BÖLÜM 11

7 2 0
                                    

Wonho yere bıraktığı çantayı aldı ve odasına çıktı. Kapıyı içerden kitledi ve gözlerini duvarda asılmış takvime dikdi. Takvim de '18 Ocak' olan yer kırmızı kalemle daireye alınmıştı. Wonho hatırladı:
[-Abla ben tek bir şeyi anlamadım.
-Neyi anlamadın Wonho'm?
-Hani demin izlediğimiz film vardı ya
-Evet nolmuş ki?
-Orda kadın takvimi renklemişti. Bunu neden yaptı ki?
-Wonho hani orda kadının kızı ölmüştü ya.. O yüzden kadın kızının öldüğü günü boyamış. Anladın mı?
-...
-Wonho?
-Ben odama takvim almıycam abla! Çok kötüymüş takvim.
-Hey hey her kes takvimini boyamak zorunda değil ki. Hem bu sadece film. Korkman ve endişelenmen gerekmiyor.
-Abla ben takvimi boyamak istemiyorum ama. Tamam mı?
-Hmmmm demek sevmiyorsun boyamağı? O zaman ben de ölü taklidi yaparım sende boyamak zorunda kalırsın..
-Ablaaaaa!!
-Şaka yaptım yaa ne bağırıyorsun?
-Seni yakalarsam var ya
-Yakalayamaz ki yakalayamaz ki..]
     Wonho  masadan kırmızı kalemi aldı ve yeni takviminde '18 Ocak' yazısını boyadı. İç çekti ve dedi:
-Keşke bunu neden yaptığını anlatsaydın... Belki... Belki bir çözüm bula bilirdik. Bir şey olmalı. Bir ipucu bir kanıt. Bu böyle daha kaç yıl uzayacak? Her yıl günü günden unutuyorlar seni! Bunu istemezdin.. Değil mi? Sen... Yaşamı, hayatı, ve yemekleri çok severdin. Bana her zaman hayata karşı nasıl tutku dolu olduğunu anlatıb dururdun. Ne deyişti? Nasıl bir şey ki, Sen bıktın..
      Wonho masasına oturdu. Çantasından defterlerini çıkarmak istedikde, Howa'ya verdiği mendili gördü. Yanında da bir not vardı;
"Wonho hatırlıyor musun bana bu mendilin aynısını vermiştin. Bana onu aldığın mağaza da çok olduğunu söylemiştin. Ama o mağaza da bu mendilden tek bir tane kaldığını öğrendim. Senin için bunu kargoyla getirmelerini istedim. Çok teşekkür ederim..."
       Wonho'nun asık suratında biraz gülümseme oluştu. Mendili eline aldı ve üstündeki hoş desenleri gözden geçirdi. Kafasını masaya yeni koymuştu ki, oda'ya aniden Howa girdi. Wonho şaşkın halde sordu:
-Howa? Senin burda ne işin var? Bir şey mi oldu?
    Howa hiç bir şey demeden eliyle Wonho'ya onu takip etmesini söyledi. Howa koşarak, bahçeye çıktı. Wonho'da arkasından gitti. Howa beyaz uzun elbisesiyle bahçenin tam ortasında durdu ve Wonho'ya kafasını kaldırmasını söyledi. Wonho sakin şekilde kafasını yukarı kaldırdı. Yıldızlar! Onlar sanki senin yanındaymış gibi gözüküyordu.
    Bu zaman Howa dedi:
-Devam et Wonho! Bulucaksın. Her şeyin cevabı çoktan hazır. Görmen gerek!  Çok az kaldı...
     Wonho Howa'ya yaklaşarak dedi:
-Ne? Neyi bulucam? Howa ne diyorsun?
-Çok az kaldı!
      Howa gözden kaybolana kadar koşmaya başladı. Wonho yeniden kafasını yukarı kaldırdı. Bu zaman bir ses duydu:
- Wonho? Oğlum? Hadi kalk.
     Wonho rüyadan kalktı. O masanın üstünde uyuya kalmışdı. Annesi de onu sesliyordu. Wonho hemen kalktı ve dedi:
-Yıldızlar! Onlar bitti mi?
-Oğlum ne yıldızı? Saat daha 5. Birazdan hava kararır bir mağazaya gider misin diyecektim..
-Şey tabii. Yaparım.
-İyi misin oğlum? Sabahtan beri bu masa da uyumuşsun. Odana daha erken girmeye çalıştım ama kilitliydi. Yedek anahtarı şimdi buldum. Her şey yolunda mı?
     Wonho gülümsedi ve dışarı çıktı.
                (Dakseng vilayeti)
Ho mutfakta yemek yiyordu. Annesi mutfağa girdi ve dedi:
-Gerçekten de hava çok kötü. Yarın umarım daha iyi olur.
-Evet anne.
-Howa nerde?
-(Gülümser)
-Ne o? Ne sırıtıyorsun?
-Az önce onu o kadar dövdüm ki yorgunluktan uykuya daldı.
-Ne dövmesi oğlum? Aklını mı kaçırdın?
-Hadi ama anne.. Lafın gelişi söylediğimi biliyorsun. Sadece biraz oyun oynadık. Daha sonra yastık savaşı yaptık. Onu neşelendirmek için yaptım. Morali bozuktu. Aslına bakarsan ikimizin de bozuktu. Yorgunluktan uykuya daldı oda.
-Üstünü örtdün mü peki?
-Elbette. Ama açık kalmış ola bilir. Onu biliyorsun tam bir domuz gibi.
-Hey kızım hakkında öyle konuşma.
-Oooouuu şuna bak şuna.. Sen de mi yastık savaşı istiyorsun kraliçem?
-Hadi hadi git kardeşinin üstünü ört. Hadi oğlum hava zaten soğuk.
-Peki anne. Hemen gidiyorum.
       Ho yemeğini bitirdi ve yukarı çıktı. Yavaşca kapıyı açtı. Howa hala uyuyordu. Ho onun üstünü örtdü ve yanına oturdu. Saçlarını okşamağa başladı. Kendi-kendine dedi:
-Ona günü günden daha çok bağlanıyorum ve bunun iyi bir şey olub olmadığı hakkında hiç bir fikrim yok. Gerçekten ne yaptığımı bilmiyorum.
Bu zaman Howa gözlerini açtı mırıldanarak dedi:
-Abi sen misin?
-Tabii benim Howa'm. Benim!
-Abi üşüyorum.
     Ho kendi yatağından yorganını Howa'nın üstüne örtdü. Bu zaman Howa Ho'nun elini tutdu. Ho elini çekmek için hiç bir gayret göstermedi. Kafasını Howa'nın yastığına koydu ve gözlerini kapadı...
               (Akşam saat 8)
-Ho! Howa! Aman Tanrım hemen kalkın. Ne kadar çok uyudunuz. Kalkın. Howa kafasını kaşıyarak uyandı. Kafasını diğer tarafa çevirdikte Ho'yla tam göz-göze geldi. Howa Ho'nun elini tutduğu için Ho da kımıldamadan orda uyumuştu. Howa eliyle Ho'nun yanaklarını sıkmaya başladı. Ho uyandı ve dedi:
-Noldu? Ha? Patladı mı?
     Howa gülerek, dedi:
-Evet evet patladın.
-Hey gülmesene. Axx boynum. Çok acıyor..
-Belini ovmamı ister misin?
-Hayır tatlım kendisi iyileşir. Teşekkür ederim..
-Hadi aşağıya inelim. Bakalım annen yine niye bağırıyor.
-Tabi, inelim.
-Şey, abi..
-Hm?
-Teşekkür ederim.
-Neden? Bir şey yapmadım ki..
-Her şey için. Burda olman bile bir hediyye!
-Gel buraya gel..
     Ho Howa'ya sarılarak, dedi:
-Her zaman Howa'm.. Ben her zaman buradayım. Sen bunu unutma o bana yeter. Hadi gel inelim..
                 (Sangdok mahallesi)

