakteri değiliz ama onlar gibi mutlu olmayı öğrenelim. Bana inan! Sen bundan daha fazlasını hakk ediyorsun. Şimdi sadece yapmak istediğin şeyi yap. Kendin ol. Ve asla unutma ki, o yol da seninle beraber yürümek isteyen o insan seni bekliyor...

Ölüm'ün aşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin