Howa içeriye girdi. Her yerde uyuşturucuları aramaya başladı. Ho'nun onları eve bir yere sakladığını biliyordu. Bu zaman annesi onun yanına geldi elini tutdu ve bir poşet dolu uyuşturucunu Howa'ya göstererek dedi:
-Ben..
-...
-senin ne aradığını biliyorum!
-Onları bana ver anne..
-Sen bana her şeyi anlatdığını söylemiştin ama bu gün..bu gün ben biricik Howa'mı tanıyamıyorum bile..
-(ağlar)
-...
-A-anne?.. O.. O-onları bana ver..
-(gözleri dolar)
-Ben.. Ben onları sadece bir kez kullanıcam.. Sana sana soz veriyorum! Hatta sana yemin ederim onu bana ver. Bunu yap! Bunu benim için yap anne.. Benim için yap..
-Ben..
-...
-Onları sana vermiyicem! Gözlerimin önünde kızımın mahv oluşunu mu izleyeyim? Bunu mu istiyorsun Howa?
-Biliyorsun! Buna mecburum! Asıl.. Asıl onları vermezsen mahvolurum! Ölürüm.. Be-ben yok olurum..
-Bir hiç uğruna mı? Ha? Mahvoluşun bir hiç uğruna mı?
-Axxx! Lanet olsun!
Howa bilincsiz halde annesini yere itti. Yere düşen poşeti aldı acaleyle ayakkabısını giydi kapıdan çıkmadan önce son kez annesine baktı ve dedi:
-Canınız cehenneme! Canınızzz cehenneeme!!! Lanet olsun hepimize! Geçmişime! Geleceğime!(hünkürkeyle ağlayarak) Geberib gidin ya! Geberin hepiniz! Ölmek istiyorum! Kahrlar olsun! Yaşamak istediğim hayat bu değillll! Neden? Lanet olası hayatım böyle olmalıydı? Neden ama neden?
Howa kapının önüne çöktü. Bedeni ağrıyor gibiydi. Nefret ettiği geçmişini kendine yakın hiss ediyordu. Bu onun acısını daha da kötüleştiriyordu. Bedenini tutarak bağırmağa başladı:
-Yardım edin! Yüce insanlar! Yaratılışın sembolu! Yardım edin! Bura da a-alın canımı kurtatın beni!.. Size sığınıyorum! Hani hep yanımda olucakdınız? Şimdi işte size sığınıyorum! Yardım edin! Canım acıyor.. Yardım edin!
Annesi sadece izlemekle yetiniyordu. Zamanla birikmiş tüm nefretini kusmasını annesi de istiyordu. Belki o zaman Howa daha rahat bir hayat süre bilirdi. Bu zaman Howa'nın telefonu çaldı. Ama o telefonu duvara fırlattı.
(Geonu'nun evi)Arayan kişi Ho'ydu. Deminden beri annesini arıyordu ama o cevap vermiyordu. Bu durum Ho'nu endişelendirmeğe yetiyordu. Hemen ayağa kalktı bu zaman Geonu dedi:
-Hey Ho nereye gidiyorsun?
-Her şey için teşekkürler Geonu ama eve gitmem gerek. Howa beni defalarca aramış demin onu geri aradım ama ulaşamadım. Annem de aynı. Ve bu durum iyi değil. Hemen eve gitmeliyim.
-Tabi ama hala pek iyileşmedin..
-Sadece kapıdan bakıp geri dönücem.
-Bisikletle seni bırakmamı ister misin?
-Hayır Geonu sen evde kal. Zaten yakın. Hemen dönücem.
-Peki. Dikkatli git.
-Hm..
Ho hemen dışarı çıktı. Durmadan annesinin ve Howa'nın telefonunu çaldırıyordu. Eve ulaştı. Kapının açık olduğunu gördükte şaşırdı. Çünki Howa asla kapıyı açık bırakmıyordu. Aceleyle eve girdi. Annesini kapının yanında bitkin halde görünce endişesi daha da arttı. Onun yanına geldi ve telaşla dedi:
-Anne? Anne? Noldu? Burası neden dağınık?
Gözüne Howa'nın parçalanmış telefonu ve sakladığı uyuşturucu poşeti çarptı. Eli titreyerek onu aldı. Eserek dedi:
-...Bu.. Anne bu düşündüğüm şey değil değil mi? Anne?.. Howa.. O nerde? Ha? Anne Howa nerde? İçerde mi? Onu sakinleştirdin ve şimdi uyuyor değil mi? Anne! Cevap ver!
Ho ağlamağa başladı. Elini kafasına vurarak dedi:
-Nereye? Nereye gider? O kendinde değil şu an! Nereye gider? Nasıl buluruz? Aman Tanrım! Kim bilir ne durumdadır!
Bu zaman annesi dedi:
-Tanrıya, kendine, bize, gelecek ve geçmişine lanet okudu! Kendini hırpaladı! Ölmeği diledi! Canını şuracıkta almalarını diledi! Kendinden nefret ettiğini söyledi! Ama..
-...
-hiç bir kelimesi.. "canım acıyor! Size sığınıyorum" kadar yakmadı canımı Ho.. Canı yanıyordu.. Nefretini kustu.. Sakinleştiğini düşündüm ama o ağlayarak benden aff diledi ve kaçtı. Ho lütfen Howa'mı bul.. Onu bul..
Ho ağlayarak, evin ortasında dönmeye başladı. Annesiyse feryad ediyordu.
Bu sahne bir ailenin yıkılmasının, dağılmasının başlangıcı gibiydi.. Bir ağac! Ve günü günden sebebsiz yere yapraklarını kaybeden dallar...
Ho annesinin elini öperek dedi:
-Oğluna güveniyor musun? Hm?
-...
-Ben onu sana geri getiricem. Yeter ki bana "sana güveniyorum" de..
Annesi kafasını kaldırdı. Ho'ya bakarak dedi:
-Bir yıl öncede aynı sözü vermemiş miydin?
Ho yerindece donub kaldı.. Bir yıl önce Ho universite sınavına girmeden önce annesine "Oğluna güveniyor musun?" demişti. Annesiyle cevabında "Her şeyden çok güveniyorum sana" demişti. Ama Ho universiteyi kazanamamıştı. O gün bu gün Ho o kelimeyi ağzına almıyordu. Cesaretini kaybeden Ho ayağa kalktı ve Howa'yı aramağa çıktı. Sokak bom-boştu. Sanki yer yarılmış her kes içine girmiş. Her taşın altına bakan Ho çaresizce yolun ortasında oturdu.
Aklına gelen ilk şey Howa'nın kendi küllerini koymak için aldığı vazoydu. Onun küllerle dolu olduğunu düşündükce aklını kaybediyordu. Aniden kendi-kendine dedi:
-Ya bulamazsam? Hm? Ya bulamazsan Ho? Her şey senin yüzünden! Eğer şimdi Howa Wonho'nun cenazesinde olsaydı...olsaydı o şimdi güvende olurdu! Ama şimdi onun nerde olduğunu bile bilmiyorsun! Nasıl yaşarım onsuz? Ne yaparım onsuz?
Bu zaman demin Howa'dan para isteyen dilenci Ho'nun yanına oturdu ve dedi:
-Bak.. Bu durumda bile kendini düşünüyorsun. Ax, çok yazık!
Ho şaşkın halde sordu:
-Sen kimsin? Ne istiyorsun?
-Sadece sana acıyan bir dilenciyim.. Kız kardeşin kayıp ama sen "onsuz naparım" diyorsun.. Ah bu insanlar sadece kendilerini düşünüyorlar. Yeter ağladığın..
-...
-İnsan yalnız başına ağlarken aptal gibi görünüyor.
-Sensin aptal
-Unutma ki insan üzgün olduğu zaman onu mutlu eden tek yere gider. Farketmez! Uzak ve ya yakın! Git ve onu geri getir. Aksi taktirde mutluluğun ölür.. Aşk'ının öldüğü gibi!
Bunu diyip dilenci uzun sokakta gözden kaybolana kadar irerledi.
Biz aşkımızı, sevgimizi ve hayat bağımızı kaybedince anlıyoruz, ne kadar aşk dolu olduğumuzu...
-MELODİ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm'ün aşkı
Mystery / ThrillerAşkın asla ölümsüz olmadığının kanıtı burda yer alıyor..