-Oğlum? Gel yemek ye biraz. Bana birazdan yerim dedin ama yemiyorsun. Bu iyi değil.
-O ne zaman giderse, ben de o zaman aşağıya inip, yemek yerim anne.!
-Bak oğlum o ne kadar bencil davranırsa, davransın yine de senin baban..
-Anne!
-...
-Sana noldu? Noldu sana anne? Neden onun hep destekcisisin? Hiç mi endişen yok? Günlerdir eve uğramıyor! Arayıp halini hatrını sormuyor! Haberi var mı? Yarın ablamın ölüm yıl dönümü! Haberi var mı? Kendinden başka bir şeyi düşünmeyen birine arka çıkmak ne kadar bencilce ola bilir? Onun haline mi acıyorsun? Hiç merak etme. Söz konusu kendini bizden daha çok seven bir adam olunca...
-...
     Wonho kafasını annesine doğru çevirdi. O ağlıyordu. Gerçektende bir anneye bu sözler çok dokuna biliyor. Nede olsa o yıllarını harcamıştı. Wonho yatağından kalktı annesinin kafasını göğsüne koydu ve dedi:
-Amacım seni üzmek değil anne.. Sadece hakk ettiğin değeri görmen lazım. Tek istediğim bu..
     Wonho gizlice göz yaşını sildi ve sözüne devam etdi:
-Ablamdan sonra seni de Kaybetmeğe dayanamam.. İnan ki, dayanamam!..
     Bu zaman Daeyon kapıyı açtı. Ve dedi:
-Şey üzgünüm kapıyı tıklatmam gerekiyordu. Aff edersiniz.
    Wonho dedi:
-Hayır Daeyon önemli değil. Biraz sohbet ediyorduk sadece..
-Eğer zamanın varsa dışarı çıkalım mı? Uzağa değil, arka bahçeye.
-Yıldızlar!..
      Wonho hemen dışarı çıktı. Yıldızlar sanki onun burnunun dibindeymiş gibi gözüküyordu. Hemen Howa'yı aradı:
-Alo Howa yı...
-Evet onlar çok güzeller..
-...
-Orda mısın?
-Şey, evet..
-Gerçekten her kesin görmek için her şeyi yapacağı bir manzarayla karşı karşıyayım şu an.. Hayatımın belki de en güzel ikinci günü..
-Sevinmiş olman çok iyi bir haber..Ben de sayende mutluyum Howa..
-Ben de! Ve..
-?
-Sana sormam gereken çok önemli bir şey var. Ve belkide hayatım geri kalanını belirleyecek!
-...
      Howa elindeki bilekliğe baktı ve...

Ölüm'ün aşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin